Ahirette kafirlerin pişmanlığını açıklaması veya pişmanlığını gizlemesi ile ilgili ayetleri nasıl anlamalıyız?

Tarih: 15.11.2012 - 13:09 | Güncelleme:

Soru Detayı

Furkan suresi 27. Ayette kafirler "... keşke Resul ile birlikte bir yol tutsaydım" demektedir. Bu ayette kafirlerin pişmanlığını açıkça ifade ettiği belirtiliyor. Sebe suresi 33. ayette ise kafirler için "... pişmanlıklarını gizlerler..." ifadesi kullanılmaktadır.

- Haşa, bir çelişki yok, ama bu durumu anlamakta da zorlanıyorum; izah eder misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Dediğiniz gibi, Kur'an'da asla bir çelişki olamaz. Her ayetin makamına, yerine, konumuna göre birçok manası vardır.

Bu açıdan sadece meallere bakarak hüküm vermek yanlış olabilir. Böyle durumlarda mutlaka ayetlerin tefsirlerine bakmak ve ona göre karar vermek gerekir. Ayrıca Ayetleri anlamak için soru sormanın da bir ibadet olduğunu ifade edelim.

Önce Sebe suresindeki ayetin mealini verelim:

“Horlananlar büyüklük taslayanlara şöyle cevap verirler: 'Bilakis! İşiniz gece gündüz dolap çevirmekti; bize Allah'ı inkar etmemizi ve ona ortaklar koşmamızı telkin ediyordunuz.' Sonunda azabı görünce için için yanarlar. Biz de inkarcıların boyunlarına halkalar geçiririz. Onlar ancak yapıp ettiklerinin karşılığını görürler.” (Sebe, 34/33)

İnkarcılıkta direnenlerin, Kur'an'da ve onun sık sık kendisine gönderme yaptığı diğer ilâhî kitaplarda ortaya konan ibret levhalarına ve ikna edici kanıtlara değer vermeyeceklerini kesin bir dille açıkladıklarına değinildikten sonra, bu dünyada kendinden emin bir biçimde bu bağnaz tavrı sürdüren ve böbürlenen bu kimselerin âhirette ne hallere düşecekleri, bu arada iradelerine hakim olamayan ve onların yolunu izleme zaafı gösterenlerin suçu onlara yüklemeye çalışmalarının bir yarar sağlamayacağı canlı biçimde tasvir edilmektedir. (bk. Taberî, sebe 31-33. ayetlerin tefsiri)

Ayette geçen "eserrû'n-nedâmete" cümlesi, iç dünyalarındaki inanç ve hissiyatı belirten bir ifade olduğundan (İbn Atıyye, Sebe 33. ayetin tefsiri) bunu "için için yanarlar" şeklinde tercüme etmeyi uygun bulduk. Çünkü pişmanlık kalbe ait bir özellik olduğundan gizlidir. Ancak pişmanlığın doğurduğu şeyler açığa çıkar. Pişmanlıklarını açığa vurmaları ise onların:

"Ne olurdu bir kere (dünyaya) dönmek imkanımız olsaydı da müminlerden olsaydık?" (Şuara, 26/102)

gibi ayetlerde ifade edilen sözlerini söyleyecek olmalarıdır.

Ayrıca "eserrû'n-nedâmete" ifadesini "azabı gördükleri zaman içlerinden pişmanlık getirmektedirler" şeklinde ifade etmek de mümkündür. (bk. Elmalılı, Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri)

Bu kısımla ilgili diğer bazı yorumlar ise şunlardır:

- Önce birbirlerini itham eden sözlerle karşılıklı konuşurlarken azabı görüverince artık pişmanlığa delâlet eden bu birbirini suçlamaktan vazgeçerler.

-  Birbirlerine söz atıp dururlarken azabı görünce Secde sûresinin 12. âyetinde tasvir edildiği üzere “Allah'a yalvarıp dünyaya döndürülmeleri ve iyi işler yapmak için kendilerine bir fırsat daha verilmesi” yönünde dilekte bulunurlar.

- Buradaki "eserra" fiili "açığa çıkarma" anlamında olup, ilgili cümle "pişmanlıklarını açıkça ortaya koyarlar" demektir. Çünkü bu kökten gelen kelime zıt anlamlı kelimeler­den olup hem gizlemek, hem açığa vurmak anlamındadır.

- Yüzlerinin ifadelerinden pişmanlık açıkça anlaşılacaktır.

- Onlar kendi aralarında pişmanlıklarını gizlice ifade edecekler, fakat bunu açıktan söylemeyeceklerdir.

“Zulmedenler aralarında gizlice danışıp..." (Enbiyâ. 21/3)

ayetinde olduğu gibi, bu ayette de aynı durum söz konusudur. (bk. Râzî, ilgili ayetin tefsiri)

Furkan suresindeki ayetlerin mealleri:

“O gün, (dünyada iken) haktan sapmış kişi ellerini ısırarak şöyle diyecek: 'Keşke Peygamberle birlikte aynı yolda olsaydım! Eyvah! Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim! Meğer bana uyarıcı mesaj geldikten sonra o dost bildiğim kişi bu mesajdan beni saptırmış!' İşte şeytan insanı (böyle) çaresizlik içinde yapayalnız bırakır.” (Furkan, 25/27-29)

İlâhî irade, dünyada insanlara sınırlı bir egemenlik alanı belirlemiş, ilâhî yasalara saygı çerçevesinde dünya hayatında, verilen sınırlı imkânlar içinde kendi düzenlerini yine kendileri kurma, eylemlerini seçip yapma özgürlüğü vermiş; bu suretle onları belirtilen konulardaki seçimlerinden ve eylemlerinden dolayı sorumlu tutup sınavdan geçirmeyi murat etmiştir.

Aksi halde inançlarını, düşünce ve eylemlerini seçme ve gerçekleştirme hususunda hiçbir özgürlük alanı bulunmayan birini sorumlu tutup iyilik ve kötülükler hususunda imtihana tâbi tutmak, iyilik yapanları ödüllendirirken kötülük yapanları cezalandırmak âdil olmazdı.

Nitekim pek çok âyet bu gerçeğe işaret ettiği gibi Allah'ın insanlara en büyük armağanı olan akıl da böyle düşünmektedir.

Gerek bu sûrede gerekse Kur'an'ın bütününde âhiret inancına ısrarla vurgu yapılmasının sebebi de insanların bu yetkilerini doğru kullanmalarını, çünkü bundan sorumlu tutulacaklarını zihinlerine yerleştirmektir.

Esasen, diğer bütün varlıklardan farklı olarak özellikle insanın yeryüzünde halife olarak yaratıldığını bildiren âyetler de genellikle bu çerçevede yorumlanmaktadır.

Şunu da önemle belirtmek gerekir ki Allah'ın insanlara tanıdığı bu sınırlı egemenlik, yetki ve özgürlük de yine O'nun mutlak egemenliği içinde kalmaktadır. Nitekim O, dilediği zaman, dilediği insanlardan bu imkânları kısmen veya tamamen geri alabilmekte; nihayet insanlara verdiği hayatı geri almakla onun dünyadaki sınırlı egemenliğine de son vermiş olmaktadır.

"O gün (âhiret günü) inkarcılar için çok zor bir gün olacaktır." Çünkü onlar, Allah'ın kendilerine bahşettiği söz konusu yetkiyi, egemenliği, özgürlüğü sorumluluk bilinciyle ve akıllıca kullanmamışlar; kendilerine bu imkânları bağışlayan Allah'ı tanıyıp O'na şükür ve minnet borçlarını gerektiği şekilde ödememişlerdir. Dünyada iken akıl ve izanlarını kullanarak Peygamber'in davetine uyup onunla birlikte, onun gösterdiği yoldan gitmeleri gerekirken zararlı duygularına ve hırslarına kapılarak yanlış kişileri dost edinip onların yolundan gitmişler; böylece inkâr ve isyan yolunu seçmişlerdir.

İşte bütün gerçeklerin apaçık ortaya çıkacağı hesap gününde onlar, kendi kendilerine duydukları öfke ve pişmanlık duygularıyla ellerini ısırarak haktan sapmış olmanın acısını ve elemini yaşayacaklardır. Zira dünyada görülmez şeytanların ve şeytan tabiatındaki kötü önderlerin, kendilerine uyanlara âhîrette verecekleri şey sadece "yapayalnız yardımcısız" bırakılmaktır. Kur'an dilinde bu acı akıbetin adı hızlân'dır. Allah, kendi buyruklarına karşı gelen insanlardan yardımını keser, onları yapayalnız, yardımcısız bırakır. (Taberî, Furkan 29. ayetin tefsiri)

Özetle söylemek gerekirse, ayetler arasında bir çelişki yoktur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun