Zekat verilecek yerlerden, Allah yolunda, ifadesine medreseler girer mi?

Tarih: 19.04.2023 - 17:09 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Zekatın verileceği yerlerden biri de Allah yolunda olanlar anlamındaki “fi sebilillah”dır. Buna sadece mücahitler ve hacılar girer, başka yerlere verilmez deniliyor.
- Örneğin, zekatı medreseye vermek geçerli olur mu?
- Bu konuda kitaplarımızda açıklamalar var mı? Varsa kaynaklarıyla bildirirseniz memnun olurum.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Tevbe Suresinin, 60. ayet-i kerimesinde zekâtın kimlere verileceği mealen şöyle bildirilir:

“Sadakalar /Zekâtlar Allah’tan bir farz olmak üzere fakirlere, miskinlere, zekât işinde çalışanlara, kalpleri İslam'a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda olanlar ve yolda kalmış olanlar içindir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Aldıkları zekât ve fitreleri bir fonda toplayıp bunu yalnızca Tevbe Suresi'nin 60. ayetinde belirtilen yerlere sarf ettikleri bilinen ve kendilerine her bakımdan güvenilen kimseler eliyle yönetilen dernek, kurum ve yardımlaşma fonlarına zekât ve fitre verilmesinde dinen bir sakınca yoktur.

Bu kuruluşlar zekâtı gerekli olan yerlere ulaştırıyorsa zekât verilebilir. Zekât gelirlerini ilgili yerlerden alıp ilgili yerlere ulaştırmak için çalışanların ücretleri bu gelirlerden ödenebilir.

Zekât verilecek kişilerden birisi de "Allah yolunda olanlar" manasındaki "Fî sebîlillah"dır. Mevcut klasik fıkıh kitaplarımızın önemli bir kısmında bu ifade açıklanırken, "silahla cihada iştirak etmiş olan gaziler ve yolda kalmış hacılar" olarak sınırlandırılır. Ancak meşhur ve mutemet olan bazı tefsirlerde ve fıkıh kitaplarımızda bu mesele daha geniş ve etraflı bir şekilde ele alınmıştır.

Bunlardan birkaç misal vermek gerekirse şunlar söylenebilir:

1) Ünlü Fakih Kasani’nin Görüşü:

Hanefi fakihlerinden meşhur ve “Meliku’l-Ulema” unvanını almış Kâsânî, "Bedâiü's-Sanâî" isimli eserinde bu konuda şunları söyler:

"Allah yolunda olanlardan maksat, Allah'a yaklaştıran her şeydir. Eğer ihtiyaç hasıl olursa, bu ifadeye Allah'a itaat yolunda çalışan herkes ve bütün hayır yolları girer." (Bedâyiü's-Sanâî, II, 451)

2) Fahrüddin er-Râzî’nin Görüşü:

Şafii mezhebinin ünlü âlimlerinden Fahrüddin Razi’nin görüşü şu merkezdedir:

"Fî sebîlillah tabiri, sadece gazilere mahsus değildir. Nitekim Kaffal bazı âlimlerden naklen şunları belirtmiştir: 'Zekât bütün hayır yollarına verilir. Ölülerin techiz ve kefenlenmesine, kalelerin yapılması ve cami inşası da bunlara girer. Çünkü “Allah yolunda” ifadesi geniş olup bütün bunları içine alır.'.." (Fahruddin er-'r-Râzî. et-Tefsîrü'l-Kebîr, 16/87)

3) el-Bikaî’nin Görüşü:

El-Bikaî de Razî’nin zikrettiği hususlara yer vermiş, o da Kaffal’dan söz konusu bilgiyi aktarmıştır” (bk. el-Bikaî/Nazmu’d-dürer, 8/506)

4) Muhammed b. Ömer el-Cavî’nin Görüşü:

Müfessirlerden el-Cavî de Kaffal’dan nakledilen bilgiye yer vermiş ve şunları söylemiştir:

“Ünlü Fıkıh âlimi, Kaffal bazı fıkıh âlimlerinden naklen şunları belirtmiştir: 'Zekât bütün hayır işlerine verilir. Ölülerin techiz ve tekfini, kalelerin yapılması ve camilerin inşası da bunlara girer. Çünkü “Allah yolunda” ifadesi geniş olup bütün bunları içine alır.'..." (el-Cavî, Merahu Lebîd, 1/455)

5) Alusî’nin Görüşü:

Alusî’nin konuyla ilgili verdiği bilgi şu merkezdedir:

“Allah yolunda” ifadesine ilim talebelerinin dahil olduğunu söyleyenler de vardır. Fetva-yı Zahiriye’de ayetin ifadesi yalnız bu manada algılanmıştır. Bedai’de ise, bu husus Allah’a yaklaştıran her türlü hayır yolu ve Allah’a itaat etmek için yapılan her çeşit hizmet olarak değerlendirilmiştir.” (Alûsî, 5/313)

6) İbnü’l-Esir’in görüşü:

İbnü’l-Esir özetle şunları belirtmiştir:

“Kur`an-ı Kerim`de yedinci sırada zekâtın Allah yolunda sarfedilmesi istenmiştir. "Allah yolunda" ifadesi ise şöyle açıklanmıştır: "Farzları, nafileleri ve her nevi hayırları yerine getirerek Allah'a yaklaşma, onun rızasına erme amacıyla yapılan her ihlaslı amel "Allah yolunda" ifadesinde dahildir. Ancak, bu ifade kayıtsız şartsız söylenince çoğu kere (maddi) cihad anlaşılır." (Ibnü`l-Esir, Nihâye, II, 145,156)

7) İmam Maturidi’nin Görüşü:

Ehl-i sünnetin iki itikadi mezheplerinden birinin imamı olan İmam Maturidi bu konuyu şöyle özetlemiştir:

Allah’ın “Fi Sebilillah (Allah yolundaki) sözüne gelince: Denilmiş ki, bunlar Allah yolunda cihad eden gazilerdir. Fakat (Allah yolunda) ifadesi, “Allah’a itaat etme” anlamına da gelir. Buna göre, Allah’a itaat etmek için gösterilen çabalar ve her türlü hayır işlerinin yapılması da bu ifadeye dâhildir.(Maturidi, Tevilatü'l-Kur'an, 5/409-410)

8) Kadı Beydavî’nin görüşü:

“Allah yolunda” ifadesinden maksat, gönüllü savaşçılara infakta bulunmak mücahitlerin harp malzemelerine, binek, silah, harp aletleri, lojistik destek malzemeleri, askeri hastane, askeri okul vs. için gerekli olan hizmetlere verilebilir.” (Beydavî Tefsiri, 3/86)

9) İbn Aşur’un Görüşü:

Ünlü tefsir âlimlerinden İbn Aşur, bu konuda -Malikî âlimlerinden Muhammed b. Abdullah’tan naklen- şunları bildirmiştir:

“İşin hakikati şudur ki; 'Allah yolunda' sözü, cihad için bulunması gereken ‘silah, at, deniz araçları, mancınıklar, yük taşıma araçları, kalelerin yapılması, hendeklerin kazılması, düşmanın durumunu tespit eden casuslar gibi gerekli savaş hazırlıkları da buna dâhildir.” (İbn Aşur, 10/240)

10) el-Merağî’nin Görüşü:

“Ayette yer alan “fi sebilillah / Allah yolunda” ifadesi, Allah’ın rızasını ve sevabı kazandıran yol anlamına gelir. Maddi cihad yanında, ölülerin tekfin ve defni, köprüler ve kalelerin inşası, mescit ve benzeri dini hizmetler de dâhildir.  Zira, “fi sebilillah”tan maksat, din ve devletin (dünya ve ahiretin) faydasına olan ve umum Müslümanların maslahatına bakan -su, tarım, sağlık hizmetleri gibi- her türlü hayır işlerinin yapılmasıdır." (el-Meraği / Tefsir, 10/145)

11) Müfessir Abdurrahman es-Sadî’nin Görüşü:

es-Sadî’nin verdiği bilgi şu merkezdedir:

"Fıkıh âlimlerinin çoğunluğuna göre, çalışma gücü olduğu hâlde, ilim tahsili uğrunda bütün vaktini harcayan kimseye zekât verilir. Çünkü ilim tahsili de 'Allah yolunda cihad' konusuna dâhildir." (bk. es-Sadî, 1/341).

12) Müfessir el-Mazharî’nin Görüşü:

el-Mazharî konuyla ilgili görüşünü şöyle ifade etmiştir:

“Ben diyorum ki, ayette yer alan 'fakirlik' kavramı söz konusu bütün zekât alan sınıflar için geçerlidir; o halde ‘Allah yolunda’ ifadesini de yalnız hac veya gazvelere (maddi cihada) tahsis etmemek gerekir. Bilakis, bu ifadenin bu ikisinden çok daha geniş, her türlü hayır yolu anlamında değerlendirmek çok daha isabetlidir. Örneğin, ilim tahsili için malını harcayan bir kimsenin 'Allah yolunda infakta bulunduğuna' asla tereddüt etmemek gerekir.” (bk. Muhammed Senaullah el-Mazharî / Tefsir, 4/239)

13) el-Kardavî’nin görüşü:

Kardavî konuyla ilgili görüşlerini özetle şöyle ifade etmiştir:

“Her ne kadar ayette geçen 'Allah yolunda' ifadesinden, daha çok cihad anlamı çıkarılmışsa da cihadın yalnızca askerî savaşa mahsus olmadığı, fikrî, terbiyevî, içtimai, iktisadî ve siyasi çeşitlerinin de bulunduğu ileri sürülmüştür.” (el-Kardâvi, Fıkhu’z-zekât, s. 655-669)

14) İbn Abidin’in Görüşü:

"İlim talebelerine zekât verilmez" diyen bazı âlimlerin görüşlerini eleştiren İbn Abidin kendi görüşünü desteklemek için Kâsânî’nin “Allah yolunda olanlar”dan maksat, Allah'a yaklaştıran her şeydir. Eğer ihtiyaç hâsıl olursa, bu ifadeye Allah'a itaat yolunda çalışan herkes ve bütün hayır yolları girer” şeklindeki görüşünü aktarır. (bk. İbn Abidîn, 2/343)

15) Bediüzzaman Hazretlerinin Görüşü:

Bediüzzamanın Hazretleri “Medresetu’z-Zehra” üniversitesi ile ilgili görüşlerini açıklarken soru-cevap şeklinde kurduğu diyalog özetle şu merkezdedir:

S. Vâridatı (gelir kaynağı) nedir?

C. Şu medrese, çekirdek gibi bilkuvve bir şecere-i tûbâyı tazammun eyliyor. Eğer hamiyet ve gayretle yeşillense, tabiatıyla madde-i hayatını cezb ile sizin kuru kesenizden istiğna edecektir.

S. Ne cihetle?

C. Çok cihetle.

Birincisi: Evkaf, hakkıyla intizama girse, şu havuza tevhid-i medaris tarîkıyla bir mühim çeşmeyi akıtacaktır.

İkincisi: Zekâttır. Zira biz hem Hanefî, hem Şafiyiz. Bir zamandan sonra o Medreset-üz Zehra İslâmiyete ve insaniyete göstereceği hizmetle, şüphesiz bir kısım zekâtı bilistihkak kendine münhasır edecektir. Bahusus zekâtın zekâtı da olsa kâfidir.

Üçüncüsü: Şu medrese neşredeceği semeratla, tamim edeceği ziya ile İslâmiyete edeceği hizmetle ukûl yanında en alâ bir mekteb olduğu gibi; kulûb yanında en ekmel bir medrese, vicdanlar nazarında en mukaddes bir zaviyeyi temsil edecektir. Nasıl medrese, öyle de mekteb, öyle de tekke olduğundan; İslâmiyetin ianat-ı milliyesi (Kamusal sosyal yardımlar) olan nüzur (adaklar, kefaretler) ve sadakat kısmen ona teveccüh edecektir.

 Dördüncüsü: Mezkûr tebadül için dâr-ül muallimîn ile imtizac ettiğinden, dâr-ül muallimînin vâridatı bir derece tevsi' ile muvakkaten ve âriyeten -eğer mümkün ise- verilse, bir zaman sonra istiğna edecek, o ariyeyi iade edecektir.” (Münazarat, s. 87-88)

- Bediüzzaman Hazretlerinin konuyla ilgili -bir diyalog içerisinde sunduğu- bir yorumu da şu merkezdedir:

S. Biz kuvvetimizi nasıl toplayıp, namus-u İslâmiye-i milliyeyi muhafaza edeceğiz?

C. Fikr-i milliyet ile milletin cevfinde havz-ı kevser gibi bir havz-ı marifet ve muhabbet yapınız. Altındaki suyunu çeken delikleri, maarif ile kapatınız. İçine su akıtan yukarıdaki mecraları, fazilet-i İslâmiye ile açınız.”

S. Biz kuvvetimizi nasıl toplayıp, namus-u İslâmiye-i milliyeyi muhafaza edeceğiz?

C. Fikr-i milliyet ile milletin cevfinde havz-ı kevser gibi bir havz-ı marifet ve muhabbet yapınız. Altındaki suyunu çeken delikleri, maarif ile kapatınız. İçine su akıtan yukarıdaki mecraları, fazilet-i İslâmiye ile açınız. Büyük bir çeşme var, şimdiye kadar sû'-i istimal ile şûristana dağılıp bazı seele ve acezeye neşv ü nema verdi. Bu çeşmeye güzel bir mecra yapınız, mesaî-yi şer'iye ile şu havuza dökünüz. Sonra da bostan-ı kemalâtınıza su veriniz. Bu, hiç bitmez ve tükenmez bir menbadır.”

"Büyük bir çeşme var. Şimdiye kadar yanlış yerde kullanılarak verimsiz topraklara akıtılıp bazı dilenci ve acezenin gelişip yeşermesine sebep oldu. Bu çeşmeye güzel bir kanal yapınız. İslâmî hizmetlerinizle şu havuza dökünüz. Sonra da kemâlat bostanınıza su veriniz. Bu hiç tükenmez ve bitmez bir kaynaktır… 'Eğer ezkiya (zeki insanlar) zekâvetlerinin (zekâlarının) zekâtını ve ağniya (zenginler) velev zekâtın zekâtını milletin menfaatine sarf etseler, milletimiz de başka milletlere yolda karışabilir.'” (Said Nursî, Münazarat, 62, 63)

Osmanlı Devletinin son devrinde işlemez ve kendisinden arzu edilen hizmeti veremeyecek şekilde bozulmaya yüz tutan medreselerin maddi ihtiyaçlarının temininde zekâtı en büyük bir kaynak olarak gören Bediüzzaman Said Nursî, bu müesseselerin gelişmesi için zenginlerin zekâtlarının zekâtını buralara aktarmalarının kâfi geleceğini belirtmektedir. (bk. age. s, 74)

Bu açıklamalarda “Allah yolunda” ifadesinin yalnız maddi cihada mahsus olmadığı açıkça görülmüştür. Şimdiye kadar bilinenin aksine eski-yeni birçok kaynakta bu ifadenin “genel hayır işlerini de içine aldığı ve birçok müfessir ve fakih tarafından kabul gördüğü” hususu tescil edilmiştir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Zekât kimlere verilir; zekât verilecek yerler nerelerdir?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun