Sahabenin, Hz Ali’nin görüşlerine uymadığı iddiasına ne dersiniz?

Tarih: 11.06.2013 - 03:18 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İmam Ali (ra), kendi halifeliği zamanında insanları Kur'ân'a ve Peygamber (asm)'in sünnetine geri çevirmeye çalışıyorduysa da fayda vermiyordu. Çünkü onlar Ömer b. Hattab'ın içtihatlarına uyuyorlardı. Biz bütün bu gerçeklerden şu neticeyi alıyoruz:

- Ali (ra) ve onun Şiîleri, Peygamber'in sünnetine bağlıydılar. Sünneti yaşatmak için çalıştılar ve hiçbir zaman onu terk etmediler. Ümmetin diğer kişileri ise Ebubekir, Ömer, Osman ve Ayşe'nin bidatlerine uydular. Sonra da bu bidatleri "güzel bidatler" (sünnet-i hasene) diye adlandırdılar. (Sahih-i Buharî, c.2, s.252; c.7, s.98)

- İmam Ali (ra), Kur'ân'ı ve onun bütün hükümlerini biliyordu. Kur'ân'ı ilk toplayan da odur. Buharî de bu konuyu onaylamaktadır. Hâlbuki Ebu Bekir, Ömer ve Osman, Kur'an'ı ezbere bilmedikleri bir yana, onun hükümlerini bile hiç bilmiyorlardı. (Ömer'in teyemmümün hükümlerini bilmediği olay meşhurdur. (Bu konuda bk. Sahih-i Buharî, c.1, s. 90.) (Muhammed Ticani, Gerçek Ehl-i sünnet Şia'dır. Neva yayınları, İstanbul, 2006)

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra)’in sahabeler arasında ilim, takva ve basiretiyle zirvede olduklarını yine Buhari, Müslim gibi hadis ve sahih siyer ve tarih kaynaklarından öğreniyoruz. Hz. Ömer’in veya başkasının bir iki meseleyi, özellikle yeni bir hükmü içeren bir konuyu bilmemesi son derece normaldir. Bu durum, onların başka konuları bilmediği anlamına gelmez.

Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurdu:

“Eski ümmetlerde ilhama mazhar zatlar vardı. Eğer benim ümmetimde de bazı kimseler varsa Ömer onlardandır.” (Müslim, Fedailu’s-Sahabe, 23-2398)

Abdullah b. Abbas anlatıyor:

"Ömer b. Hattâb teneşirinin üzerine kondu. Ve kaldırılmadan önce halk ona dua ve sena ederek, Allah’tan rahmet dileyerek etrafını sardılar. Ben de içlerinde idim. Arkamdan biri omuzumdan tutunca irkildim bir de baktım ki, Ali’dir. Ömer'e rahmet okudu ve şunu söyledi:

'Yeminle söylüyorum ki, geriye bıraktıkların arasında senden daha fazla onun ameli gibi bir amelle Allah'a kavuşmak istediğim kimse yoktur. Ben Allah'ın seni iki dostunla birlikte koyacağını biliyordum. Çünkü ben çok defa Resûlüllah’ın:

“Ben Ebû Bekr ve Ömer'le beraber geldim; Ebû Bekr ve Ömer'le beraber girdim; Ebû Bekr ve Ömer'le beraber çıktım.” buyururken işitiyordum. Ve seni Allah'ın onlarla beraber edeceğini umuyordum (yahut biliyordum).'” (Müslim, Fedail 14 -2389)

Hz. Ömer (ra)’in arzusuna uygun “Makam-ı İbrahim’in namazgâh olması, kadınların örtünmesi, Hz. Peygamberin eşlerini boşaması halinde, Allah’ın kendisine onlardan daha iyisini vereceği şeklinde üç konuda üç ayetin indiği" gerçeğini yine en sahih hadis kaynaklarında görmekteyiz. (bk. Buhari, Talak, 32; Tefsir/Bakara 9,  Ahzab  8, Tahrim 1; Müslim, Fedailu’s-Sahabe, 24-2399).

Bir hadiste Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Benden sonra hilafet otuz yıldır.” Ve bu hadisin verdiği otuz yıllık süreç, dört raşit halifenin yirmi dokuz yıl ve altı aylık süresi yanında Hz. Hasan (ra)’ın altı aylık hilafet süresi şeklinde değerlendirilmiştir. (bk. Nevevî, Şerhu Müslim, 12/201).

Güzel bidatler tabiri “Hz. Peygamber zamanında olmayıp da sonradan ortaya çıkan güzel şeylerdir.” Bunlar aslında bidat değildir. Çünkü bidat dinin aslına ilişen ve Resulullah (asm)’ın sünnetini ortadan kaldıran kötü şeylerdir.

Örneğin, Hz. Ömer’in “cemaatle kılınan teravih namazı” için bu “güzel bidattır” demesi, onun İslam’a ne kadar bağlı olduğunu gösteren bir göstergedir. Çünkü gerçekten bu bir bidat değildir. Zira Hz. Peygamber (asm) teravih namazını az da olsa birkaç gün camide cemaatle kıldığı bilinmektedir. Buna rağmen, Hz. Ömer, Hz. Peygamber (asm)'in vacip olur endişesiyle, ümmetine olan şefkatinden ötürü cemaatle teravih namazını daha fazla sürdürmemiştir. İşte Hz. Ömer bu inceliği dikkate aldığı için, çok samimi bir şekilde buna “güzel bidat” demiştir.

Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’le ilgili övücü ayetlerin olduğu da bilinmektedir.  

Hayatı boyunca, Efendimiz (asm)'in çok sevdiği eşi ve Kur’an’ın açık ifadeleriyle iffeti, temizliği tescil edilen Hz. Aişe (r.anha)’ye karşı kin tutmak, gerçekten dini açıdan bir cinnettir. Bu cinayeti işleyenler, yarın Hz. Peygamber (asm)'den nasıl şefaat beklerler.

Allah, bildiğimiz dört halifeyi de halife yapmak istemiştir. Ve bunları halife yaparken de onların ömürlerini de nazara almış ve ona göre sıraya koymuştur. Eğer Hz. Ali ilk başta halife olsaydı, diğer halifelerden hiçbiri halife olamazdı. Çünkü Hz. Ali (ra) diğer üç halifeden sonra şehit edilmiştir.

Bize göre, eğer Hz. Ali hilafetin kendi hakkı olduğu halde cebren bunun kendisinden gasbedildiği anlayışında olsaydı, bir saat bile buna müsaade etmez ve hemen ortaya çıkardı.

Şiaların “takiye” dedikleri şey, Hz. Ali (ra) gibi bir şecaat simgesi, bir İslam kahramanına yapılan en büyük bir haksızlıktır. Onu korkaklıkla itham etmektir.

Bize göre, Hz. Ali sahabeler arasında ilim, takva, şecaat bakımından en zirve olan bir şahsiyettir. Onun zamanındaki olaylar, onun yüzünden değil, karşı taraf olanlar yüzünden ortaya çıkmış, özellikle Hariciler tarafından bir terör estirilmiştir. Hz. Ali gerek Cemel, gerek Sıffin vakasında kesin olarak haklıdır. Fakat  karşısında, özellikle Cemel vakasında, karşı tarafta yer alan Hz. Zübeyr ve Hz. Talha da Hz. Ali gibi cennetle müjdelenmiş kişilerdir. Bu sebeple bu konuya daha dikkatli yaklaşmak gerekir.

Bize göre, bu konuyu kurcalayıp, Şii-Sünni bölünmesini körüklemek, İslam’a ve Müslümanlara yapılan en büyük bir kötülüktür. Sözlerimizdeki dikkat, bu sorumluluğun bir yansımasıdır.

Son olarak hepimize ciddi ve hayırlı bir ders olan Bediüzzaman hazretlerinin şu ifadelerine kula verelim:

“Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu manasız ve hakikatsız, haksız, zararlı olan nizaı aranızdan kaldırınız. Yoksa şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlub ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye mabeyninizde varken, iftirakı iktiza eden cüz'î meseleleri bırakmak elzemdir.” (Lem'alar, s. 26)

İlave bilgi için tıklayınız:

Dört halifenin sırasıyla halife olmalarına işaret eden hususlar ...

Dört Halife seçiminin ayrıntıları ve Hz. Ali'nin halife seçimindki görüşleri...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun