Uzak Doğu kültürleri ve inançları / dinleri nelerdir?

Tarih: 26.12.2006 - 20:18 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Doğu dinleri pekçok insan için büyük bir bilinmezdir. Hinduizm, Caynizm, Budizm, Sihizm, Şintoizm, Konfüçyüsçülük ve Taoculuk gibi dinlerin isimleri sayıldığında, genelde insanların akıllarına taştan ya da tahtadan heykellere tapınan, bu heykellere adaklar sunup saygı gösterilerinde bulunan, loş tapınaklarda ilginç ayinler düzenleyen topluluklar gelir. Asya halklarının büyük bir bölümünün inandıkları Hinduizm, Budizm gibi dinler, pagan (putperest) inançlardır. Budistler Buda heykelleri önünde eğilir, onlara adaklar sunarlarken, Hindular milyonlarca farklı puta tapınmaktadırlar.

Bir insanın taştan yapılmış bir heykelin güç sahibi olduğuna, insanlara yardım etme ya da ceza verme kudretini elinde bulundurduğuna inanmasının, bu taş yığınına saygı duymasının ya da ondan korkmasının ne kadar büyük bir sapkınlık ve akılsızlık olduğu açıktır. Üstelik Hinduizm gibi ineklere, maymunlara, farelere, ağaçlara ve nehirlere tapınmayı emreden batıl dinler, insanları çok daha büyük bir manevi sapkınlığın, cehaletin ve karanlığın içine sürüklemektedirler. Ancak bu gibi putperest inanışlara sahip topluluklar tarihin her döneminde var olmuşlardır. Allah'ın Kur'an'da kıssalarını haber verdiği pek çok mübarek elçisi benzer topluluklarla karşılaşmış, onları Allah'tan başka varlıklara secde etmekten vazgeçip, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'e iman etmeye davet etmişlerdir. Allah'ın Kendisi'ne dost kıldığı, hanif kulu Hz. İbrahim'in, putperest kavmine çağrısı Ankebut Suresi'nde şu şekilde haber verilmektedir:

"Siz yalnızca Allah'tan başka birtakım putlara tapıyor ve birtakım yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz." (Ankebut, 29/17)

HİNDUİZMİN KARANLIK DÜNYASI

Doğu Dinleri denildiği zaman ilk akla gelen çoğu zaman Hinduizm'dir. Çünkü Hinduizm yaklaşık 900.000.000 takipçisiyle, İslam dini ve Hristiyanlıktan sonra dünya üzerinde en fazla kişi tarafından kabul gören üçüncü dindir. Hindistan, Nepal ve Endonezya'daki nüfusun önemli bir bölümü başta olmak üzere, Hinduizmi dünya nüfusunun yaklaşık yüzde on beşi kabul etmektedir. Hindistan nüfusunun yaklaşık yüzde doksanını oluşturan 700.000.000 kişi Hindudur.

Aslında Hinduizmi bir din olarak tanımlamak doğru değildir. Çünkü İslam dini, Hristiyanlık ve Yahudilik Allah'ın vahyine dayalı hak dinlerken (Yahudilik ve Hristiyanlık vahyedilmelerinden sonra tahrif edilmişlerdir), Hinduizm bir felsefe, yaşayış şekli, asırlardır süregelen batıl geleneklerden oluşan bir kültürdür.

Hinduizm Putperest Bir Dindir

Hinduizmin kendi içinde birçok farklı türevi olduğu için, bu batıl inancın öğretilerini kesin hatlarla tespit etmek, inanışlarını sınıflandırabilmek ve bunun ardından tüm sapkın yönlerini teker teker ortaya koymak mümkün değildir. Ancak Hindu dini hakkında bilinen en temel gerçek, bu dinin insanları putlara tapınmaya teşvik eden, pagan bir inanç olduğudur.

Hinduların nasıl bir Allah inancına sahip olduklarını anlamak oldukça zordur. Çünkü her farklı Hindu topluluğunun, kasabanın, köyün, hatta aynı aile içinde yaşayan bireylerin dahi birbirlerinden farklı inançları bulunabilmektedir. Ancak bu din üzerine araştırma yapıldığında Hinduizmin putperest bir din olduğu sonucuna ulaşılır. Bu gerçeğe rağmen, Hindular asırlardır süregelen putperest geleneklerini çok farklı şekillerde yorumlamaktadırlar. Milyonlarca farklı puta tapmalarına, bu putların cezalandırma ve mükafatlandırma gibi pek çok sözde üstün güce sahip olduklarına inanmalarına rağmen, Hindular genelde putperest olduklarını kabul etmezler. "Brahma" adını verdikleri "evrensel bir ruha" inandıklarını, diğer putları Brahma'nın yansımaları olarak gördüklerini, dolayısıyla Hinduizmin tek tanrılı bir inanç olduğunu söylerler. Oysa bu, İslam dini ile hiçbir şekilde bağdaşmayan sapkın bir anlayıştır ve zaten putperestlik de budur. Üstelik Hinduizmin putperest bir din olduğunu anlamak için herhangi bir araştırmaya ya da uzun süre gözlemler yapmaya da gerek yoktur. Hindistan'ın dört bir yanını saran milyarlarca put bu gerçeği tüm açıklığıyla gözler önüne sermektedir.

Hinduizmin Ölüm ve Ahiret Hayatına Dair Batıl İnançları

Putperest Doğu dinlerinin en temel özelliklerinden biri ahiret inancını inkar etmeleri, canlıların hayatlarının ise reenkarnasyon ve karma olarak isimlendirilen hayali bir sisteme göre işlediğini iddia etmeleridir. Hindu dininin ölüm ve dünya hayatına bakışı da bu iki temel üzerine kuruludur. Reenkarnasyon (ruh göçü ya da tenasüh), ölümün ardından ruhun beden değiştirerek dünyaya birçok kez gelip gitmesi şeklinde özetlenen yanlış inanca verilen isimdir.

Hinduizmde "sansara" adını alan reenkarnasyonun, "karma" adı verilen hayali bir sebep-sonuç yasasına göre işlediği sanılır. Hiçbir somut delile dayanmayan Karma inancına göre, yaşam boyunca yapılan kötü davranışlar kötü karma oluşturacak, insanın bir sonraki yaşamında "aşağı" bir bedene sahip olmasına sebep olacaktır. Aynı şekilde iyi davranışlar da iyi karma oluşturacak ve kişi bir sonraki hayatında "yüksek" bir beden elde edecektir. Böylece insan sürekli farklı bedenlerle dünyaya geri dönecektir.

Ancak bu sistemi kimin kurduğu, sistemin nasıl işlediği gibi sorulara hiç kimse bir cevap verememektedir. İnsan yapımı Hindu inanışlarına göre her varlık insan bedenine ulaşıncaya kadar bitki, böcek, hayvan gibi değişik yaşam formundan geçer, bunun ardından insan olarak dünyaya gelir. Kimin kontrolü altında geliştiği belli olmayan bu geliş gidişlerin amacı ise "yaşam-ölüm-yeniden doğum-yaşam-ölüm" zincirini kırıp, sözde özgürlüğe, "Aydınlanma"ya, "Nirvana"ya ya da "Brahma"ya kavuşmaktır. Ancak "insan yapımı" hurafeler ve efsanelerden oluşan Hindu metinlerini temel alan reenkarnasyon ve karma inançları tamamıyla birer safsatadır, hiçbir akılcı dayanakları yoktur.

Batıl Öğretiler Üzerine Kurulu Bir Yaşam

Her topluma Allah peygamberler göndermiş ve tüm peygamberler gönderildikleri toplumları Allah'a iman etmeye davet etmişlerdir. Elçiler kavimlerine Allah'ın emir ve tavsiyelerini bildirmiş, ibadet yollarını göstermişlerdir. Hinduizm gibi batıl dinlerde ise, asırlardır süregelen gelenek ve törelerden oluşan batıl uygulamalar, sırf atalara bağlılık uğruna "ibadet" adı altında uygulanmaktadır. Oysa bunlar ibadet değil, putlara tapınmalar, garip törenler ve sapkın ritüellerdir. Hindular bu törenlerle, tapınmalarla sözde ilahlarına yakınlaştıklarına, iyi işler yaptıklarına, bu yaptıklarının kendilerine yeni hayatlarında faydası olacağına inanırlar. Allah müşriklerin içinde bulundukları durumu şu şekilde haber verir:

"Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeye." (Araf, 7/192)

Hinduların çok karanlık bir dünyaları vardır. Batıl ritüeller, putperest ibadetler, sapkın uygulamalar, tapınmalar, adaklar bir milyara yakın insanın hayatının her anını kaplamıştır. Onları Allah'a iman etmenin huzurunu, mutluluğunu ve kurtuluşunu yaşama onurundan uzak tutarak karanlık ve çok kasvetli bir hayata hapsetmiştir.

Bir Hindu, doğumundan ölümüne kadar, tüm hayatı boyunca belirli merasimleri yerine getirmekle mükelleftir. Hindu kelimesinin anlamlarından biri olan "karanlık" ifadesi bu batıl dini çok iyi anlatmaktadır.

Hinduların sayıları yüzü aşan bayramları vardır. Bu bayramların her biri tek tek incelendiğinde insanı hayrete düşüren uygulamalarla karşılaşılır. Örneğin "Naga Pançami" isimli bayram "sonsuzluk yılanı" adı verilen bir sözde ilah adına düzenlenmektedir. Aralarında eğitim sahibi, kişilerin de bulunduğu milyonlarca Hindu bu bayramda dev yılan heykelleri yapar ve bu heykellere tapınırlar. İlk önce taştan yılan heykellerini sütle yıkar, daha sonra da canlı kobra yılanlarına süt ve pasta verirler.

"Ganeşa Çaturthi Bayramı" ise yarı fil yarı insan görünümünde olan sözde ilahları Ganeşa içindir. Bayramda Ganeşa'nın sekiz metre büyüklükteki topraktan heykeli eve getirilir. İki-on gün arasında bu heykele saygı gösterilerinde bulunulur. Sonra bu heykel kalabalık bir topluluk eşliğinde denize veya bir göle bırakılır. Hindistan cevizi ve tatlı kek topları puta sunulur.

(Hinduların sözde kutsal metinlerinde Ganeşa'ya çok geniş yer verilir. Ganeşa, fil başlı Hindu putudur. Batıl Hindu geleneklerinde önemli yeri olan Şiva ve Parvati isimli sözde ilahların oğlu olduğuna inanılır. Parvati bir gün yanlışlıkla onun başını keser. Sonra üzülüp, ilk geçen canlının kafasını takarak Ganeşa'yı hayata döndürür. Önünde hep bir tabak dolusu tatlı olur. Ganeşa'ya insanlar süt sunarlar.)

Hinduların putlarına karşı duydukları güçlü sevgi ve gösterdikleri saygı Allah'ın Kur'an ayetleriyle dikkat çektiği bir müşrik cehaletidir.

Sapkın Ritüellerin Merkezi GANJ NEHRİ

Hindu dininde Ganj Nehri çok önemli bir yer tutar. Ganj Nehri'nde yıkanan bir Hindunun tüm günahlarından arınacağı düşünülür. Bu inanış nedeniyle yaşı ilerlemiş Hindular vakitlerini Ganj Nehri'nin insan sağlığını tehdit eden pis sularının yakınlarında geçirirler.

Bu nehir neden kutsal sayılmaktadır? Nehir, içinde yıkanan insanlardan günahı nasıl alıp götürmektedir? Dünyanın en büyük zalimliklerini işleyen bir insan sırf bu nehrin sularına girip-çıktığı için manen temizlenmiş mi sayılacaktır?

Hindular bu gibi sorular üzerinde düşünmemeyi tercih ederler, çünkü bir an düşünmek bile bu inancın saçmalığını açığa çıkaracaktır.

Hindistan'daki Acımasız Sosyal Düzen

Hindistan topraklarına adım atıldığında ilk fark edilen sefalet, yokluk ve açlıktır. Günlük hayat kasvetli, pis ve iç karartıcıdır. Her yerde dilenciler, sokakta yaşayan insanlar ve zor şartlar altında oldukları her hallerinden anlaşılan yoksullar vardır. Bu sefaletin en önemli nedenlerinden biri ise, Hindistan topraklarında 3000 yıldan uzun süredir hüküm süren acımasız kast düzenidir (diğer bir deyişle jati).

Kast, MÖ 2500-1500 yıllarında Hindistan topraklarını işgal eden Aryanlardan kalan, vahşi bir sosyal ayrım sistemidir. Aryanlar Hindu medeniyetini oluştururken, Hindular arasında yerleşik olan kölelik sisteminin devamını sağlamak için bu sosyal hiyerarşi sistemini kurdular. Böylece beyaz tenli, uzun boylu ve kalkık burunlu olan kendi topluluklarını yerli siyah halktan (Munda, Dasyu ve Dravidler) ayırıp Hindistan'da asırlardır devam eden ırkçı düzenin temelini attılar.

Kast sistemi tarih boyunca Hindistan topraklarında yaşanan katliamların, cinayetlerin, kundaklamaların, tecavüzlerin, adaletsizliklerin, çatışmaların, sosyal çarpıklıkların temel nedenidir. Üstelik bu sistem Aryanlarca kaleme alınan ve tüm Hindular tarafından kutsal görülen sözde kutsal metinlerle insanlara dayatılmakta, halk tarafından bir dini zorunluluk olarak görülmektedir. Bu nedenle de kast sistemi Hindistan toplumunda çok köklü bir şekilde yerleşmiştir ve şimdiye kadar hiçbir sosyal ya da hukuki girişim, yerel ya da uluslararası baskı, kast sistemini ortadan kaldıramamıştır.

DİĞER UZAK DOĞU DİNLERİ

CAYNİZM: Kendi Kendine Eziyet Dini

Hindu dinindeki üst kastlara birçok ayrıcalık sağlayıp diğer insanları köle haline getiren baskıcı sosyal düzen, kadınlara yönelik vahşi uygulamalar ve putlara yapılan kurban törenleri, tarih boyunca Hint toplumunun bazı kesimlerinde rahatsızlık oluşturdu. Bu nedenle de zaman zaman Hinduizme tepki olarak birçok yerel akım ortaya çıktı. Bunlar, Hinduizmin tepki oluşturan bölümlerini dışladılar, bazı uygulamalarını kabul ettiler ve aynı zamanda yeni öğretiler de ürettiler.

Örneğin MÖ 6. yüzyılda Siddharta Gautama'nın kurduğu Budizm, Hinduizmin içinden doğdu, ancak Hinduizmden birçok konularda farklılıklar gösterdi. Gautama kurduğu bu batıl dini şekillendirirken kast sistemini reddetmiş, ama çilecilik (münzevilik) şeklinde tanımlanan yeni bir baskı sistemi öngörmüştü. Ayrıca Hinduizmin temelini oluşturan batıl karma ve reenkarnasyon inanışlarını da muhafaza etmişti.

Caynizm, Allah'ın Mutlak Varlığını İnkar Eden, Ateist Bir Dindir

Caynizmin en önemli özelliği tüm kainatı yoktan var eden bir Yaratıcı'nın varlığını inkar eden, ateist bir din olmasıdır. Caynalar (Caynistler) evrenin sonsuz olduğuna, varlıkların bir başlangıcı ya da sonu olmadığına inanırlar. Onlara göre evrendeki bütün maddeler ve varlıklar sonsuzdur, kainat ise kendi kozmik kanunlarıyla işlemektedir. Bu tanım Allah'ın varlığını inkar eden materyalist felsefenin de temelini oluşturmaktadır ve tarihin en eski düşüncelerinden biridir. 20. yüzyılda ise bu materyalist düşünce bilimsel yöntemlerle çürütülmüş, maddenin sonsuzdan beri var olduğu düşüncesi, evrenin yoktan var edildiğini ispatlayan Big Bang teorisi ile yıkılmıştır.

ŞİNTOİZM: Ölülere ve Doğaya Tapınma Dini

Japonya'nın ulusal dini olan Şintoizm Japon halkına özgü, batıl bir gelenekler dinidir. Şintoizmin özü doğaya, ölülere ve put olarak kabul ettikleri milyonlarca farklı varlığa tapınmadır. Şintoizm, Japon tarihinin en eski dönemlerinden beri var olmuş, yerel halkın geleneklerinde, dünyaya bakış açılarında, tapınmalarında, törenlerinde her zaman yaşamıştır.

Budizmin ve Konfüçyüsçülüğün, Japon kültürü üzerinde çok derin etkileri oldu. Özellikle de Japonların Kore Yarımadası'ndaki krallıklarla ilişkiye girmeleri sonucunda, Japonya'da Çin'in kültürel etkileri görülmeye başlandı. Japon prenslerin Budizmi teşvik etmeleri, Budist tapınaklar açmaları, Buda'ya saygı gösterilerinde bulunmaları, 7. ve 8. yüzyıllarda bu dinin toplum içinde hızla yayılmasına neden oldu. Konfüçyüsçülüğün de Budizm gibi Japon İmparatorluğu tarafından desteklendi, halka ahlaki bir öğreti olarak sunuldu.

Şintoizmin herhangi bir ahlaki prensibi olmaması, Konfüçyüsçülüğün bu ülkede hızla yayılmasında çok önemli bir etken oldu. Bu iki batıl dinin toplum üzerindeki etkileri, yine batıl bir din olan Şintoizmin zaman içinde güç kaybetmesine neden oldu. Halk Şinto tapınaklarından ziyade, Budist tapınaklara gitmeye, ölülerini Budist rahipler eşliğinde yakmaya başladı.

Şintoizm Ölülere Tapınma Dinidir

Şintoistler ölülerin ruhlarının bir "kami" haline gelerek yaşayanlar arasında dolaştığına, mezarlarında kaldığına, çocukları ile torunlarının sevinçlerine, kederlerine ortaklık ettiklerine, onlara göz kulak olduklarına inanırlar. Onlar ölerek sözde birtakım doğaüstü güçlere sahip olmuşlardır. Bu batıl inanç, Şintoistleri akılcı bir insanın hayrete düşerek dinleyeceği masallar üretmeye itmiştir. Onlara göre ölüler doğa olaylarını yönetir, doğumları, ölümleri kontrol eder, bereket getirir, mevsimlerin oluşmasını sağlar, afetleri ve kıtlıkları meydana getirirler. Bu sapkın anlayış yüzünden her ailenin, her köyün, her klanın, ulusun "kendi atalarının ruhları" tarafından korunduğuna inanırlar. Bazı kamilerin de ağaçlara, doğaya, aletlere, hatta mutfaktaki tencerelere kadar herşeye can verdiklerine inanırlar.

ŞAMANİZM: Çin'in Antik Dini

Şamanizm Çin'in en eski dini olarak kabul edilir. Bu batıl din, "Kam" adı verilen Şaman rahiplerinin ruhlarla bağlantı kurdukları ve bu ruhlardan aldıkları sözde güçle geleceği bildirme, kötülükleri savma, hastalıkları iyileştirme, kötü ruhları çıkarma, ölümsüzlüğün yolunu bulma, yaşamı uzatma gibi kabiliyetlere sahip oldukları yönünde çarpık bir temel üzerine kuruludur.

Şamanizm, Konfüçyüsçülüğün ilk ortaya çıkışına kadar Çin toplumu üzerindeki en etkili inanıştı. Ancak Konfüçyüsçülüğün halk arasında kabul görmesi ve dönemin yönetimleri tarafından destek görmesi, Şamanizmin toplum üzerindeki etkisini azalttı. Şamanizm ve Konfüçyüsçülük birbiriyle tamamen zıttır. Konfüçyüsçülük ahlaki bir öğreti gibi gözükmekle birlikte, Allah ve ahiret inancını içermeyen batıl bir dindir. Şaman inanışları "Kam"ların gücüne, büyüye, ruhların insanlar üzerindeki iyi ve kötü etkisine büyük yer verirken, Konfüçyüsçülük tam ters yönde bir hayat görüşüne sahiptir. Konfüçyüsçüler "mantık, gerçeklik, düzen, kontrol, denge" gibi değerleri öncelikli görüyor, Şamanları ise düzen bozucu, cahil ve anarşist bir topluluk olarak kabul ediyorlardı. İşte bu nedenle Konfüçyüsçülüğün yükselişi Şamanizmin de düşüşü anlamına geldi.

Ancak Şamanizmin güç kaybetmesi, batıl inanışların, büyünün ve dünyevi ölümsüzlüğü arama yönündeki beyhude çabaların ortadan kalktığı anlamına gelmiyordu. Özellikle de bazı karışımlar, formüller, ayinler ve büyülerle ölümün engellenebileceği yönündeki saçma inanç Çinliler arasında büyük bir kabul görüyordu. Bazı Çin imparatorlarının da bu yöndeki akıl ve mantık dışı, sapkın ritüelleri desteklemeleri yeni bir batıl dinin ortaya çıkmasına yol açtı. MS 2. yüzyılda büyü, ruhlarla bağlantı, bitki ve çeşitli karışımlarla tedavi gibi batıl uygulamalara yönelen bazı akımlar çeşitli Şaman liderlerinin etrafında birleştiler. Şeytan çıkarma gibi Şamanist uygulamalarda, ölümsüzlüğün formülünü keşfetme gibi hayali uğraşılarda birleşen bu yarı felsefi düşünce "Taoizm" ismi altında halka sunuldu.

Şamanizm, milattan önceki bin yıllarda Sibirya bölgesinde gelişen ve Orta Asya'daki çeşitli kavimler tarafından benimsenen bir tür putperest dindir. Şamanizmin temelinde iki önemli kavram yatar: 1. Doğadaki her varlığın (taş, toprak, su, ağaç vs.) bir ruhu ve iradesi olduğuna, onun için bunlarla diyalog kurulması gerektiğine inanılır. 2. Bu diyaloğu kurabildiğine inanılan kimse ise "Şaman"dır. Şaman, tütsüler, davul ritimleri veya danslar yoluyla doğadaki cansız maddelerle konuşur, onları kendince ikna eder ve yine kendince çeşitli hastalıkları iyileştirmeye çalışır.

Şamanizmin temeli, yukarıda da belirtildiği gibi doğadaki cansız varlıkların ruh ve kudret sahibi olduklarına inanılmasıdır. Örneğin yağmurun bulutların içindeki ruh tarafından yağdırıldığına veya ateşin kendi içindeki bir ruh tarafından yakılıp sürdürüldüğüne inanılır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun