Ahlaki yargıların bilim gibi evrensel olmaması yanlış değil midir? 

Tarih: 05.08.2020 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

‘‘Allah, ahlaki kurallardan da bağımsız mıdır?’’ adlı soruma verdiğiniz cevap üzerine soruyorum.
- Mesela birine hiçbir gereklilik yokken zorla iş yaptırmak dünyanın her yerinde yanlış olmalıdır. Bu nedenle ahlaki yargılar bilim gibi evrensel olmalıdır.
- Ahlaki yargılar bilim gibi evrensel ise evrenin farklı mekanlarında aynı bilimsel kanunların geçerli olmaması, bizim için geçerli olan ahlaki yargıların Allah (c.c.) için geçerli olmadığına delil olamaz mı?  

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ahlaki yargıların evrenselliği ya da evrensel bir ahlak anlayışı Kant tarafından "ödev ahlakı" adlandırmasıyla, akla dayalı olarak oluşturulmaya çalışılmıştır. Ancak onun bu çabası, bilgi teorisinde olduğu gibi teorik bir imkânı temellendirmekten öteye gidememiştir.

Kültür, din, bilim, sanat ve ahlak gibi kavramların evrensel bir uzamları olmakla birlikte, pratikteki varoluşlarında bireysel ya da toplumsal sübjektiflikler ve paradigmatik olduğu kadar tarihsel değişiklikler söz konusudur.

Bu bakımdan Hayat Felsefesi (lebensphilosophie), yaşanılan hayatın kompleks ilişkilerinden doğan anlık kategorilerden bağımsız zihinsel bir aşkınlaştırmayı yadsır.

Evrensel bir bilim anlayışının olduğunu ifade etmemiz, onun mutlaklığına vurgu yapmaz. Evrensellik ile mutlaklık farklıdır. Evrensel olan bizim doğa içindeki zihinsel uzamımızı belirler. Oysa mutlaklık, biz olsak ya da olmasak fark etmeyen salt gerçeklik durumudur. Bu evrensellik modern dönemin paradigmasına göre şekillendiği gibi, postmodern dönemde önemli değişiklikleri de barındırmaktadır.

İnsanın bilgi sahibi olması ya da davranışlarında ahlakiliği evrensel olmakla birlikte, bunun biçimleri doğal, toplumsal, tarihsel ve bireysel koşutlara bağlı olarak değişkendir.

Dolayısı ile bilim ve ahlak insanı aşan koşulların belirleniminde doğan ve doğruluklarını bu şartlara göre alan evrensel yapılardır. Zira her durumda uygulamalarımıza ve bunlardan doğan zihinsel soyutlamalarımıza dayalıdırlar.

Ahlakın ya da bilimin nesnel mi yoksa öznel mi olduğu hususu sonuçlandırılamamış bir tartışma konusudur. Basit bir ifade ile “bizim için geçerli olan” ifadesi aslında sorunuzun cevabını vermektedir.

"Bizim için"lik, varoluşsal bir sınırdır. Bu sınırın içini doldurmakta ön kabullerimiz, faydalarımız ve insaniliğimiz belirleyicidir.

Cenab-ı Allah için geçerli olan ahlaki kurallar iki yönlüdür.

Bunlardan ilki yaratılmışlara olan ilahi takdirle ilgilidir. Bu hususta Kur'an-ı Kerim'de bizim için olan ilahi yönlü ahlaki davranışlar sıralanmaktadır. Ancak mutlak anlamda Zat-ı Uluhiyet için kendisi tarafından belirlenen ahlaki vasıflar, ilahi esma ve sıfatların karşılıklı ilişkileri bağlamında ele alınmaktadır. Bu ilahi takdire bağlı insani belirlenim evrenseldir, ancak mutlak değildir.

Bu bağlamda ilahi isimlerin kendi içlerindeki özel ilişkileri ve dengeleri ahlakın mutlak biçimini ifade eder.

Buna göre örneğin yarattıklarına yönelik olarak kendisine rahmeti takdir eden (Enam, 6/12) Yüce Mevla, dilediği gibi yaratmada (Maide, 5/64), dilediğine azap, dilediğine de merhamet etmede (Al-i İmran, 3/129) kendi zati iradesinin ve esmalarının gereklerine vurgu yapmaktadır.

Yapılan yanlışlardan tövbe ve pişmanlık duymak, onların affedilmesini zorunlu hale getirmez. Ya da yapılan iyilikler onların mükafatlandırılmasını zorunlu kılmaz. Zira zaten iyilik yapmaya yönelik bir yaratma süreci vardır. Bunlar sadece af, ceza ya da mükafat için uygun bir imkâna zemin hazırlar. Cenab-ı Allah’ın Gafur ve Rahim gibi esmaları tövbelerin kabulünü istediği gibi, adl ve hakem gibi sıfatları da karşılıklarının verilmesini isterler.

Dolayısı ile bu hususlarda hüküm Zat-ı İlahi'nin iradesine aittir. Bu nedenle Müslümanlar Cenab-ı Allah karşısında saygı ve ümit arasında bulunurlar. 

“Birine hiçbir gereklilik yokken zorla iş yaptırmak” zihinsel bir soyutlama denemesidir. Bu soyutlamanın pratikte karşılığı yoktur.

Cenab-ı Allah’ın bizden yine bizim için istediği yükümlülüklerin hepsinin esaslı gerekçeleri olmakla birlikte, tamamen özgür iradeye bağlıdır. Örneğin namaz ibadeti nimetler karşısında şükür duygusunun gelişimini sağlar. Nimetler aktüel olduğu için bu duygunun pratiğe dökülmemiş biçimleri noksan kalacaktır.

İbadeti yerine getirmemek ise şükrün fiili bir olgu haline dönüşmemesine neden olarak ahlaki kötülüğe zemin hazırlar.

Cehennem ile tehdit zorla iş yaptırmak olmayıp, iradi olarak üretilen kötülüğün vücut bulacak sonucunu bildirir. İradi kötülüğün ödüllendirilmesi ise adaletin evrenselliğine aykırıdır.

Öte yandan yapılan kötülüklere mutlak bir ceza verilmesi de ilahi rahmetin evrenselliğine aykırıdır.

Bu nedenle gerek ödül gerekse de cezalandırmada ilahi mutlaklık değil de insanın evrenselliği esas olmuştur.

Dolayısı ile bizim için geçerli olan ahlaki yargıların bizim içinliği, ebedi hayatımızı da kapsar.

Allah Teala'nın rububiyetinin bizim içinliği ile uluhiyetinin kendi zatına haslığı evrensel ile mutlak arasını ayırır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun