Allah her hücrede var mı?

Tarih: 29.03.2023 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu konuyu çok detaylı açıklar mısınız?
- Şimdi zigotta insan hücrelerinin görevi nerede olacağı hepsi yapısında bulunuyor. Yapısında bunlar varsa yaptığı her hareket varsa niçin orada haşa Allah’ı arayacağız?
- Mesela kalemin yapısında yazmak var bunun yapısına bir de nasıl yazmak gerektiğini eklesek mesela araba yazmak ekledik ne olacak bu kalem yazacak değil mi?
- Tamam. Burada bir kişi var bunu yapan. Ama DNA’da da evrimle böyle olmayanlar elense -haşa- neden orada Allah arayacağız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bir Eser Varsa Mutlaka Bir Ustası Olmalıdır

Bir eser varsa mutlaka bir ustası, bir sanat varsa mutlaka bir sanatkârı vardır. Mesela, sizin bulunduğunuz odada ustası olmayan bir eser gösterebilir misiniz? Ustasız eser yoktur. Usta o eserin içinde aranmaz. Sobanın ustası sobanın içinde, çekyatın ustası çekyatın içinde, saatin ustası saatin içinde aranmadığı gibi, DNA’nın ustası da DNA’nın içinde aranmaz. Ama usta bunların içinde ilmiyle, iradesiyle kudretiyle vardır.

İşte varlıkların içinde olmayan ustayı kafamızdaki gözle değil de akıl gözüyle görürüz. Yani aklen biliriz ki bir eser varsa mutlaka bir ustası olmalıdır.

Allah’ın Doğru Bilinmesi Gerekir

Burada esas problem Allah’ın doğru bilinememesinden kaynaklanıyor. Bir varlığın veya bir şeyin bilinmesi tanımıyla mümkündür.  Bütün bilimlerin temelini tanımlar teşkil eder. Tanımlar birtakım kurallara göre yapılır. Matematikte de doğruluğu sorgulanmadan kabul edilen bazı gerçekler vardır ve bunlara "aksiyom" adı verilir. Aksiyomların doğruluğu tartışılmaz ve olduğu gibi kabul edilir. Mesela, “sonsuz” ve “sıfır” matematikte birer kabuldür.  Matematikte bütün tanım ve problemler bu kabuller üzerine bina edilir. Eğer bunlar sorgulanır ve olduğu gibi kabul edilmezlerse, o zaman matematikte işlem yapmak mümkün olmaz.

İşte en yüksek ve en dakik ilim iman ilmidir ve en geniş ve nurani fen ise, marifetullahtır. Yani, her şeyin yaratıcısı, ilim, irade ve kudret gibi sonsuz sıfatları olan Allah’ın bilinmesidir.

Her şeyin bir tanımı olduğu gibi, elbette Allah’ın da bir tanımı olmalıdır. Bu tanımlama öyle doğru bir şekilde yapılmalıdır ki, “Efradına cami, ağyarına mani” olmalıdır. Yani, bu yapılan tarif ile tanımlanan zatın, diğer bütün varlıklardan ayrı, kendisine has özellikleri ve sıfatlarının yanında, başka varlıkların sıfatlarıyla karıştırılmayacak şekilde ortaya konması gerekir.

Allah Kendisini Kuran’da Tarif Etmektedir

Cenab-ı Hak, Kuran-ı Kerim’de kendisini bize şöyle tanıtmaktadır:

Cenab-ı Hak ezelîdir, ebedîdir, evvel ve ahirdir. Hiçbir cihet ne zatında ne sıfatında ne işlerinde benzeri, dengi, misli, misali, yoktur. Sıfatları zatındandır. Her şeyi o yaratmıştır. Kendisi yaratılmamıştır. Doğurmamış ve doğrulmamıştır. Mekândan münezzehtir. Yani bir yerle kayıtlı değildir. Her yerdedir. Her şeye, her şeyden daha yakındır, her şey ondan sonsuz uzaktır[1].

Allah’ın sıfatlarını biraz daha yakından tanımaya çalışalım.

1. Allah Ezelî’dir

Her şeyden önce Allah, ezelîdir, kadimdir, varlığının başlangıcı yoktur. Evveli olmayana ezelî, kadim, sonradan meydana gelene de hadis denir. Allah kadim’dir, sonradan var olan şeyler İlah olamaz. Yüce Allah’tan başka ne varsa, bunların hepsi hâdistir, yani sonradan olmuşlardır. Bunlar Allah’ın kudreti ile yaratılmışlardır.

Artık şüphe yoktur ki, yaratılanlar yaratana mahsus ezeli sıfatını taşıyamazlar. Onun ezeli varlığı ile beraber hiçbir şey yoktu. Âlemler sonradan yaratılmıştır.

Öyle ise yaratıcı yaratılmış olamaz. Allah’ı -haşa- kimin yarattığını sormak da Allah’ı bilmemekten ileri geliyor. Çünkü yaratılmış olarak ne düşünülürse, o mahluktur, ilah olamaz[2].

Allah’ın ezeliyetini kabul etmeyen veya aklına sığıştıramayanlar, maddeye ezeliyet vererek, atomlar adedince ilahları kabul etmeye mecbur kalıyorlar.

2. Allah Baki'dir

Allah ebedîdir, sermedidir. Ebediyet sonu bulunmamak sıfatıdır. Sonu olana “fâni’’ sonu olmayana da “baki’’ denir.

Yüce Allah beka sıfatı ile vasıflanmıştır. Çünkü ebedîdir, bakidir, varlığının sonu yoktur. Onun yok olacağı hiçbir zaman düşünülemez. Sonradan meydana gelen bütün varlıklar, Allah’ın kudreti ile meydana gelmişlerdir. Yine Allah’ın kudreti ile yok olurlar, yine var olurlar ve binlerce değişikliklere uğrayabilirler.

Fakat yüce Allah, Bâki'dir, değişiklikten ve yok olmaktan uzaktır.  Çünkü o, başkasının kudret eseri değildir ki, onun kudret eseri ile yokluğa gitsin veya değişikliğe uğrasın. Aksine bütün varlıklar onun kudretinin birer eseridir. Her şey yok olmaya mahkûmdur, ancak azmet ve ikram sahibi Allah’ın varlığı kalıcı ve süreklidir.

Öyle ise, değişime uğrayan ilah olamaz. Değişmezlik gerçek yaratıcının en önemli bir özelliğidir.

3. Allah Yaratılmışların Hiçbirine, Hiçbir Yönden Benzemez

Allah’ın sıfatlarından birisi de her cihetçe sonsuz mükemmellikte olmasıdır. Sonradan yaratılan hiçbir şeye benzerliği olmamasıdır. O, hatırlara gelen her şeyden başkadır.

Şu kâinatta mümkinat, yani yaratılan ve yaratılabilen her şey değişir, başkalaşır, birbirine benzeyebilir, doğar, doğrulur, büyür, sonunda ölür ve yok olur. Bütün bunlar bir ihtiyaçtan gelir. Allah ise ne bunlara ne başka şeylere hiçbir şeye muhtaç değildir.

İnsanların ve diğer yaratıkların birçok ihtiyaçları vardır. Bunlar mekâna, zamana, yiyip içmeye, gezip dolaşmaya, yaratılmaya, doğmaya, doğurmaya ve benzeri hallere muhtaçtırlar.

Allah ise, bunlardan hiçbirine muhtaç değildir. Bunlar yok iken, o yine vardı. Her şeyi yoktan o var etti. O, madde dediğimiz nesnelerin hiçbir özelliği ile mukayese edilemez. Onu, bilinen mümkinat dediğimiz yaratılmış varlıklarla karşılaştırmaya çalışan çok büyük hata eder. Çünkü o “leyse kemislihi şey’ün’ dür. Yani ne zatında ne sıfatında ne işlerinde benzeri yoktur; misli olamaz, ortağı bulunmaz.

Evet, bütün kâinatı, bütün şuunatıyla ve keyfiyatıyla kabza-i Rububiyetinde tutup, bir hane ve bir saray hükmünde, kemal-i intizam ile tedbir, idare ve terbiye eden bir Zat-ı Akdes’e, misil ve mesil ve şerik ve şebih olmaz, muhaldir.

Evet, o öyle bir zattır ki, ona yıldızların icadı zerreler kadar kolay gelir. Onun kudreti karşısında, en büyük şey ile en küçük şey birdir. Hiçbir şey hiçbir şeye, hiçbir fiil hiçbir fiile mâni olmaz. Hadsiz fertler, bir fert gibi nazarında hazırdır. Bütün sesleri birden işitir. Umumun hadsiz ihtiyaçlarını birden yapabilir. Kâinattaki bütün varlıkların intizamlı ve ölçülü yaratılışları, hiçbir şeyin onun idare ve tedbirinin ve dilemesinin haricinde olmadığını gösterir. Hiçbir mekânda olmadığı halde, her bir yerde ve her bir mekânda kudretiyle, ilmiyle hazırdır. Her şey ondan nihayet derecede uzak olduğu halde, o ise her şeye nihayet derecede yakındır. İşte böyle bir Zat-ı Hayy-ı Kayyum-u Zülcelalin elbette hiçbir cihetle misli, naziri, şeriki, veziri, zıddı, niddi olmaz ve olması muhaldir[3]

Güneş misali ile bunları akla bir derece yakınlaştırabiliriz.

Mesela güneş ışığı, ısısı ve yedi rengi ile bütün eşyaya yakındır. Bütün varlıklar ondan kilometrelerce uzaktır. Bir an için güneş akıllı ve şuurlu kabul edilse, onun yedi renginin her birisini de bir sıfatı olarak dikkate alınsa, mesela yeşil rengi görmesi, sarı rengi işitmesi, mavi rengi konuşması gibi farz edilse, yeryüzündeki bütün varlıklarla bir anda görüşebilir. Bütün mahlûkatın sesinin bir anda işitir. Biri diğerine mani olmazdı. Hem her varlığın yanında olduğu halde, onlardan kilometrelerce uzak bulunurdu.

İşte Cenab-ı Hak da, sonsuz nuraniyete sahip olduğundan bir anda her yerde bulunabilir, her şeyi bizzat kendisi idare eder, bir iş bir işe mani olmaz[4].

4. Allah’ın Varlığı Kendi Zatındandır

  Allah’ın ezeli ve ebedî olan varlığı kendi zatıyla kaimdir. Kendi varlığı mukaddes zatının gereğidir, asla başkasından değildir. Bunun için Allah Teâlâ’ya, Vacibü'l-Vücûd, yani, varlığı kendinden dolayı gerekli denilir. Onun varlığı, başka bir var edene muhtaç olmaktan uzaktır. Yaratılmış olarak düşünülen şey, ilah olamaz.

Bunun için; “Allah’ı kim yarattı?” diye soru sorulmaz. Çünkü böyle bir soru, başlangıçtaki "İlah" tarifindeki kabule aykırıdır. Allah’ı tarif ederken, her şeyi onun yarattığı, fakat kendisinin yaratılmadığı kabul edilmişti.

O, kendiliğinden vardır, kadimdir. O ilahi kitabında bildirdiği gibi doğmamıştır, doğrulmamıştır; başkasının var etmesine muhtaç değildir. Eğer böyle olmasaydı ne kâinat bulunurdu, ne de başka bir şey.

Bu gerçek kabul edilmeyince, içinde yaşadığımız âlemin varlığını izah etmeye imkân kalmaz. Allah’tan başka var olan ve mümkünat dediğimiz şeyler ise, hem var olmaya hem de yok olmaya bağlı oldukları için, bir var ediciye muhtaçtırlar[5].

Allah’ın sıfatları zatındandır. Yani onun varlığının gereğidir. Bizim sıfatlarımız varlığımızın gereği değildir. Nefis Allah’ın sıfatlarını anlamada kendine kıyas yaptığı için, nefsin bunu anlaması biraz zordur. Mesela, Allah’ın görme sıfatı zatındandır. Yani görmesi olmayan veya sınırlı olan ilah olamaz. Ama görmesi olmayan veya sınırlı olan yine insan tarifine dâhildir. Aynı şekilde, kudreti olmayan veya sınırlı olan ilah değildir. İşitmesi sonsuz olmayan ilah olamaz.

Allah’ın sıfatları zatındandır. Sıfatlar zatından olunca, o sıfatın zıddı oraya giremez. Girdiği farz edilse, o zaman iki zıddın bir anda bulunması gerekir ki, bu da mantıken mümkün değildir. Mesela, ilmin zıddı cehalettir.  Allah alimdir. Yani sonsuz ilim sahibidir. Aynı anda Allah hem sonsuz ilim sahibi ve hem -haşa- hiçbir şeyi bilmeyen cahil olamaz. Aynı şekilde, hem her şeye gücü yeten sonsuz kudret sahibi olması ve hem de -haşa- hiçbir şeye gücü yetmeyen bir acziyet içinde bulunması mantıken mümkün değildir.

Bir sıfatın zıddı olmayınca, orada derecelenme ve mertebe olmaz. Çünkü her şeyin derecelenmesi, zıtlarının varlığı sebebiyledir. Mesela, güzelliğin derecelenmesi çirkinliğin mevcudiyeti sebebiyledir. Mahlukatta, yani yaratılan varlıklarda bu derecelenme olur. Çünkü onların var olmaları için, sıfatları varlıklarının gereğinden değildir. 

Bazı sıfatların sınırlı olması veya hiç bulunmaması, o varlıkların meydana gelmesine engel değildir. Ama Allah öyle değildir. Onun bütün sıfatları sonsuz olmak ve mutlaka bulunmak durumundadır.

Allah’ın sıfatlarında derecelenme ve mertebe olmadığı için, az-çok, büyük-küçük ona göre birdir. Allah’ın bir atomu yaratmada iradesinin tecellisi ne ise, cennet ve cehennem de dâhil, bütün kâinatı yaratmada iradesinin tecellisi aynıdır[6].

Kısaca, büyüklük ve küçüklük, zorluk ve kolaylık insana göredir. Allah’ın sonsuz kudreti karşısında az-çok, büyük-küçük birdir, fark etmez. İnsanı yanıltan da bu sırrın anlaşılamamasıdır.

Allah’ın Kâinattaki İcraatı Emirledir

Allah’ın kâinattaki icraatı ve yaptığı bütün işler emirledir. Bir komutan emirle bir eri yürüttüğü gibi, aynı emirle bir milyon eri de yürütür. Bunu bilgisayarla yaptığımız işlerle anlayabiliriz. Mesela, bir halıyı dokumadan önce bilgisayara programını yüklüyoruz. Bilgisayardaki halının programı bir bakıma halının kader defteridir. Halı bu programa göre dokunacaktır. Dokuma sistemimiz hazır ve bir bilgisayara bağlıdır. Bilgisayarın düğmesine bir defa basıyoruz. Yani “Ol” diyoruz. Zaten sesle de mesaj yazdırabiliyorsunuz. Makineler çalışmaya başlıyor. Kabul edin ki 100 metrekare bir halı dokuyacağız. Bu bir metre eninde 100 metre boyunda olsun. Makinelerimiz günde bir metrekare halı dokuduğunu kabul edersek, bu yüz metre kare halıyı yüz günde dokuyacaktır. Halı ipliklerden meydana gelir. İplikler moleküllerden, moleküllerden atomlardan. Zaten Allah da önce atomları yaratmıştır. Şimdi bütün varlıkları atomlardan yaratıyor. Bizim bu yüz metrekare halıda ne kadar atom vardır? Atom gözle bile görülemeyecek kadar küçüktür. Bu halıda trilyonlarca atom vardır. Biz bir “Ol” emriyle trilyonlarca atoma emir veriyoruz. Bu atomların bir kısmı yüz gün sonra o emri yerine getirecektir.

Bunun gibi, Allah da bahar halısına “Ol” dediği zaman, baharın word dosyalarına göre varlıklar yaratılmaktadır.

İşte bilgisayardaki halının bu programı bir word dosyasıdır. Allah her bir varlığı bir word dosyası gibi yaratmıştır. Halının bilgisayardaki word dosyası gibi, incir ağacının incir çekirdeğindeki word dosyası da incir ağacının programını barındırmaktadır. Elma ağacının elma çekirdeğindeki word dosyası da elma ağacının programını ihtiva etmektedir. İnsanın anne karnındaki döllenmiş bir zigotun word dosyası da aynı sistematik yapıya sahiptir. Allah o word dosyalarındaki programa göre elementleri kullanarak elma ağacı yaratıyor, incir ağacı yaratıyor, insan yaratıyor.

Allah sonsuz ilmiyle, iradesiyle kudretiyle bütün varlıkların her an yanındadır ve bütün varlıklarda iş yapma ve tasarruf Allah’a aittir. Tıpkı insansız hava araçları ve uçaklarda insan ilmiyle irade ve kudretiyle o insansız araçların yanında olduğu gibi.

Yeryüzünün en akıllı ve en şuurlu varlığı insandır. İnsanın kendi vücuduna bile sözü geçmemektedir. Mesela, bir lokmayı ağzımıza alıyoruz. Bunu yutup yutmama iradesi bizdedir, ama yuttuktan sonrasına sözümüz geçmiyor. O yediğimiz besinlerdeki elementlerden başa gideceği başa, dişe gideceği dişe gönderen Allah’tır. İnsanda yaklaşık 50 trilyon hücre vardır. Her bir hücrede bir saniyede üç bin değişik reaksiyon meydana gelmektedir. Yani bir saniyede insan vücudunda meydana gelen değişiklik = 3 bin x 50 trilyon=… kadardır. Bunun bir tanesi hatalı olsa hayatımız tehlikeye girer.

İşte kâinatta bütün varlıklarda her an iş yapan, tasarruf eden, canlı ve cansız bu varlıkları şekil verip değiştiren Allah’tır.

Kâinattaki Varlıklar Kurulmuş Bir Saat Gibi İşlemez

Kâinattaki varlıklar, bazılarının iddia ettiği gibi Allah tarafından kurulmuş ondan sonra kendiliğinden işliyor değildir. Her an Allah’ın sonsuz ilim, irade ve kudreti mutlaka olacaktır.

Bunu şöyle anlayabiliriz:

Mesela, yeryüzünde binlerce fabrika var ve bunlar elektrikle çalışıyor. Elektriğin tek yerden verildiğini düşünün. Her fabrikada da binlerce çark bulunuyor. Elektriği kestiğiniz zaman bütün çarklar ve fabrikalar duracağı gibi, Allah da kâinattan bir an tasarrufunu çekiverse her şey paramparça olur.

Sonuç

Kâinattaki bütün varlıkların sahibi ve onlarda tasarruf eden, bu varlıkları hâlden hâle değiştiren Allah’tır. Allah sonsuz ilim, irade ve kudretiyle bizzat her bir varlığın yanındadır ve o varlıkta tasarruf etmekte, her an onları hâlden hâle çevirmektedir. Allah’ın bütün isim ve sıfatları sonsuzdur. Allah’ın kâinatta tasarruf ve icraatı emirledir. Bir kumandan bir emirle bir askeri yürüttüğü gibi, aynı emirle bir milyon askeri de yürütür.

Allah için az-çok, büyük-küçük olmaz. Bütün kâinatın Allah’ın “Ol” emrine itaati, bir asker hükmünde olan bir zerrenin veya atomun itaati gibidir.

Dipnotlar:

[1] İhlâs Suresi, 1-4. ayetler.

[2] Bilmen, Ö. N. Büyük İslam İlmihali. İstanbul, 2001, s. 14.

[3] Nursi, Lemalar. Envar Neşriyat, İstanbul, 1996, s. 351-355.

[4] Nursi, Sözler. Diyanet Vakfı Yayınlar, Ankara, 2. baskı, 2016, s. 231-232.

[5] Nursi, Lem’alar. s. 15.

[6] Nursi, Sözler. s. 654-655.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun