Sahabilerin hafızası nasıl bu kadar güçlüydü?

Tarih: 10.04.2025 - 10:39 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Günümüzde zekâ sağlıklı beslenmeyle ilişkilendiriliyor. Hafıza B12 eksikliğiyle. Hz. Aişe ve diğer sahabilerin nasıl sade hayat yaşadıklarını biliyoruz. Hafızalarının bu denli kuvvetli oluşu, her şeyi akıllarında tutabilmeleri nasıl olmuştur?
- Bu zamanda bir insanın böylesine sade bir hayatla -yarı aç yarı tok- hafızası kuvvetli olması mümkün müdür yoksa onların özel şahsiyetler olmasına mı bağlamalıyız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Unutkanlığın Sebepleri Nelerdir?

Unutkanlığı, bellekte depolanan bilgilerin hatırlanmadığı uzun ya da kısa süreli bir durum olarak tarif ederler.

Unutkanlığın hem olumlu hem de olumsuz sonuçları vardır. Hayatın içerisinde yaşanan olumsuz hadiselerin, yakınların vefatından gelen üzüntü ve sıkıntıların zaman içinde unutulması aslında büyük bir rahmettir. Yoksa hayat çekilmez olurdu.

Bazı şeylerin kısa süreli de olsa unutulmaması arzu edilir. Zihnin devamlı dinç kalması arzulanır. Unutkanlığın sebepleri olarak genelde şunlar sayılır:

Ruh sağlığında problemler, stres, uykusuzluk, yetersiz beslenme, vitamin eksikliği, ilaç yan etkisi, vücudun susuz kalması, alkol alımı, tiroid bezinin normal çalışmaması, beyinde meydana gelebilecek birtakım olumsuzluklar ve yaşa bağlı hafıza kaybı.

Hafıza Yapısı İtibariyle İnsanlar Farklı Yaratılmıştır

Cenab-ı Hak herkese maddi ve manevi farklı kabiliyetler vermiştir. Bu geçmişte de böyledir, günümüzde de. O istidat ve kabiliyetin yerinde kullanılması ve çalıştırılması önemlidir. Yeterli bir hafızaya sahip bir kimse sadece çobanlık yapsa, kendisindeki istidat ve kabiliyetler gelişmeden kalır. Ama aynı şahıs eğitimle belirli sahalarda bilim adamı olabilir.

Belirli bir hafızaya sahip olanlarda genel durum böyle olmakla beraber, zaman ve mekân, meşgul olunan konuların hafızanın değerlendirilmesinde önemli role sahiptir.

İnsanın Âlemi Meşgul Olduğu Şeye Göre Şekillenmektedir

Bediüzzaman’ın günümüzde bilim insanlarının, geçmişteki bilim insanlarının yaptığı gibi dinin bazı hükümlerinde içtihat yapmasının (yeni görüşler ortaya koymasının) zorluğunu şöyle bir misalle nazara verir:

“Nasıl ki çarşıda, mevsimlere göre birer metâ mergub (çok kıymet verilen şey) oluyor, vakit be vakit birer mal revaç buluyor. Öyle de âlem meşherinde (çarşısında), içtimaiyât-ı insaniyeve medeniyet-i beşeriye çarşısında, her asırda birer metâ mergub olup revaç buluyor. Sûkunda, yani çarşısında teşhir ediliyor, rağbetler ona celb oluyor, nazarlar ona teveccüh ediyor, fikirler ona müncezib oluyor (kapılıyor). Mesela, şu zamanda siyaset metâı ve hayat-ı dünyeviyenin temini ve felsefenin revaçları gibi.

Sahabilerin Alemi Allah’ın İnsandan İstediği Şeyler Üzerine Yoğunlaşmıştı

Ve Selef-i Salihîn asrında (Ehl-i Sünnet ve cemaatin ilk rehberleri: Sahabilerin ileri gelenleri ve Tabiînden olan Müslümanlar) ve o zamanın çarşısında en mergub metâ, Hâlık-ı Semâvat ve Arzın marziyatlarını ve bizden arzularını, kelâmından istinbat etmek ve nur-u Nübüvvet ve Kur'ân ile kapatılmayacak derecede açılan âhiret âlemindeki saadet-i ebediyeyi kazandırmak vesâilini elde etmek idi (Yani o zaman insanlarının bütün âlemi, Allah’ın insanlardan istediğini bilmek ve ebedi âlemi kazanmak için neler yapılması gerektiğini anlamaya yönelikti).

İşte, o zamanda zihinler, kalbler, ruhlar, bütün kuvvetleriyle Yerler ve Gökler Rabbinin marziyâtını (Allah’ın insanlardan istediğini) anlamaya müteveccih olduğundan, içtimaiyât-ı beşeriyenin sohbetleri, muhavereleri, vukuatları, ahvalleri ona bakıyordu. Ona göre cereyan ettiğinden, her kimin güzelce bir istidadı bulunsa, onun kalbi ve fıtratı, şuursuz olarak her şeyden bir ders-i marifet alır, o zamanda cereyan eden ahval ve vukuat ve muhaverattan taallüm ediyordu (ilim öğreniyordu). Güya her bir şey ona bir muallim hükmüne geçip, onun fıtrat ve istidadına, içtihada bir istidat ihzarını telkin ediyordu. Hattâ o derece şu fıtrî ders tenvir ediyordu ki, yakın idi ki kisbsiz içtihada kabiliyeti ola, ateşsiz nurlana...

İşte, şu tarzda fıtrî bir ders alan bir müstaid, içtihada çalışmaya başladığı vakit, kibrit hükmüne geçen istidadı, sırrına mazhar olur, çabuk ve az zamanda müçtehid olurdu.

Günümüz İnsanın Âleminde Dünyayı Kazanma, Siyaset veya Spor Hâkimdir

Amma şu zamanda, medeniyet-i Avrupa'nın tahakkümüyle, felsefe-i tabiiyenin tasallutuyla (Allah’ı devreden çıkarıp her şeyin tabiatın eseri olarak takdim edilmesiyle), şerâit-i hayat-ı dünyeviyenin (Dünyada hayat şartlarının) ağırlaşmasıyla efkâr ve kulûb (fikirler ve kalp) dağılmış, himmet ve inâyet inkısam etmiştir. Zihinler mâneviyâta karşı yabanîleşmiştir.

İşte bunun içindir ki, şu zamanda birisi, dört yaşında Kuran'ı hıfz edip âlimlerle mübahase eden Süfyan ibni Uyeyne olan bir müçtehidin zekâsında bulunsa, Süfyan'ın içtihadı kazandığı zamana nisbeten, on defa daha fazla zamana muhtaçtır. Süfyan on senede içtihadı tahsil etmişse, şu adam yüz seneye muhtaçtır ki tahsil edebilsin. Çünkü Süfyan'ın iptidâ-yı tahsil-i fıtrîsi, sinn-i temyiz zamanından başlar (Süfyan'ın fıtri tahsilinin başlangıcı Hak ile batılı ayırdığı zamandı. Yani çok erken yaşta başlıyordu). Yavaş yavaş istidadı müheyyâ olur, nurlanır, her şeyden ders alır, kibrit hükmüne geçer. Amma onun naziri (Onun benzeri), şu zamanda, çünkü zihni felsefede boğulmuş, aklı siyasete dalmış, kalbi hayat-ı dünyeviyede sersem olmuş, istidadı içtihaddan uzaklaşmış.

Elbette fünun-u hazırada (şimdiki fende) tevaggulü (çok uğraşma) derecesinde, istidadı içtihad-ı şer'î kabiliyetinden uzaklaşmış ve ulûm-u arziyede tefennünü (dünya ilimlerini öğrenmek) derecesinde, içtihadın kabulünden geri kalmıştır. Onun için, "Ben de onun gibi zekîyim, niçin ona yetişemiyorum?" diyemez ve demeye hakkı yoktur ve yetişemez.” (Nursi, Sözler. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları-600, 3. Baskı, Ankara, 2016, s. 594-595)

Bedenin Gürbüzleşip Hantallaşması Ruhun İncelmesine Sebeptir

İslâm alimleri ruhun ceset hesabına zayıflaştığına, cesedin ruh hesabına inceleştiğine dikkati çekerler. Yani günümüzdeki gibi aşırı beslenme ve az çalışmayla maddi vücudun gelişip gürbüzleşmesi, rehavetle istirahat ve uyumaya meyli arttırdığı için ilim ve ibadetle ruhun terakkisi zayıflar. Bunandır ki tarikat ve tasavvufta manen terakkinin esası; az yeme ve az uyuma, çokça zikir, tefekkür ve ibadet üzerine bina edilir.

İhtiyarlık Unutkanlığın Sebeplerindendir

Bu konuda Allah Teala Nahl suresi 70. ayette şöyle buyuruyor:

Sizi Allah yoktan yarattı, sonra günü gelince sizi vefat ettirir. İçinizden bir kısmı, biraz bir şey bildikten sonra bebekler gibi hiçbir şey bilmez hâle gelmesi için ömrün en düşkün bunaklık çağına bırakılır. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilen, her şeye gücü yetendir.

 Sonuç:

Sahabilerin zihinleri ve alemi tamamen Allah’ın emir ve yasaklarını anlama ve yerine getirmeye yönelmiş, saf ve berrak idi. Normal zekâ sahibi birisi duyduğu veya gördüğü bir şeyi hafızasında muhafaza ediyor, o emir ve yasağı hem kendi nefsinde uyguluyor ve hem de birilerine bunu naklediyordu.  

Toplumda herkesin âleminde bu tip meseleler hakimdi. Onun için duyduklarını hafızalarında rahatlıkla muhafaza edebiliyorlardı.

Günümüz insanın âlemini tamamen dünyevi olaylar işgal ettiği için bütün sohbet ve fikirler bunun üzerine dönüyor, Allah’ın emir ve yasakları ile ilgili metinler sıkça tekrar edilmediği için kısa sürede unutuluyor.

Unutkanlığı Önlemek İçin Tavsiye Edilenler

- Mümkün olduğu kadar harama bakmamak.
- Düzenli uyku, B ve D vitamini takviyesi yapılmalı.
- Kırmızı et, tavuk, balık, deniz ürünleri, karaciğer, süt ve süt ürünleriyle yumurtada yüksek miktarda B12 bulunur.
- Ceviz tüketimi beyin faaliyetlerini teşvik eder.
- Özellikle ayet ve hadisleri mütalaa gibi beyni çalıştıran aktiviteler yapılmalıdır.
- Meyve, sebze ve çay gibi besinlerin geçici olan unutkanlıkları önleyebildiği belirtilmektedir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun