Tasavvufsuz fıkıh ve fıkıhsız tasavvuf tahsil etmek neden yanlıştır? Ben ilmihal okumadan, bilmeden Mesnevi okuyamaz mıyım?

Tarih: 30.12.2012 - 15:18 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Okuyabilirsiniz; ancak ilmihal öğrenmek daha önceliklidir. İlmihal öğrenmek her Müslümana farzdır. Böyle bir tespit -yarı yarıya olsa da- tam doğru değildir. Çünkü, sistemleşen tasavvuf çok sonradan ortaya çıkmış olmasına karşılık, fıkıh çok önceden vardır. Bununla beraber, fıkıh konusu Kur’an-Sünnet hükümlerinin zahirlerini esas alarak belli bir yargıya varmaktır. Mesela: Namazın farzlarını, rükünlerini, vaciplerini, sünnet ve adabını ortaya koyarken, alimlerin müracaat kaynakları Kur’an ve Sünnetin konuyla ilgili hükümleridir. Bu iki temel kaynakta bulmadıklarını, benzerlik prensibinden hareketle kıyaslama yoluna giderler. 

Bu tespit yarı yarıya doğrudur: Çünkü, tasavvuf amellerin kalbi hükmünde olan manevi / batınî boyutunu esas alır. Emraz-ı kalbiye / kalbi hastalıklar olarak nitelendirdikleri insanın gönül ve duygu dünyasının yansımalarına dikkat eder. Mesela: Bir insan namaz kılarken, fıkıh kaynaklarında geçen şartları yerine getirdiği zaman fıkıh açısından bu adamın namazı makbuldur, “bunu bir daha kaza et” denilmez.. Ancak fıkıh bakımından makbul olan bu namazın gaflet, riya/gösteriş gibi manevi açıdan yaralanması durumunda tasavvuf bakımından bunun makbul bir namaz olmadığına hükmedilir. 

Bu açıklamadan anlaşıldığı üzere, “Tasavvufsuz fıkıh ve fıkıhsız tasavvuf tahsil etmek yanlış.” diyenlerin maksatları şudur:

Bir insan sadece İslamî hükümlerin zahir tarafını ders veren -formel hukuktan ibaret olan- fıkhı okur da tasavvufi açıdan amellerin ruhu hükmünde olan huşu, huzur, hudû’ ve ihlastan habersiz olursa, İslam’ın emrettiği şekilde hakiki manda görevlerini yerine getirmiş olmaz. 

Buna mukabil, söz konusu manevi boyuttaki kalbi ve duygu tarafı olan batını ve tasavvufi kısmı bilmesine rağmen, fıkhın ortaya koyduğu hükümlerin aslı olan zahir tarafını bilmezse, yine de makbul bir vecibeyi yerine getirmiş olamaz. Örneğin; gösterişe yönelik bir namazın kılması tasavvufi bakımdan sakat olduğu gibi, büyük bir huşu ve ihlas kılmasına rağmen, ilgili amelin omurgasını teşkil eden şartlarını yerine getirmezse, yine de makbul bir amel yapmış olamaz. 

Önemli bir nokta şudur ki, tasavvuf olarak nitelenen hususların yerine getirilmesi mutlaka “tasavvuf” adı altında yapılması veya işlenmesi gerekmez. Bu sebeple, resmi olarak tasavvuf-tarikat dairesine girmeden, bu tasavvufi manaları yerine getiren milyonlarca insan vardır. Sorudaki tespitin tam doğru olmadığını söylerken, bu nokta özellikle göz ardı edilmemesi gereken bir husustur.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun