Yeni Müslüman olmuş, Arapça bilmeyen birisi kendi ana dilinde namaz kılabilir mi?

Tarih: 18.10.2021 - 08:48 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hollandalı arkadaşım İslamiyeti yeni kabul etti ve Arapça hiçbir dua bilmiyor. Namaz kılmayı öğrenmek istiyor ama hepsini birden ezberlemek çok zor geliyor.
- Ezberleyene kadar kendi ana dilinde namaz kılması caiz midir?
- Yoksa ezberleyene kadar beklemeli midir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Müslüman olduktan sonra namaz farz olur, bu nedenle Müslüman olduktan sonra kılamadığı namaz varsa, daha sonra kaza eder.

Hemen abdest almayı ve namaz hareketlerini öğrenir, farzları yaparak namazı kılar.

Fatiha suresini ezberleyinceye kadar, birkaç ayet ezberleyip Fatiha yerine okur ve hiçbir namazını kazaya bırakmaz. Örneğin Fatiha suresinin başından, Elhamdulillâhi rabbil'alemin, Errahmânir'rahim, Mâliki yevmiddin” kısmını öğrenir ve her rekatta sadece bu kadarını okuyarak namazını kılar.

Bu kadar da öğrenme imkanı yoksa Allah, Allah, Allah, Allah diyerek kıraati yerine getirmiş olur.

Her vakti mümkünse bir imama uyarak kılması daha iyi olur, böylece hem iyice namazı öğrenir hem cemaat sevabı kazanır hem de namazı farz, vacip ve sünnetleri ile kılmış olur.

Ancak kendisi kılacaksa, diğer dualar farz olmadığı için sadece kıraat ederek namazı kılar. Kıraat de ayaktayken sadece bir ayet bile okusa yeterli olur.

Ayrıca rükûda, secdede biraz durması yeterlidir, tesbih yapması gerekmez. Otururken de tahiyyat duasını okuyacak kadar oturması yeterli olur, okuması farz olmaz.

Bu şekilde namazlarını kılarken, bir yandan da -örneğin her vakit hiç olmazsa bir ayet bir ayet şeklinde- Fatiha suresini öğrenir ve öğrendiği ayetler ile Fatiha suresini her rekatta okur.

Fatiha suresinden sonra Ettahıyyatü duasını öğrenir.

Daha sonra Fatiha dışında kısa surelerden veya kısa ayetlerden bazı yerleri öğrenir ve bir kısa sure veya ayet de olsa zamm-ı sure olarak okur. Daha sonra ise namazın diğer dua, zikir, tekbir ve tespihlerini öğrenir. Fakat bu süreçlerin hiçbir yerinde namazı terk etmez. Kıldığı şekliyle namazları geçerlidir, bu zahmetin de rahmetini fazlasıyla alır.

Buna göre:

Dua, zikir, tekbir ve tespihleri yerli yerince bilmese de namazını şöyle kılar:

- Mümkünse bir imama uyar. Bu durumda hiçbir şey okumasına gerek kalmaz.

- Bir imama uyma imkanı yoksa kendisi Allah rızası için namaz kılmaya niyet eder, başlangıç tekbirini alır, kıyamda durur, kıraatini yukarıda ifade ettiğimiz şekillerden biriyle yapar, rüku yapar, secde yapar, ikinci rekatı da aynı şekilde kılar, ardından teşehhüt miktarı (Ettahıyyâtü’yü okuyacak kadar) oturur.

- Bu hareketlerin içinde yer alan tespih, tekbir, dua ve zikirleri bilmese de bu hareketleri yapar; bu duaları ise daha sonra öğrendikçe okumaya başlar. Öğrendikçe namazını kemale erdirir.

- Yeni öğrenen birisinin, eksikleriyle beraber kıldığı bu namaz, inşallah büyük zatların namazından yazılır. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri, “Bir âmînin -velev hissetmezse- namazı, büyük bir velinin namazı gibi, şu nurdan bir hissesi var, şu hakikatten bir sırrı vardır.” der. (bk. Sözler, Yirmi Birinci Söz, s. 247)

* * *

Şu bilgileri de okumanızı tavsiye ederiz:

Fatiha suresini henüz öğrenemeyen veya öğrendiği halde telaffuz etme yeteneği bulunmayan kimsenin namazda ne okuması gerektiği hususu da fakihler arasında tartışılmıştır.

Ebu Davud ile Nesai'nin naklettikleri bir rivayete göre, Kur'an'ı öğrenme gücünün yetersiz olduğunu belirterek Kur'an yerine geçecek bir şey öğretmesini isteyen kimseye Hz. Peygamber şunu okumasını söylemiştir:

"Sübhânellahi ve'l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallāhü vallāhü ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh."

(Allah'ı her türlü noksanlıktan tenzih ile ona hamdederim. Allah'tan başka ilâh yoktur. Allah büyüktür, her türlü tasarruf ve kudret ancak yüce Allah'a aittir).

Ebu Davud'un rivayetinde yer aldığına göre aynı kişinin, "Bu sözlerin hepsi Allah içindir, kendim için ne diyeyim?" diye sorması üzerine Resûl-i Ekrem şu duayı okumasını tavsiye etmiştir:

"Allāhümmerhamnî ve'rzuḳnî ve âfinî ve'hdinî."

(Allah'ım! Bana merhamet et, bana rızık ver, âfiyet ihsan et ve beni hidayete erdir) (Ebu Davud, Salat, 135; Nesâî, İftitâḥ, 32)

Hanbelî fakihleri, namazda Fatiha suresini okuyamayan kimsenin ayet ve harf sayısı bakımından ondan az olmayacak başka ayetler okumasının caiz olduğunu söylemişlerdir. Eğer Fatiha suresinin bir ayetini biliyorsa, bu ayeti yedi defa tekrar etmesi başka ayetler okumasından iyidir. Yalnızca Kur'an'dan bir ayet bilmesi durumunda da hüküm aynıdır. Ancak hiç ayet bilmiyorsa, hadiste geçen duayı okur. Duanın tamamını okuyamaması halinde bir kısmını tamamına denk olacak ölçüde tekrar eder. Bunu da yapamazsa Fatiha okuyacak kadar bir süre ayakta bekledikten sonra rükûa gider. Bu durumdaki kimse namazını cemaatle kılmaya gayret etmelidir.

Şafiler de bu konuda Hanbelilerin görüşünü benimsemekle birlikte Fatiha suresinin yerine okunacak duayı belirlememişler, bu sureden kısa olmamak şartıyla herhangi bir duayı veya zikri geçerli saymışlardır.

Malikî mezhebine göre Fatiha suresini okuyamayan kimsenin namazı cemaatle kılması gerekir. Cemaate yetişememesi veya imam bulamaması halinde ise mezhepte, bu durumdaki bir kimsenin zikir ve tesbihle Fatiha'nın yerini doldurması veya hiçbir şey söylemeden beklemesi şeklinde iki görüş vardır.

Hanefîlerden Ebu Yusuf ile İmam Muhammed daha farklı bir yaklaşımla, Fatiha'nın aslını okuyamayan kimsenin öğreninceye kadar mealini Farsça olarak (Arapça dışındaki dillerden biriyle) okuyabileceğini söylemişlerdir. Ebu Hanife, Kur'an'ın asıl rüknünün manası olduğu noktasından hareketle, Arapça telaffuza güç yetirilsin veya yetirilmesin namazda Fatiha'nın anlamının da okunabileceğini ileri sürmüşse de bu konuda mezhepte hâkim olan görüş imameynin görüşüdür. Ebu Hanife'nin bu görüşünden daha sonra vazgeçtiği yolundaki ifadeler de ikinci görüşü desteklemeyi hedef almaktadır.

Namazda kıraatin zaruret hali dışında aslından başka bir dille olamayacağına dair görüşün dayanağı, birçok ayette (meselâ bk. Yusuf 12/2; Taha 20/113; Fussılet 41/3) Kur'an'ın Arapça bir kitap olduğunun belirtilmesi, ayrıca manası yanında lafzıyla da mucize olması sebebiyle "Kur'an" kelimesinin ancak Arapça metin için kullanılabileceği, tercümelere ise Kur'an denilemeyeceği gibi hususlardır.

Ayrıca Fatiha'nın ve diğer namaz surelerinin ezberlenmesinde fazla güçlük bulunmadığı gibi İslâm'ın en önemli ibadetlerinden olan namazın Müslümanlarca ortak bir ibadet diliyle kılınmasında da büyük faydalar vardır.

Özetle, yeni Müslüman olan bir kimse, açıklanan kısımlardan hangisi kolayına gelirse, o şekilde hemen namazlarını kılmaya başlar ve asla kazaya bırakmaz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun