"Allah katında (yeryüzünde) yürüyenlerin en kötüsü, o inkâr eden­lerdir." (Enfal suresi, 8/55) ayetini açıklar mısınız?

Tarih: 29.11.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Enfal Suresi, 55 - 59. Ayetler:

"55. Allah katında (yeryüzünde) yürüyenlerin en kötüsü, o inkâr eden­lerdir. Onlar inanmazlar."

"56. Öyle ki, onlar kendileriyle yaptığın andlaşmayı  her defasında hiç çekinmeden (ve sonucunu hesaba katmadan) bozarlar."

"57. Savaşta onları (ne zaman yakalarsan) öylesine darmadağın et ki arkalarındakiler öğüt ve ibret alsınlar."

"58. Eğer bir milletin hıyanetinden endişe edersen, eşit ölçülere gö­re sen de andlaşmayı bozup (yüzlerine) at! Çünkü Allah, elbette hâinleri sevmez."

"59. O inkâr edenler, öne geçtiklerini (ve geçeceklerini) hiç de san­masınlar. Çünkü onlar (bizi ve sizi) âciz bırakamazlar."

Ayetlerin İniş Sebebi:

Medine Yahudilerinden Kurayza oğulları, Müslümanlarla savaşmayacaklarına ve onlara karşı bir saldırı vuku' bulduğu takdirde saldırganlara, savaş kapısını açanlara yardım etmeyeceklerine dair Hz. Muhammed (asv) ile bir antlaşma yapmışlardı. Çok geçmeden İslâm'a karşı durmadan hazırlanan Mekke müşriklerine silâh yardımında bulunarak antlaşmayı bozmuş, sonra da unutup hatâ ettiklerini söyleyerek antlaşmayı yenile­mişlerdi. Ne yazık ki, aradan bir süre geçince Hendek Savaşı patlak ver­di ve Medine kuşatıldı. Müslümanların en zayıf anını fırsat bilen Yahudi­ler derhal harekete geçtiler ve Mekkeli müşriklerden yana olduklarını bil­dirmek, gerekirse her türlü yardımı yapacaklarına dair bir taahhütte bulun­mak üzere Kâb b. Eşrefi Mekke'ye gönderdiler. Böylece ikinci defa yapı­lan andlaşmayı da bozmuş oldular. O sebeple yukarıdaki âyetler indi. (Lübabü't-te'vîl: 2/189)

İlgili Hadîsler:

«Kiminle bir kavim arasında bir antlaşma bulunuyorsa, ne o antlaş­ma üzerine bir düğüm daha bağlayıp sıksın, ne de onu çözsün; süresi do­luncaya kadar beklesin veya karşı tarafın (hıyanette bulunarak) yaptığına eşit şekilde (o antlaşmayı) bozup atsın.» (Ebû Dâvud/cihad: 152- Tirmizî/siyer : 27-  Ahmed: 4/111, 113, 376)

Allah'ı İnkâr, Seviyesizliğin En Kötüsüdür:

«Allah katında (yeryüzünde) yürüyen­lerin en kötüsü, o inkâr edenlerdir. Onlar inanmazlar.»

İnsan, ruhu ve cevheri itibariyle çok şerefli bir varlıktır. Kâinatta gö­rebildiğimiz hemen her şey onun için yaratılmıştır. O da, Allah'ı bilip tanı­mak, O'na kulluk etmek üzere yaratılıp dünya denilen uğrağa getirilmiştir. Ruhî yönüyle yüce âlemden, bedenî yönüyle aşağı âlemdendir. Böylece in­san her iki âlemle yakından ilgilidir. Artık hangi yapısına ağırlık verirse, daha çok o âleme yaklaşıp bağlanmış olur.

Aşağı âlemin geçici nimetlerinin sarhoşluğu içinde yüce âlemi unu­tur da Allah'ı inkâr edip âyetlerini yalan sayacak olursa, artık öylesinin yüce âlemle olan ilgisi kopar ve bu yüzden ruhunu madde cenderesine sokup silik hale getirir. Bu durumda sadece aşağı âleme bağlı ve onunla ilgili sıfatları taşıyarak diğer canlılar seviyesine ve bazan da daha aşağı bir derekeye düşer. O bakımdan Allah yanında öylesi, insan suretinde et, kan, kemik ve sinirlerden oluşan bayağı bir mahlûktur; hattâ yürüyen can­lıların en kötüsü ve en değersizidir. Zira hiçbir hayvan, Allah'ı inkâr edip haktan korkmayan, sorumluluk duygusu taşımayan bir insan kadar zarar­lı sayılmaz.

Kur'ân-ı Kerîm, bu gerçeği en düşündürücü şekilde hatırlatarak in­sanı yüce âlemle olan irtibatındaki hikmete dönmeye çağırmakta; yaratılışındakl şerefli dereceye adım atmasını ilhamda bulunup, lâyık olduğu yerini korumasını telkîn ve tavsiye etmektedir. Bunun aksine bir yol tutup yaptığı antlaşmaları bozan, tam bir ihanet ve düşmanlık duygusuyla bozgunculuğun her çeşidini düşünen, fırsat bulduğu ân, İslâm, ahlâk ve fazîlet aleyhine öldürücü zehirini akıtan inkarcıları, yeryüzünde yürüyen en kötü canlılar olarak vasıflandırmaktadır.

Antlaşmayı Bozduğunu Duyurmak:

«Eğer bir milletin hıyane­tinden endişe edersen, eşit ölçülere göre sen de antlaşmayı bozup (yüz­lerine) at. Çünkü Allah, elbette hâinleri sevmez.»

Düşmanın ihaneti, ahde vefasızlığı, hıyanet ve dönekliği devam edin­ce, Müslümanlar da onlarla yaptığı antlaşmayı âdil ölçülere göre bozdu­ğunu resmen karşı tarafa bildirir. Zira İslâm'da, en azgın düşmana karşı bile olsa, hıyanet, ahde vefasızlık kesinlikle haramdır. İslâm yapılan antlaşmaya, karşı taraf bağlı ve sadık kaldığı sürece bağlı ve sadık kalır; karşı taraf ihanete ve birtakım entrikalara baş vurursa, o takdirde Müs­lümanlar onlar gibi çirkin bir yola başvurmaz, sadece mevcut andlaşmayı bozduğunu ilân eder. Nitekim âyette «sen de antlaşmayı bozup yüzlerine at» mealindeki sözün mânası budur.

Düşmanın bu gibi döneklik ve ihanetinin cezasını savaşta, diğer mil­letlere ve geridekilerine öğüt ve ibret olacak şekilde vermek vaciptir. Çün­kü iyi bir ders, hafızalardan silinmeyecek tesirli bir ibret, ileride fazla kan akıtılmasın! önler, caydırıcı bir müeyyide olarak her zaman hesaba katılır.

İşte İslâm'ın düşman ile olan tutum ve niyeti bu esaslar içinde sey­reder. Keyfi hiçbir işleme, hıyanet ve zulme kapı açmaz, açılmasına fırsat vermek istemez. İhanette bulunup öne geçtiklerini ve o yüzden Müslü­manları dize düşürüp perişan ettiklerini sananlar hep aldanırlar. Zira Al­lah hâinlerden yana değildir; O hep âdildir, adaleti, ahde vefayı sever ve emreder.

Âyetler Arasındaki Bağlantı:

Yukarıdaki âyetlerle, yapılan antlaşmalara bağlı kalmayıp hıyanet içinde bulunan düşmana karşı ne yapılması gerektiği belirtildi. İhanet için­de bulunan düşmanların başarıya erişmiyeceği bildirilerek her zaman ol­duğu gibi, böyle dönemlerde de, mü'minlerin adaletten, doğruluktan ay­rılmamaları tavsiye edilerek Müslümana herkesin inanıp güvenmesinin ge­rektiğine işaret edildi.

Devamında gelecek olan âyetlerle, sadece savaş günlerinde değil, barış günlerinde de savaşa iyice hazırlanmanın önemi üzerinde duruluyor ve bu uğurda yapılan her harcamanın Allah yanında kat kat mükâfat göreceği bildirili­yor; sonra da düşman tarafı barışa yanaştığı taktirde, ciddi oldukları an­laşılınca Müslümanların da barışı kabul etmesi ve her hâlükârda Allah'a güvenip dayanmaları emrediliyor. Karşı taraf barış teklifiyle hile yapmak isterse, Allah'ın yardımının hâinlere, hilecilere değil, dosdoğru inanıp Al­lah'a güvenerek dayananlara yöneleceği de ayrıca açıklanarak mü'minlere manevî destek sağlanıyor.

(bk. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 5/2396.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun