Zikir şeklinin hadislerde olmaması, Peygamberimiz adına yalan uydurmak mıdır?

Tarih: 07.05.2014 - 09:02 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hz. Ebu Bekir Ali Ömer Osman'ın Peygamberimizden zikir şekli öğrenmesinin hadislerde olmaması Peygamberimize yalan uydurmak olur mu?
- Birisine tarikatlardaki zikir usullerinin (Kalp Zikri, cehri zikir) Peygamberimiz tarafından 4 halifeye söylendiğini ifade ettiğimde bunun kaynağını ispat et yoksa "Bile bile bana yalan isnad eden cehennemdeki yerini hazırlasın." hadisi sana hitap etmiş olur, dedi ve bildiğim kadarıyla bu hadislerde değil tasavvuf kaynaklarından gelen bir bilgi.
- Hadis kaynaklarında böyle bir bilgi olmamasına rağmen tasavvuf kaynaklarının bu şekilde haber vermesi ilgili hadisin tehdidi içine girmek olur mu?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Bu tür bilgiler sahih hadis kaynaklarında olmayabilir. Nitekim, biz de ehl-i tarikatın yaptığı tarzda bir zikrin, sahabeye ders verildiğine dair herhangi bir hadis rivayetine rastlayamadık.

- Ancak Kur’an’da

“Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin, O’nu sık sık anın. Sabah akşam O’nu takdis ve tenzih edin.” (Ahzab, 33/41-42)

mealindeki ayet ve benzerlerinde Allah’ın zikretmenin önemine açıkça vurgu yapılmıştır. Şüphesiz buradaki zikir, ehl-i tarikatın yaptığı zikir yanında, Allah’ı hatırlayan ve hatırlatan her türlü kavli, fiili, kalbî, fikri zikir yapmak anlamına da gelir. Kur’an okumak en büyük zikirdir. Her türlü ibadet etmek, özellikle de namaz kılmak en büyük bir zikirdir. Nitekim,

“(Musa!) Ben seni seçtim, şimdi vahyolunanı dinle. Muhakkak ben, (evet) ben Allâh'ım, benden başka ilah yoktur. (Öyleyse yalnız) bana kulluk et ve beni zikretmek (anmak) için namaz kıl." (Tâhâ, 20/13-14)

mealindeki ayette bu hakikate işaret edilmiştir.  

- Bu kısa bilgiyi verdikten sonra asıl sorumuza gelelim ve şunu söyleyelim ki, ehl-i tasavvufun söylediği, ancak hadis olmadığı belli olan bir sözü, hadis olarak aktarmak doğru değildir. Bunun hadis olma ihtimalini düşünüyorsak -ki bu da ancak ciddi bir araştırma sonucu olabilir- varsa ilgili kaynağı vermek suretiyle, belki de ilgili hadisin tam tehdidi altına girmeyebilir.

- Bununla beraber, mevzu / uydurma olduğunu bildiğimiz halde, sırf bir amaca hizmet maksadıyla bir rivayeti kesin bir hadis olarak aktarmak, ilgili hadisin tehdidi altına yaklaşabilir. Bu sebeple bu gibi uydurma, hatta zayıf olduğunu bildiğimiz rivayetler için “rivayete göre / rivayet edildiğine göre…” deyip öylece ilgili hadisi nakletmek güzel bir ihtimamın göstergesi olur.

- Bazı selef-i salihin alimlerinin hadisleri fazla rivayet etmemelerinin altında yatan sebeplerin başında bu “uyarıcı hadis” gelir. Başkasının veya kendi nefsimizin hatırı için, böyle büyük tehlikelere karşı cüret göstermemek gerekir.

- Özetlersek:

Alimlerin büyük bir kısmı, ahkamın dışında “fazail-i amal” ile ilgili zayıf hadislerle amel etmenin ve bu hadisleri rivayet etmenin caiz olduğunu, ancak mevzu / uydurma hadisleri -durumunu belirtmeden- bile bile nakletmenin caiz olmadığını bildirmişlerdir. (bk. el-Leknevî, el-âsaru’l-merfua, 21; Nevevî, Şerhu Müslim, 1/71; el-Kasimi, Kavaidu’t-tahdis, 1/150; Fetava Yeseluneke, 3/42-42; Fetava’ş-şebeketi’l-İslamiye, 223)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun