Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır, anlamındaki hadis ne demektir?

Tarih: 17.06.2013 - 08:40 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu hadisde geçen "mevla" kelimesini "dost" anlamında yoranlar, Hz. Ali'nin rahbe olayındaki sözlerine dikkat etsinler. Şayet dost olmuş olsa idi şöyle olmaz mıydı: "Ben kimin dostuysam Ali de onun dostudur." Bu sözü kardeşlik akdi ile Peygamberimiz zaten defalarca söylememiş miydi?
- Sırf "dost" kavramı için yakıcı güneşin altında binlerce insanın bekletilmesinin ne anlamı vardı?
- Keşke insanlar bu meseleye taassup ile değil de akıl ile yaklaşsalar. Ehl-i sünnet'in meşhur tefsir yazarlarından Celaleddin es Suyutinin, "ed Dürrü'l mensur fi't tefsir bi'l me'sur" isimli eserinde bu konuyu açıklamıştır.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu sorunun özeti şudur:

Hz. Peygamber (asm), Hz. Ali için,

 “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.” diye buyurmuştur. (Tirmizi, Menakıb, 19; İbn Mace, Mukaddime, 11; İbn Hanbel, 1/84,118, 119)

İbn Hacer bu hadisin çok değişik yollardan nakledildiğini belirtmiş ve rivayetinin sağlamlığına işaret etmiştir. (bk. İbn Hacer, 7/74)

Zeyleî ise, bu hadisin değişik rivayetlerden gelmesine rağmen zayıf olduğunu belirtmiştir. (Tuhfetu’l-Ahvezi, 3/137)

Ehl-i Şia bu gibi hadislere dayanarak, Hz. Ali’nin ilk halife olduğunu, hakkının gasbedildiğini iddia ederler. Bu konu on dört asırdan beri Şii alimler ile Ehl-i sünnet alimleri arasında tartışma konusudur. Yüzlerce kitapta bunun münakaşası yapılmıştır.

Ehl-i sünnet alimlerine göre, “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.” şeklindeki hadisin manası: “Ben kimi seviyorsam, Ali de onu sever.” şeklindedir. Diğer bazılarına göre ise, “Ben kimi dost edinir veya yetkili kılarsam, Ali de onu dost edinir, yetkili kılar.” (Tuhfetu’l-Ahvezi, a.y)

Bu iki görüşü yorumlarsak diyebiliriz ki, bu hadiste iki önemli noktaya dikkat çekilmiştir.

a) Bu hadiste yer alan “MEVLA” kelimesini Şia’nın da kabul ettiği gibi, tevliye / yetki vermek anlamına alırsak, hadisin manası şöyle olur: “Ben kimi tevliye edersem / kimi yetkili kılarsam, Ali de onu yetkili kılar, onun yetkisini kabul eder.”

Bu yoruma göre, bu hadis-i şerif, Hz. Ali’yi aşırı sahiplenme adına, ondan önceki halifeleri zalim ve haksız olarak gören Ehl-i Şiaya önemli bir ders içermektedir. Hadiste, Hz. Ali’nin yetkilerini kabul ettiği ilk üç halifenin hilafetlerini kabul etmemek, onlara karşı kin beslemek, Hz. Ali’nin onlara gösterdiği saygı ve sevgi ve onlar döneminde onlara itiraz etmeyerek onlar için bir nevi şeyhülislamlık makamında bulunmasının işaretiyle, ehl-i şia bu tavırlarında haksızdırlar. Ehl-i Şianın tutumu, hem bu hadisin işaretine hem de Hz. Ali’nin ilk üç halifeye karşı takındığı tutum ve davranışına aykırı ve taban tabana zıttır. Çünkü Bediüzzaman’ın da ifade ettiği gibi,

“Hazret-i Ali (ra) mükerreren kendi ikrarı ve yirmi seneden ziyade o hulefa-i selâseye (o üç halifeye) ittiba ederek onların şeyhülislâmlığı makamında bulunması, Şîaların bu davalarını cerhediyor (çürütüyor)... Demek Ehl-i Sünnet ve Cemaatın davası, haktır.(...)” 

“Çünkü bunlar (Şialar) Hazret-i Ali'yi (ra) fevkalâde sevmek davasında oldukları halde tenkis ediyorlar ve sû-i ahlakta bulunduğunu onların mezhebleri iktiza ediyor. Çünkü diyorlar ki: 'Hazret-i Sıddık ile Hazret-i Ömer (ra) haksız oldukları halde Hazret-i Ali (ra) onlara mümaşat etmiş, Şîa ıstılahınca takiyye etmiş; yani onlardan korkmuş, riyakârlık etmiş.'"

"Acaba böyle kahraman-ı İslâm ve 'Esedullah' ünvanını kazanan ve sıddıkların kumandanı ve rehberi olan bir zâtı, riyakâr ve korkaklık ile ve sevmediği zâtlara tasannukârane muhabbet göstermekle ve yirmi seneden ziyade havf altında mümaşat etmekle haksızlara tebaiyeti kabul etmekle muttasıf görmek, ona muhabbet değildir. O çeşit muhabbetten Hazret-i Ali (ra) teberri eder.” (Lem'alar, s. 22, 25)

b) Hz. Peygamber (asm), kendisinden sonra, Hz. Ali’yi tekfir eden haricilerin ve ona karşı kin besleyen nasibelerin ve bir kısım fasık ve zalimlerinin menfi propagandalarına karşı, Hz. Ali’yi layık olduğu yere oturtarak, şah-ı velayet gibi manevi makamına işaret ederek -ona karşı insanların hüsnü zanlarını temin etme adına- ümmetinin dikkatini çekmiştir.

Bediüzzaman Hazretleri bu gerçeğe şu ifadelerle işaret etmiştir:

“Hem istikbalde Hazret-i Ali (ra) elîm hâdisata ve dâhilî fitnelere maruz kalacağını nazar-ı nübüvvetle görmüş, Hazret-i Ali'yi (ra) me'yusiyetten ve ümmetini onun hakkında sû'-i zandan kurtarmak için مَنْ كُنْتُ مَوْلاَهُ فَعَلِىٌّ مَوْلاَهُ (Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.) gibi mühim hadîslerle Ali'yi (ra) teselli ve ümmeti irşad etmiştir.” (Lem'alar, s. 23)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun