Dünya hayatı, ceza ve zevk almama yeri mi?
İslam’da bir konu üzerine "Ey oğul! Dünya nedir bilir misin? Kadınlar, oğullar, mallar, şan, şöhret, liderlik, eğlence ve oyun gibi seni Hak Sübhanehu'dan uzaklaştıran ve O'na ulaşmanı engelleyen her şey dünyadır". (İmam Rabbani radıyallahu anh)
Sizce hayatı bu şekilde mi görmeliyiz? Böyle gördüğümüz bir hayatı nasıl sevebiliriz? Böyle görerek hayatı iyi geçirebilir miyiz? Sizce bir Müslüman için dünya hayatı büyük bir cezalandırma ve hiçbir şeyden zevk almama yeri midir, yoksa geçici olarak geldiğimiz dünyada Rabbimizin bize verdiği nimetlerden -emirlere uyarak- en iyi şekilde yararlanıp sonrasında asıl olan hayata geçeceğimiz bir yer olarak mı görmeliyiz? Bu önemli bir soru çünkü bir bakış açısı pesimist (karamsar) yaparak bu hayatı yaşanmaz bir şey haline getiriyor, diğer bakış açısı ise optimistik (iyimser) bir bakış açısı ile bu geçici olarak geldiğimiz dünyada hayatı daha yaşanabilir ve tahammül edilebilir kılıyor. Sizce hangi bakış açısı doğru?
Değerli kardeşimiz,
İslam’ın hayata, yaşamaya ve her türlü toplumsal, ekonomik, sosyal, bireysel ilişkilere bakışını sadece bir sözden, bir ayetten veya bir hadis-i şeriften yola çıkarak anlarsak eksik olur. İslam’ın dünya hayatına bakışını Kuran’ın tümüne, Peygamber Efendimizin hayatına, yani Sünnete ve İslam alimlerinin önde gelenlerinin yorumlarına bütünsel bakarak anlayabiliriz.
Bunun yanında İslam dini, herkesten aynı davranışı ve yaşantıyı beklemez. İnsanlar sahip oldukları maddi ve manevi imkanlar çerçevesinde Allah’a karşı sorumludurlar. Cenab-ı Hak Kuranı’ı Kerim’de “Allah hiçbir nefse gücünün yeteceğinden öte yük yüklemez.” diyerek İslam’da teklif- i malayutak olmadığını belirtir. (bk. Bakara, 286)
Bu çerçevede bir peygamberinden beklediği kulluk ile bir alimden, bir avamdan beklediği kulluk bir değildir. Mesel Peygamber efendimize gece kalkıp teheccüd namazı kılması farz kılınmışken, diğer insanlar bu farzdan muaf olmuşlar onara sünnet olmuştur.
Bunların yanında tasavvuf ehli insanlar, Allah’a daha yakın olmak için dünya hayatının zevklerinden ve süsünden mümkün olduğu kadar uzak kalmayı prensip edinmişlerdir. Hatta bu yaşantı biçimini tüm Müslümanlara da tavsiye etmektedirler.
Dolayısıyla onların tavsiyeleri ve yaşadıkları hayat her mümin için ölçü değildir, gerekli de değildir, mecbur da değiller.
Kuran’ın dünyayı “oyun ve eğlence” olarak nitelemesi (bk. Hadid, 20), dünyayı tümüyle kötülemek için değil, onun geçici olduğunu, insanın amaç değil araç olarak görmesi gerektiğini hatırlatır; yani dünyadaki nimetleri bütünüyle terk etmeyi değil, onların kalpte ilah haline gelmemesini öğütler.
1. İnsanın Dünyaya Geliş Amacı Allah’a Kulluk Etmektir
İnsanın dünyaya geliş amacı Allah’a kulluk etmek ve Allah’ı tanımaktır. Bu temel amaç, kişinin hayatında birinci önceliği olmalıdır.
Bu amaç, birinci öncelik olduğu takdirde meşru dairede dünya nimetlerinden yararlanmak, mesela yemek, içmek, evlenmek, gezmek, eğlenmek, hobiler edinmek, arkadaş ve dostlarla, akrabalarla güzel ve keyifli vakitler geçirmek gayet normaldir. Hatta İslam, bunları teşvik eder, yeter ki kişi asıl vazifesini unutmasın.
"Dünya tamamen kötüdür, zevk almak günah gibidir” anlayışı Hıristiyan keşişliğine benzeyen bir anlayıştır. İslam bunu reddeder. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) evlenmiş, ticareti olmuş, dostlarıyla gülmüş, yarışlarda bulunmuş, hediyeleri kabul etmiş, güzel koku sürünmüş ve daha da önemlisi dünyanın tüm güzelliklerini Allah’ın nimetleri olarak görmüş, yaşamış ve Allah’a şükretmiştir.
Kısaca: Dünya amaç olursa tehlikelidir. Dünya hayra vesile olursa bereketlidir.
Yani, mal ile kibirlenirsen kötü ama mal ile sadaka verirsen ibadet. Evlat seni Allah’tan uzaklaştırırsa kötü ama evlat sana sabır, şefkat, sorumluluk öğretirse ibadet.
2. İslam Denge Üzerine Kuruludur
İslam dini, İslamiyet denge dini olduğu için önemli olan dünya ve ahireti birlikte ve dengede götürmektir.
İslam düşüncesinde “dünya” kavramının iki farklı anlamı vardır ve sorunuz da tam olarak bu iki anlam arasındaki dengeyi sorguluyor. Bu nedenle mesele, hayatı karamsar mı yoksa iyimser mi görmek gerektiği değil, dünya ile nasıl bir ilişki kurmamız gerektiğine dair bir hikmet meselesidir.
“Dünyanın bir yüzü, gençlik, sıhhat, eğlence, servet, makam, zevk ve safa gibi nefsin hoşuna giden şeylerle bezenmiştir. Diğer yüzü ise, ibadet, gayret, yorulma, ihtiyarlık, hastalık gibi nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle doludur.
Nefis, dünyanın zahirî güzelliklerini ve menfaatlerini görüp onunla ünsiyet eder, onu güzel görür. Dünyanın dış yüzündeki bu güzellik, insanı gaflete düşürüp ahiretini unutturursa, o güzelliklerin akıbeti çirkin bir vahşet olur. Yani, onlar kısa bir süre sonra insanı terk edip giderler ve kabir âleminde birer azap vesilesi olurlar.
Dünyanın ikinci yüzü nefsin hoşuna gitmese de kalp ve ruh bu ikinci yüzle ünsiyet ederler. Ondan faydalanmak ve ahiretleri namına kazançlar elde etmek isterler. Bu yüz ahiretle muttasıldır, yani onun güzel neticeleri ahirete gider, orada ebedî bir saadete inkılap ederler.
Kuran-ı Kerim, insanların nazarlarını dünyanın fani ve zararlı yüzünden, baki ve faydalı yüzüne çevirir.
Meselâ, nefis sadece kendi zevki ve rahatı uğruna ölçüsüz harcamalar yapmak isterken, Kuran israfı haram, zekatı farz kılmakla kalbe ve ruha en faydalı bir yolu gösterir.
Zevk ve safa ademle muttasıldır, yani yokluğa komşudur, ona varır. Yardım etme ve sadaka verme ise ahiretle muttasıldır, güzel meyvelerini o âleme gönderir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Dine ve Allah’a soğukluk var, neden?
- İran ve Arabistan gibi şeriat ile yönetilen ülkelerin yönetim şekli doğru mudur?
- Neden Allah için iyilik yaparız; bu bir yalakalık mıdır?
- Mevlana, Moğollara yönelik neden cihad etmemiştir?
- İslamiyete göre ekonomik sistemler, prensipler ve temel kurallar nasıl olmalıdır?
- Postmodernizmin İslam üzerinde yaptığı tahribatlar hakkında bilgi verebilir misiniz?
- Günahkarın yaşaması gerekeni neden ben yaşıyorum?
- 20 zor soruya cevap verir misiniz?
- Yahudilerin dini ve sosyal açıdan fayda ve zararları neler olmuştur?
- Depresyondan çıkış nasıl olur?