Orta yolu tutunuz ne demek?

Tarih: 13.03.2023 - 12:28 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz.. anlamında bir hadis duydum. Orta yolu tutmak ne demek?
- Hadisi açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili hadis-i şerif şöyledir:

“Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.” (Buhari, İman 29)

Buhari'nin Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den yaptığı bir rivayette Efendimiz (asm):

"Orta yolu tutun, güzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yürüyün (ibadet edin), ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye, yaptığı amel, cenneti kazandırmayacaktır." buyurdu.

"Sen de mi (amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah'ın Resûlü?" dediler "Evet, ben de dedi, Allah affı ve rahmeti ile muamele etmezse ben de!" (Buhârî, Rikak 18)

"Orta yolu tutmak, güzele yakın olanı aramak."

Hz. Peygamber Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm burada daha ziyade vasatı hedef olarak göstermektedir. Çünkü en iyinin hududu yok, en mükemmelin aranması, sonu gelmeyen vesveselerin içinde boğulmaya neden olabilir.

Söz gelimi bütün gece nafile namaz kılarak uyanık kalan birisi, gecenin sonuna doğru uykusu ağır basınca biraz kestirmek için yatar, fakat uyanamadığı için sabahı cemaatle kılamaz veya en faziletli vaktini kaçırır yahut da Güneş'in doğmasına kadar uyanamayarak farz vaktini kaçırır ve kazaya bırakır.

Şu halde, ifrat ve tefrite gitmeden doğruyu takip etmektir. Bu da "En mükemmeli yapmaya gücünüz yetmiyorsa, ona yakın olanla yetinin." demektir.

Bu kısa bilgiden sonra ilgili hadisi kısaca açıklamaya çalışalım:

Din, Allah Teâlâ’nın, kulları için kendi katından, Cebrail aleyhisselam aracılığıyla peygamberlerine gönderdiği, onların da insanlara tebliğ ettiği kurallar bütünüdür. Yani din, bir hayat tarzıdır.

Allah’a inanan bir mümin, hayatını bu sistem içinde şekillendirir, onun kaide ve kurallarına uymak zorunda olduğunu bilir.

Bu hadis, hayatımızı kendisine uydurmak zorunda olduğumuz dinin, kolaylıktan ibaret olduğunu bildirmektedir. Bu, genel bir kaidedir. Din, zorluk üzerine değil, kolaylık üzerine bina kılınmıştır.

Allah Teala,

“...Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez...” (Bakara, 2/185);

“...O sizi seçti ve dinde size bir güçlük yüklemedi...” (Hac, 22/78),

ayetlerinde bunu beyan buyurur.

Dini zorlaştırmak, ibadet ve taatte haddi aşmak, müsamahasız davranmak daha iyi dindarlık değil, kendi nefsine eziyet etmek, başkalarını da dinden nefret ettirmektir. Çünkü bir insan ne kadar çok ibadet etse, salih ameller işlese, dini aşamaz ve Allah’ı da usandıramaz.

Dinde hem azimet hem de ruhsat vardır. Azimet yolunu tutan da ruhsatı seçen de dindardır. Her iki durumda da haddi aşmamak, ifrat ve tefrite düşmemek en doğru davranıştır. Peygamber Efendimiz (asm), “Allah azimeti sevdiği gibi, ruhsat yolunu tutanı da sever.” buyurur. (Süyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, 1/286)

Hadisimiz, bütün amellerde kolaylığı teşvik ettiği gibi, en iyisini yapacağım diye uğraşıp didinmekten sakınmayı da tavsiye etmektedir. Allah yolunda bir iş işlerken, yalnız kolaylıkla üstesinden gelebileceğimiz şeylerle mükellef olduğumuzu bize hatırlatır. Birbirimize yükleyeceğimiz işlerde de güç yetirilebilecek miktarla yetinmemiz gerektiğini öğretir. Nafile ibadetlere ve fazilet kabul edilen işlere dalanlar, kendisini helak edercesine ileri gidenler, neticede farzları da hakkıyla yerine getiremeyecek derecede yorgun ve güçsüz düşerler.

Bu sebeple Peygamberimiz (asm), din konusunda aşırı davrananlara izin vermemiş, onları ölçülü olmaya davet etmiştir.

Nitekim Abdullah İbni Amr, henüz genç iken haddinden fazla ibadet etme yönünde Resûl-i Ekrem’den aldığı ruhsat için, ihtiyarlayıp güç ve kuvvetten düşünce “Keşke Resulullah aleyhissalatü vesselamın ruhsatını kabul etmiş olsaydım.” (Buhârî, Savm 55; Müslim, Sıyâm 182) temennisinde bulunarak, bu yolda tereddüt edenlere örnek olmuştur.

O hâlde yapılacak iş, orta yolu tutmak, ölçülü olmak, ibadet ve taatte, hayırlı işlerde haddi aşmamaktır.

Ancak, mükemmeli yakalamaya çalışmak da müminin görevidir. Bu konudaki ölçü, sırat-ı müstakimden sapmamak, ibadetleri ve birtakım hayırlara yönelik faziletli işleri gücünün yettiği nispette yapmak, yasaklardan ise kesinlikle uzak durmaktır.

Bu şekilde hareket edenleri cennetle, kurtuluşa ermekle, dünya ve ahiret saadetine kavuşmakla müjdelemek, dinimizin âlimlere yüklediği görevler arasındadır.

Müminler, ibadet ve taat için, çalışıp çabalamak için bazı vakitleri iyi değerlendirmelidir.

Bu hadiste üç vakit özellikle tavsiye edilmiştir: Gündüzün evveli, günün sonları ve gecenin son üçte biri.

Bu vakitler, insanın en dinç olduğu anlardır. Hem ibadet hem de çalışma için en uygun zamanlardır. Çünkü her üç vakit uyku zamanlarından sonraki uyanıklık anıdır. Buna göre:

- Dinde zorluk değil kolaylık esastır.

- Korkutucu olmaktan çok müjdeleyici olmak gerekir.

- Nafile ibadetler için rahat zamanlar ve istekli olunan anlar tercih edilmelidir.

- İbadetten maksat, Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanmaktır.

- İbadet hayatı, az da olsa devamlı olmalıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun