Sahabe nesli ile sonraki nesiller arasındaki fark nedir?

Tarih: 01.02.2015 - 14:43 | Güncelleme:

Soru Detayı

- O nesil nasıldı şimdiki nesil nasıl, aralarındaki farklar nelerdir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Sahabe nesli, Resul-i Ekrem (asm)’e gösterdiği bağlılık ve teslimiyet, ona verdiği destek, hem hayatında hem vefatından sonra İslam’ın yayılması ve doğru anlaşılması için yaptığı olağanüstü çalışmalar sebebiyle dinde önemli bir yere sahiptir.

Aslında sahabe nesli fert olarak diğer insanlardan farklı bir üstünlüğe sahip olmadığı gibi, masum ve günahsız da değildir. Ancak onlar, daha önce yaşadığı şirk hayatından nazil olan ayetlerin direktifi ve Hz. Peygamber (asm)’in eğitimi sayesinde kurtularak yepyeni bir hayata kavuşmuş, bizzat Resulullah’tan öğrendikleri İslam’ı güzel bir şekilde yaşamak suretiyle, kendilerinden sonra gelen ümmete birer örnek olmuştur.

Bundan dolayı Resul-i Ekrem (asm) ümmetin onları örnek almasını tavsiye etmiş ve sahabe çizgisini getirdiği dinin ve kurduğu sistemin devamı olarak göstermiştir. (Tirmizi, İman, 18)

Ashabın İslam’ı yayma ve Resulullah (asm)’ı koruma uğrunda yaptığı fedakarlıklar kendilerinden sonra gelen nesilleri imrendirecek ve hayrette bırakacak niteliktedir. İslamiyet onların bu davranışları sayesinde kök salıp yayılmış ve sonraki nesillere ulaşmıştır. Sahabilerin Hz. Peygamber (asm)’i kendilerinden sonra gelen nesillere tanıtmada önemli rol üstlendikleri bilinmektedir.

Eğer sahabiler olmasaydı bugün Kur'an, Hz. Peygamber (asm) ve İslam’la ilgili güvenilir bilgi bulunmayacaktı. Kur’an-ı Kerim’in sure ve ayetlerinin iniş sebepleri, hadislerin vürud sebebi, Kur’an hükümlerinin pratik hayata tatbiki ve açıklanması ile Resul-i Ekrem (asm)’in peygamberliği süresince yaptığı icraat, ashabın nakilleri sayesinde bilinmektedir.

Sahabenin özellikle İslam’ı anlama ve yaşamada, İslam’ın ilk tebliğ ve savunusunu yapmada çok önemli bir yeri vardı. Kur'an tefsirinin doğuşunda, Kur’an’ı anlamada sahabe çok etkiliydi. Çünkü sahabiler Arap dilinin üslup ve inceliklini, örf ve adetlerini iyi bilen insanlardı. Aynı zamanda üstün bir idrak gücü ve sarsılmaz bir imana sahiptiler.

Ayrıca onlar eski medeniyetlerin ve felsefi akımların tesirinden oldukça uzak yaşadıkları için, zihinleri berrak ve dilleri fasihdi. Bundan dolayıdır ki, onlar, Kur'an'ın maksat ve gayesini kavrayabiliyorlardı. Ancak anlayamadıkları ve açıklama ihtiyacı duydukları zaman da Resulullah (asm)'a soruyor ve ondan doyurucu bilgiler alıyorlardı. Böylece sahabiler yirmi küsur sene boyunca Kur'an'ın inişini müşahede etmişler ve bu esnada meydana gelen olayları bizzat yaşamışlar ve kendi kudretleriyle ulaşamadıkları bilgileri de Hz. Peygamber (asm)'den nakil yoluyla alıp hem ilim, hem de iman konusunda belli bir olgunluğa erişmişlerdi.

Her ne kadar Hz. Peygamber (asm)'in vefatıyla feyiz kaynakları kesildiği için, söz konusu iki alanda da giderek bir zayıflık baş göstermeye başlamışsa da Kur'an'ın manasını anlama hususunda yine de insanların en kudretlisi onlardı.(bk. Cerrahoğlu, İsmail, Kur'an Tefsirinin Doğuşu, s. 46)

En önemlisi de bu anlam derinliğinin yanı sıra Kur’an’ı yaşamanın somut timsalleri olmalarıydı.

Kur’an-ı Kerim’in “insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet” diye tanıttığı sahabiler (Âl-i İmran 3/110) ümmet içinde en değerli ve faziletli nesil kabul edilmektedir. Bu değer ve fazileti, taşıdıkları güçlü iman ve örnek davranışları sayesinde elde etmişlerdir. Onlar, İslam’a girdikleri ilk andan itibaren güçlü bir imanla kabul ettikleri yeni dinin gereklerini tam bir teslimiyetle yerine getirmişlerdir.

Bu yeni dine girmeye ve onu yaşamaya zorlanmadıkları halde, onların büyük bir kısmı ömrünü Resulullah (asm)’ın yanında geçirmiş, onunla savaşlara katılmış ve İslam’ın yayılması için gayret göstermiştir. Bu süreçte İslam karşıtları tarafından tehdit ve işkencelerle, hatta ölümle karşılaşan, yurtlarını, mallarını, eşlerini ve çocuklarını terkedip başka yerlere hicret etmek zorunda kalanlar olmuş, ancak inançlarından, Allah’a ve Resulüne olan bağlılıklarından taviz vermemişlerdir.

Cenab-ı Hak ashabı Kur’an’da övmüş ve mutedil bir ümmet olduklarını (Bakara, 2/143), Allah ve Resulüne iman edip tam teslimiyet gösterdiklerini ve büyük ecir kazandıklarını (Âl-i İmran, 3/172, 173), Allah’ın kendilerinden, kendilerinin de Allah’tan razı olduğunu ve ebedi kalacakları cennetin onlar için hazırlandığını (Tevbe, 9/100) bildirmiş; Allah’a ve resulüne yardım eden sadık müminler olduklarını (Haşr, 59/8), ihtiyaç içinde bulunmalarına rağmen başkalarını kendilerine tercih ettiklerini ve kurtuluşu hak ettiklerini (Haşr, 59/9), gerçek müminler olarak bağışlanacaklarını ve ahirette cömertçe rızıklandırılacaklarını (Enfal, 8/74) haber vermiştir.

Hz. Peygamber (asm) de fedakarlıklarını birlikte yaşayarak gördüğü ashaptan bahsederken onları “insanlık tarihinin en hayırlı nesli” (Buhari, Feżailü ashabi’n-nebi, 1; Müslim, Fezailü’s-sahabe, 211, 212), “ümmetin en hayırlıları” (Müsned, V, 350), “cehennem ateşinin yakmayacağı kimseler” (Tirmizi, Menakıb, 57), “cennetlikler” (Müttakī el-Hindi, XI, 539) diye tanıtmış, ayrıca ümmetin onlara ikramda bulunmasını (Tayalisi, s. 7), iyilik etmesini (Müsned, I, 26) ve kendilerini çekiştirmemesini (Buhari, Feżailü ashabi’n-nebi”, 4; Müslim, Feżailü’s-sahabe, 221, 222) istemiştir.

Sonraki nesle gelince, genelleme yapmanın isabetli olmayacağını büyük ihtimalle siz de kabul edersiniz.

Ancak şu husus ifade edilebilir:

Ashabın saydığımız ve sayamadığımız diğer nitelik ve hususiyetlerin ne kadarının onlarda bulunduğunu; dönemsel açıdan bireysel ve toplumsal olarak mukayese ederek doğruya yakın bir kanaate ulaşmak mümkündür.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun