Abdestte ben mi aşırıyım, insanlar mı gevşek? 

Tarih: 31.07.2018 - 22:41 | Güncelleme:

Soru Detayı

​- Abdest alırken her yerimi inceliyorum, aynada yüzüme bakıyorum, çapak, yaş sümük veya siyah teltokalar kavlayınca incecik ama toz şeklinde de olmayan siyah noktalar olur ya, onlardan var mı diye inceliyorum. Ve illa ki gördüğüm oluyor, yüzde olmasa elde, elde olmasa ayakta. Parmak aralarımı bile hatta parmakların yanlarını dahil inceliyorum. İnternetteki videolardakiler neden incelemiyor, ben onları almasam eğer abdestim batıl olmayacak mı?
- Evet benim aşırı sürüyor abdestim ama ne yapayım dikkat etmek zorunda değil miyim?
- Yüzümü de aynada inceliyorum, hatta cevabını bulamadığım bir sorum var. Yüz ile kulak arasında üçgen bir bölge var, onun tam altı kulak memesi, üstü de kulak kepçesi, şimdi orası da yıkanacak diyen alimler olduğundan, sadece üçgen kısmını mı kastettiklerini bilmediğimden tüm kulağı yıkamaya çalışıyorum. Üçgenin üstü ve altıda yıkanacak mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Sünnete uygun olan sizin yaptığınız değildir. Bu açıdan sizin aşırıya kaçtığınız anlaşılıyor. Bu da vesveseye neden olabilir, daha da zorlaşmaya gidebilir.

Ayrıca asla kulağı yıkamayın, sünnete aykırı olur. Kulağınıza kadar olan yerleri yıkamanız yeterlidir.

Abdestin farzlarını ve sünnetlerini yapın, daha fazlasını yapmayın. Örneğin, bir uzvunuzu en fazla üç defa yıkayın, üçten fazla yıkamak sünnete aykırı olur.

Soruda geçtiği tarzda bir abdest veya gusül almak, sizi usandırabilir, bıktırabilir hatta bunları bırakmaya bile götürebilir.

Nitekim, Ebû Hüreyre radıyallanu anh’dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.” (Buhârî, Îmân 29;  bk. Nesâî, Îmân 28)

Buhârî’nin bir başka rivayeti şöyledir:

“Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah’a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin, öğle ile akşam arası çalışınız. Bir parça da geceden faydalanınız. Aman acelesiz gidin, telaşsız gidin ki, menzilinize, varacağınız hedefe ulaşasınız.” (Buhârî, Rikâk 18)

Din, Allah Teâlâ’nın, kulları için kendi katından, Cebrâil aleyhisselam aracılığıyla peygamberlerine gönderdiği, onların da insanlara tebliğ ettiği kurallar bütünüdür. Yani din, bir hayat tarzıdır.

Allah’a inanan bir mümin, hayatını bu sistem içinde şekillendirir, onun kâide ve kurallarına uymak zorunda olduğunu bilir.

Bu hadis, hayatımızı kendisine uydurmak zorunda olduğumuz dinin, kolaylıktan ibaret olduğunu bildirmektedir. Bu, genel bir kaidedir.

Din, zorluk üzerine değil, kolaylık üzerine bina kılınmıştır. Allah Teâlâ, 

“...Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez...” (Bakara, 2/185); 
“...O sizi seçti ve dinde size bir güçlük yüklemedi...” (Hac, 22/78),

ayetlerinde bunu beyan buyurur.

Dini zorlaştırmak, ibadet ve taatte haddi aşmak, müsamahasız davranmak daha iyi dindarlık değil, kendi nefsine eziyet etmek, başkalarını da dinden nefret ettirmektir. Çünkü bir insan ne kadar çok ibadet etse, salih ameller işlese, dini aşamaz ve Allah’ı da usandıramaz. Dinde hem azimet, hem de ruhsat vardır. Azimet yolunu tutan da ruhsatı seçen de dindardır. Her iki durumda da haddi aşmamak, ifrat ve tefrite düşmemek en doğru davranıştır. Peygamber Efendimiz (asm), Allah azîmeti sevdiği gibi, ruhsat yolunu tutanı da sever.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, I, 286) buyurur.

Bu hadisler, bütün amellerde kolaylığı teşvik ettiği gibi, en iyisini yapacağım diye uğraşıp didinmekten sakınmayı da tavsiye etmektedir. Allah yolunda bir iş işlerken, yalnız kolaylıkla üstesinden gelebileceğimiz şeylerle mükellef olduğumuzu bize hatırlatır. Birbirimize yükleyeceğimiz işlerde de güç yetirilebilecek miktarla yetinmemiz gerektiğini öğretir.

Nafile ibadetlere ve fazilet kabul edilen işlere dalanlar, kendisini helak edercesine ileri gidenler, neticede farzları da hakkıyla yerine getiremeyecek derecede yorgun ve güçsüz düşerler.

Bu sebeple Peygamberimiz (asm) din konusunda aşırı davrananlara izin vermemiş, onları ölçülü olmaya davet etmiştir. Nitekim, Abdullah İbni Amr, henüz genç iken haddinden fazla ibadet etme yönünde Resûl-i Ekrem’den aldığı ruhsat için, ihtiyarlayıp güç ve kuvvetten düşünce “Keşke Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ruhsatını kabul etmiş olsaydım.” (Buhârî, Savm 55; Müslim, Sıyâm 182) temennisinde bulunarak, bu yolda tereddüt edenlere örnek olmuştur.

O halde yapılacak iş, orta yolu tutmak, ölçülü olmak, ibadet ve taatte, hayırlı işlerde haddi aşmamaktır.

Ancak, mükemmeli yakalamaya çalışmak müminin görevidir. Bu konudaki ölçü, sırat-ı müstakîmden sapmamak, ibadetleri ve birtakım hayırlara yönelik faziletli işleri gücünün yettiği nisbette yapmak, yasaklardan ise kesinlikle uzak durmaktır. Bunun da ölçüsü, Peygamber Efendimiz (asm)'in hayatıdır, onun gibi yapmaktır, onun gibi olmaktır.

Bu şekilde hareket edenleri  cennetle, kurtuluşa ermekle, dünya ve ahiret saadetine kavuşmakla müjdelemek, dinimizin alimlere yüklediği görevler arasındadır.

Bu vesile ile şunu vurgulamak gerekir: Müminler, ibadet ve taat için, çalışıp çabalamak için bazı vakitleri iyi değerlendirmelidir. Bu hadiste üç vakit özellikle tavsiye edilmiştir: Gündüzün evveli, günün sonları ve gecenin son üçte biri.

Bu vakitler, insanın en dinç olduğu anlardır. Hem ibadet, hem de çalışma için en uygun zamanlardır. Çünkü her üç vakit uyku zamanlarından sonraki uyanıklık anıdır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun