Yahudilerin Peygamberimize sorduğu üç soru nedir?

Tarih: 25.08.2023 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Yahudilerin toplanıp Peygamberimiz (sav)'e sormak için hazırladıkları 3 soru hakkında bilgi verir misiniz?
- Bazılarının iddialarına göre Peygamberimize sorulan bu sorular Yahudilerin bir kitabı olan “Daniel”da geçiyormuş ve Peygamberimiz bunu bilmediği için alakasız cevaplar vermiş. Mesela, sordukları 'çift boynuzlu' kişi Hz. Muhammed'in anlattığı Zulkarneyn (İskender) değil, o zamanlar Perslere bağlı olan Medlerin iki kralı çift boynuzlu olarak ifade ediliyormuş.
- Yine sordukları ruh da bizdeki değil kitaplarında geçen farklı bir şeymiş diyorlar.
- Ve mağarada yaşayanlar da onlara göre 3 gencin hikayesiymiş, Ashabı Kehf (7 Uyuyanlar) değilmiş. Tabi bunlar Yahudilerin iddiaları ama...Bunlar hakkında bilgi verir misiniz?
- Peygamberimiz sorulara cevap verdikten sonra Yahudilerin ne dediğine dair kayıtlar var mıdır acaba?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Hz. Peygamber (asm) Efendimize sorulan üç sorunun ne olduğunu zikretmeden önce bilmemiz gereken önemli bir hususu dile getirelim:

Öncelikle İncil de Tevrat da başta Allah Teâlâ tarafından vahiy yoluyla indirilmiş, sonraları ise insanlar eliyle tahrif edilerek orijinal hâlinden çıkartılmıştır.

Allah Teâlâ da bunun üzerine o kitapların hükmünü ortadan kaldırmış sonrasında gönderdiği Resulü (asm) vasıtasıyla yeni bir kitap indirmiştir. İşte o Kitap Kuran-ı azîmüş’şândır.

Bu nedenle, Tevrat ve İncil’de geçen bilgiler, Kuran ve sahih sünnete uygunsa İslamiyet onu doğrular tasdik eder, bu bilgiler hatalı ise ya tashih eder ya da tamamen hatalı olduğunu ifade eder.

Şu hâlde Tevrat veya İncil’de ya da bunlar üzerine yazılmış eserlerdeki bilgilerle Kuran ve sahih sünnet değerlendirilemez, aksine Kuran ve sahih sünnet ile onlar değerlendirilir.

Dolayısıyla Yahudilerin kitaplarında buna dair ne yazıldığına değil Hz. Peygamber (asm) Efendimizin Sünnetinde verilen bilgilere dikkat kesileceğiz.

Hz. Peygambere (asm) üç sorunun da bir kerede sorulduğu ve cevap verdiği muhtelif kitaplarda zikri geçmektedir. Bu hadis-i şerif iki tarikten gelmektedir. Fakat ikisi de sahîh değildir.

1. Rivâyet:

“Mekke müşrikleri, Nadr b. Hâris ve Ukbe b. Ebî Muayt’ı Medîne’ye Yahûdi bilginlerinin yanına gönderirken dediler ki: “Onlara Muhammed’i sorun. Ve özelliklerini anlatın. Sözlerini onlarla paylaşın. Muhakkak ki onlar, Ehl-i kitabın ilkleridir. Onların yanında peygamberlerle ilgili bilmediğimiz birtakım bilgiler vardır.”

Medine’ye vardıklarında Hz. Muhammed’in durumunu anlatıp onları sözlerinden haberdar ettiler. Bunun üzerine Yahudi bilginleri, bu üç soruyu ona sormalarını söylediler ve ardından şu talimatları verdiler:

“Eğer ki sizin bu sorularınıza cevap verirse; muhakkak ki o gönderilmiş bir peygamberdir. Eğer aksi durum olursa, o kişi kesinlikle boş söz eden biridir.

- İlk zamanlarda gelmiş geçmiş gençlerin maceralarının ne olduğunu ona sorunuz. Çünkü onların çok şaşılacak hadiseleri vardır.

- Yeryüzünü, doğularına ve batılarına varıncaya kadar gezip dolaşan adamın haberinin ne olduğunu sorunuz.

- Bir de kendisine ruh nedir diye sorunuz bakalım.”

Nadr b. Hâris ve Ukbe b. Ebî Muayt Mekke’ye vardıklarında dediler ki:

“Ey Kureyşliler! Sizinle Muhammed arasında son noktayı koyacak bir şeyle geldik. Yahudi bilginleri bize bu üç soruyu Muhammed’e sormamızı emretti.”

Sonrasında üç soruyu müşriklerle paylaştılar. Nihayet Hz. Peygamber’e (asm) bu soruları sormak istediler ve soruları yönelttiler.

Hz. Peygamber (asm), “Size yarın bunlarını cevabını vereceğim.” dedi ve "İnşallah" demedi. O günden sonra tam on beş gün geçti ve Hz. Peygamber’e (asm) vahiy inmedi. Hatta Mekke’de asılsız haberler ortaya çıktı. Dediler ki: “Muhammed bize yarın dedi. Bugün on beşinci gün, hâlâ cevap yok!”

Vahyin gelmemesi ve Mekke müşriklerinin bu şekilde konuşmasından ötürü Hz. Peygamber (asm) çok üzülmüştü. Bir zaman geçtikten sonra Hz. Cibril (a.s.) Kehf Suresi ile beraber Hz. Peygamber’in (asm) yanına gelir. Peygamberimiz (asm) soruları onunla paylaşır. Allah Teâlâ da cevaben der ki: “Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: 'Ruh rabbimin emrindendir ve size pek az bilgi verilmiştir.'”[1]          

Hadis-i Şerifin Sıhhati

Hadis zayıftır. İbn İshâk anane sîgasıyla[2] bu hadîs-i rivayet etmiş olsa da senedindeki el-Kelbî yani; Muhammed b. Saib yalancılıkla itham edilen birisidir. Ve Ebu Salih yani; Ümmü Hani’nin mevlası Bazam da Abdullah b. Abbas’tan hadis işitmemiştir.[3]  

Bundan sebep İbn Hacer el-Askalani demiştir ki: “Bu hadis gariptir. Bu kapalılık olmasaydı senedi Hasen olurdu. Ancak içerisinde kabul edilemeyecek bir şey vardır. O da ruhtan sorulması ve hakkında ayet inmesidir. Bu olay Mekke’de yaşanmıştır. Fakat Buhârî ve Müslim’de İbn Mes’ûd’un olay hakkında bilgi verdiğine göre Medîne’de meydana geldiği sabit olmuştur.”[4]

Demek ki, Yahudilerin üç soru soruması rivayeti zayıftır, ancak ruh ile ilgili soru sormaları sahihtir.

Ruh

Hz. Peygamber’e (asm), Ruh’un mahiyeti ile ilgili soru yöneltildiği sahih kaynaklarımızda yer almaktadır:

“Abdullah İbn Mesud (r.a), bir gün Hz. Peygamber (asm) asaya dayanır bir vaziyette Medîne’de harabe bir yerde beraber dolaşırken Efendimizi gören Yahudilerden bir grup kendi aralarında şöyle konuşuyorlarmış. Bazıları, 'Ona ruhtan sorun!' diyorken bazıları ise, 'Ona soru sormayın, hoşa gitmeyecek bir cevap verir!' diyormuş. Sonunda soruyu sormak üzere kesin karar almışlar. Aralarında anlaştıktan sonra onlardan bir adam yaklaşmış ve demiş ki: 'Ey Ebü’l-Kasım! Ruh nedir?' Bunun üzerine Allah Resulü (asm) susmuş. İbn Mesud’da (r.a.) 'Şu an ona vahiy iniyor.' demiş. Ne zaman ki vahiy inmiş, üzerinden tesiri kalkmış o zaman Allah Resulü (asm) oracıkta nazil olan şu ayeti okumuş: "Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindendir ve size pek az bilgi verilmiştir."[5],[6],

Başka bir rivayete göre ise Abdullah b. Abbas (r.a.) dedi ki: “Kureyşliler, Yahudilere dedi ki: “Bize öyle bir şey verin ki, onu bu adama soralım.” Dediler ki: “Ona ruhtan sorun!” Onlar da bu soruyu Hz. Peygamber’e (asm) yöneltirler. Bu hadise üzerine de Allah Teâlâ oracıkta şu ayet-i kerimeyi indirir: “Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindendir ve size pek az bilgi verilmiştir.”

Yahudiler de buna karşılık şöyle mukabelede bulunurlar: “Bize çok şey verildi, Tevrat verildi. Ve kime Tevrat verildiyse; muhakkak ki ona çok şey ihsan edilmiştir.” Bu söylemin ardından Allah Azze ve Celle ayet-i kerime ile son noktayı koymuştur:

“De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa, bir o kadar mürekkep ilâve etseydik dahi Rabbimin sözleri bitmeden mutlaka deniz tükenirdi.”[7],[8]

Ruh ile ilgili bu iki rivayet hakkında iki görüş vardır:

Birincisi: Bazıları bu olayın birkaç defa yaşandığı için ayetin de birkaç defa indiğini ifade etmiştir. Buna göre Abdullah b. Mesud’un (r.a) naklettiği olay, Mekke’de yaşandığı için ayet-i kerime Mekki’dir.

İkincisi ise Yahudiler bu soruyu Hz. Peygamber’e (asm) Medine’de sordukları için ayet Medenî’dir.[9]

İbn Kesîr, İbn Mesud’un rivayetini naklettikten sonra akabinde şöyle demiştir: “Bu irtibata dışarıdan bakıldığında ortaya çıkmaktadır ki, ayet-i kerime Medenî’dir. Ayet-i kerîme, Yahudiler Medine’de soru sorduğu zaman indi.

Bununla beraber surenin hepsi Mekki midir?!

Buna şöyle cevap verilmiştir:

“Bu ayet-i kerime ilk olarak Mekke’de indiği gibi ikinci defasında Medîne’de inmiş olma ihtimali vardır. Veyahut da ayet-i kerime Mekke’de indi. İkinci kez Yahudiler, Medîne’de ruhtan sorunca Mekke’deyken inen ayeti Hz. Peygamber tekrar okumuştur. İşte o ayet budur:

“Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindendir ve size pek az bilgi verilmiştir.”[10]      

Süyuti, Kuran ilmine dair yazdığı kıymetli eserinde, bir ayet-i kerime ile ilgili rivayet edilen iki hadisin şayet her iki senedinde de sıhhat bakımından eşitlik meydana gelirse, iki senedden birinin ravisi olayı bizzat görmüş veya tercihi gerektiren bir yönü varsa, bu tercih edildiğini ifade etmiştir.[11]

Buna göre İbn Mesud’un (r.a) rivayet ettiği hadis-i şerif, diğer hadise göre Kuran’dan sonra en sahih iki kaynak olan Buhârî ve Müslim’de geçtiği için daha fazla öne çıkmaktadır.

Bununla beraber İbn Mesud’un (r.a.) İslam’ın ilklerinden ve Kuran’ı nerede ve ne için indiğini bilenlerin en iyileri arasında olduğundan[12] dolayı da rivayetinin öncelendiği ifadeler arasında yer almaktadır.

2. Rivayet:

Abdullah b. Abbas (r.a) rivayet etti ki:

“Mekkeli müşrikler, beş kişiden oluşan bir grubu Yahudilere Hz. Peygamber (asm) hakkında sorular sorup, vasıflarını anlatmaları için Medine’ye gönderdi. Bunlar Medine’ye varınca, Yahudi bilginlere Hz. Peygamber’in (asm) vasfını ve ne dediğini ilettiler. Yahudi bilginleri dedi ki: “Eğer anlattığınız kişi, saydığını özelliklere sahip bir kimse ise biz O’nun vasfını ve gönderilişini Tevrat’ta görüyoruz. O bir peygamberdir, emri haktır, O’na tabi olun. Ancak ona üç tane soru sorun. Eğer o kişi gerçekten bir peygamber ise size ikisinden bahsedecek ve üçüncü soru hakkında bir şey demeyecektir. (Biz bu üç soruyu da Müseylimetülkezzâb’a[13] sorduk ve bilemedi.”) Beş kişilik grup Mekke’ye geldi ve Hz. Peygamber’e (asm) dedi ki:

“Ey Muhammed! Bize yeryüzünün doğularına ve batılarına varıncaya kadar gezip dolaşan Zü’l-karneyn’den, ruhtan ve Ashab-ı Kehf’ten haber ver.”

Bunun üzerine Hz. Peygamber (asm) “Size yarın bunlarını cevabını vereceğim.” dedi ve inşallah demedi.

O günden sonra tam on beş gün geçti ve inşallah demediği için Hz. Cebrail (a.s) vahiy getirmede gecikti. Sonra Hz. Cibril (a.s) gelince Hz. Peygamber (asm) dedi ki:

“Bana gelmede çok geciktin!”

Hz. Cibril (a.s) dedi ki:

“İnşallah demediğin için. İnşallah demeye dikkat etmiyor musun? Hiçbir şey için ben, yarın bunu kesinlikle yapacağım deme.”[14]

Ardından üç sorudan haber verdi ve Hz. Peygamber’i (asm), kureyşlilerin yanına gönderdi Hz. Peygamber (asm), onlara Zü’l-karneyn’den haber verdi ve dedi ki:

“Ruh, Rabbimin emrindedir. Hakkında bir bilgim yoktur.”

Böylece Yahudilerin sorularına doğru cevaplar verince onlar dedi ki: “(Kuran ve Tevrat) Birbirini destekleyen iki sihirdir!”[15] Biz hepsini tümüyle inkar ediyoruz. Sonrasında onlara Ashâb-ı Kehf’ten bahsetti.”[16]

Hadîs-i Şerifin Sıhhati

Hadisin senedindeki Muhammed b. Mervan yalancılıkla itham edilen bir kişidir. İbn Hibban bu kişi hakkında şunu söylemiş: “Hadisleri, sika olan raviler üzerinden uyduruyor.”[17]

Özet

Yahudilerin Hz. Peygamber’e (asm) üç soru yöneltmesiyle ilgili üç soru içeren rivayetleri sıhhat yönünden zayıftır.

Sadece ruhtan sorulması ile ilgili rivayet sahihtir.

Üç soru ile ilgili rivayetin doğruluğu kesin olmadığı için, aslı değiştirilmiş kitaplarda bu konu hakkında ne yazıldığının bir ehemmiyeti de kalmıyor.

Kaynaklar:

[1] bk. Muhammed b. İshâk, Kitâbü’s-siyer ve’l-megâzî, Dârü’l-fikr, Beyrût 1398, s.201-202; Şemdeddîn el-Kurtubî, el-Câmiu li-ahkâmi’l-Kur’ân, Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Kâhire 1384, 10/347; İsmâîl el-İsbahânî, Delâilü’n-nübüvve, Dârü Taybe, Riyâd 1409, s.216.
[2] Bir hadisin muteber hadis alma yollarından olmayan “an” (عن) sîgasıyla rivâyet edildiğini ifade eden terimdir.
[3] Mahmûd b. Muhammed el-Mellâh, Et-Ta’lîku alâ er-rahîki’l-mahtûm, Dârü’t-tedmiriyye, Suudiyye 1438, s.143.
[4] İbn Hacer el-Askalânî, Muvâfakatü’l-haber el-haber fî tahrîci ehâdîsi’l-muhtasar, Mektebetü’rüşd, Riyâd 1414, 2/70.  
[5] Buhârî, Hadis No: 125; Müslim, H. No: 2794.
[6] İsrâ, 17/85.
[7] Tirmizî, Hadis No: 3140; Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, H. No: 11252. (Senedi Sahîh’tir.)
[8] Kehf, 18/109.
[9] Bu görüşü öne sürenler arasında İbn Kesîr ve İbn Hacer yer almaktadır.
[10] bk. Ebü’l-fidâ’ İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-azîm, Dârü Taybe, Riyâd 1420, 5/114.
[11] bk. Celâleddîn es-Süyûti, el-İtkân fî ulûmi’l-Kur’ân, el-Heyetü’l-Mısriyye, Mısır 1394, 1/120.
[12] Hatta Abdullah b. Mes’ûd’un söylediği bu söz dikkate şayandır: “Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın Kitabı’ndaki her bir sûrenin nerede indiğini; her bir âyetin de hangi konuda geldiğini çok iyi bilirim. Develerin ulaşabileceği yerde Allah’ın Kitabı’nı ben­den daha iyi bilen birinin olduğunu bilsem, mutlaka deveye binip ona giderdim.” Buhârî, Hadis No: 5002.
[13] Rasûl-i Ekrem (s.a.v) devrinde peygamberlik iddiasında bulunanlardan biridir.
[14] bk. Kehf, 18/23.
[15] bk. Kasas, 28/48.
[16] Celâleddîn es-Süyûti, ed-Dürrü’l-mensûr fi’t-tefsîr bi’l-me’sûr, Dârü’l-fikr, Beyrût ty., 5/357.
[17] bk. İbn Hibbân, el-Mecrûhîn mine’l-muhaddisîn ve’d-duafâ’ ve’l-metrûkîn, Darü’l-va’y, Haleb 1396, 2/87.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun