Sünni, Şii ayrımı ve günümüzdeki hocalar, cemaat liderleri arasındaki zıtlaşmalar, İslamiyet'teki her yöne çekilebilme özelliği ve bu dağınıklık durumlarında hangi ölçüleri esas almalıyız?

Tarih: 06.06.2011 - 00:45 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İslam’da farklı yorumların yapılması eskiden beri söz konusudur. Bizim ölçümüz, Kitap-sünnet çizgisini takip eden Ehl-i sünnet alimlerinin yoludur.

Bizim en büyük ölçülerimizden biri de İslam dairesinde bulunan hiç kimseyi tekfir etmemektir. Buna Şia, Mutezile gibi fırkalar da dahildir. Kur’an ve sünnete dayanarak yapılan teviller yanlış da olsa o kimselerin İslam dışında sayılmaması için, -dayandıkları Kitap ve sünnet- alimler tarafından önemli bir kriter kabul edilmiştir.

İnsan aklı, özgür iradesi, mizacı, algılama kapasitesi, nefsanî temayülleri olduğu her yerde farklı yorumlar, farklı yollar olacaktır. Bu konuda ölçümüz şu olmalıdır:

a. İslam dairesinde bulunan her meşrep sahibi, kendi meşrebi için “Benim yolum daha güzeldir, daha haktır.” diyebilir. Fakat başka meşreplerin yanlış ve hak yolun dışında olduğuna işaret eden “Hak yalnız benim yolumdur, güzel sadece benim meşrebimdir.” demeye kimsenin hakkı yoktur.

b. İslam aleminin hayatı, İslam dininin hayat bulmasına bağlıdır. Din hayatın hayatıdır, hem ruhu hem esasıdır. Öyleyse bu milletin hayatı, hayatımıza dini hakim kılmakla ve hayata geçirmekle mümkün olacaktır. O hâlde bu ihya hareketini engelleyen dışlayıcı söz ve tavırlardan mutlaka kaçınmak gerekir.

c. Müslümanların bugünkü dünya şartlarında hayatlarını sürdürebilmeleri ise, ancak ittihad-ı İslam ile mümkündür. İttihad-ı İslam’ın olması için, fer’i ihtilafları, detayları münakaşa nedeni yapmamakla mümkündür. Fikir planında her konuda aynı şeyi paylaşmak, insan fıtratına aykırı ve gerçekleşmesi imkânsız bir hayaldır.  Bu sebeple, meşrebi, grubu, cemaati, fırkası ne olursa olsun, kendine Müslüman diyen bütün insanlar “İman kardeşliği” üst kimliğinde birleşmeli, barışmalı ve ittihat etmelidir.

d. “Herkes kendi evinin önünü süpürürse belediyeye ihtiyaç kalmaz.” diye bir söz var. Bu kural çok gerçekçi ve bizler için de geçerlidir. Buna göre, herkes başkasından veya kurtarıcı bir “belediye”nin gelmesini bekleme yerine, işe kendi nefsinden başlamalı, iman kardeşliğini iliklerine kadar sindirmelidir. İman kardeşliğinin ihtiva ettiği imanî, İslamî unsurlar gibi ortak paydalarımız birer dağ gibi kuvvetli ve sağlam olduğu hâlde, küçük çakıl taşları hükmündeki fer’î meseleleri münakaşa sebebi yapmak, onları ikide bir ön plana çıkarmak -eğer bir art niyetten değilse-, katmerli bir cehaletten kaynaklanıyordur... Bu cehaletten sıyrılmak gerekir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun