Allah kainatı neden “en iyi” şekilde yaratmadı?
Kötülük Probleminin Güçlü Formu (Evidential Problem of Evil)
Sitenizdeki konuyla alakalı bütün cevapları okudum ama tam bir cevap bulamadım o yüzden yeni bir cevap yazabilirseniz çok memnun olurum. Okulumda (ABD) ağır bir felsefe dersi alıyorum ve bu derste Türkçe’de ve İslam’da bahsedilmeyen Kötülük Problemi’nin ikinci bir temel versiyonunu işledik. Kötülük Probleminin günümüzde tartışıldığı hali ve teizmin tıkandığı nokta buymuş. Ben de sorgulama sürecinde olan ve inanmak çok istesem de bu konuda zorlanan biri olarak bu argümanda tıkandım. Samimi bir şekilde yardımınızı istiyorum.
-Dünyada Allah’ın insanların imtihanını etkilemeden azaltabileceği kötülükler vardır. Mesela ormanda yavaşça acı çeker ölen bir geyiğin acısını 1 nebze bile azaltması mümkündür. Allah sonsuz iyi ve kudretliyse bu acıyı azaltması gerekir. Ancak bir iyi karşılığı olmayan ve insan imtihanını etkilemeyen bu acılardan dünyada bolca vardır. Argümana göre bu acılar Allah’ın yokluğunu ispatlamasa da bu tür acıların sık sık yaşanması ve her acının 1 nebze azaltılabilecek olması sonsuz iyi ve güçlü bir yaratıcının varlığının ihtimalini çok düşürmektedir. Kötülüğü “iyiliğin eksikliği” diye tanımlamak argümanı etkilemiyor çünkü Allah sonsuz iyiyse alemi “en çok iyilik dolu” haliyle yaratması gerekir. Benzer şekilde “var olmak yokluktan daha iyi” bile olsa ve “bu hayvanlar cennette acıların karşılığını alacak” da olsalar niye sonsuz iyi bir yaratıcı bu hayvanları direkt olarak cennetinde yaratmaz? Argümanın dediği gibi acılarının bir nebze bile azaltılmasının ne insan imtihanına ne de aleme bir etkisi var ve cennetin yanında bu acılar neredeyse bir hiç bile olsa, Allah sonsuz iyi ise her hayvanın dünyadaki acısını 0.00001 nebze bile olsa azaltması gerekir. Buna göre Allah kainatı yaratabileceği “en iyi” şekilde yaratmamıştır çünkü cennette karşılığı bile olsa dünyadaki bu tür acılar azaltılabilir. İslam’ı tüm gücümle araştırıyorum ve inanmaya çalışıyorum. Bazı konularda zorluk yaşıyorum. Bu konuda yardımcı olabilirseniz çok sevinirim.
Değerli kardeşimiz,
Kısa bilgi verdikten sonra detaylı bir cevap ve açıklama yapacağız:
Problem:
Felsefede özellikle William Rowe tarafından ortaya konan "Kötülük Probleminin Güçlü Formu", Tanrı'nın varlığını doğrudan reddetmez, ancak dünyadaki gereksiz gibi görünen acıların varlığının, sonsuz iyilik ve kudret sahibi bir Tanrı'nın varlığıyla bağdaşmadığını savunur. Örneğin; ormanda yanan bir geyiğin acısının hiçbir insanla ilişkili olmaması, bu acının "azaltılabilir" olması ve yine de azaltılmaması bu görüşü destekler.
İslam Düşüncesinden Cevaplar:
Kötülüğün Anlamı:
İslam’a göre kötülük izafîdir ve görünürde şer olan şeylerin ardında hikmet olabilir. Bediüzzaman’a göre kötülük, iyiliğin yokluğu (adem) olarak anlaşılır.
Bazı doğal felaketler bile doğrudan insan iradesiyle ilişkilidir (örneğin insan kaynaklı orman yangınları).
İrade ve Sınanma:
İnsanın özgür iradesi gerçek anlamda sınanabilmesi için hem iyi hem kötü seçeneklerin var olması gerekir.
Hayvanların acıları doğrudan bir sınanma aracı olmasa da insanın empati, merhamet ve sorumluluk gibi yüksek erdemlerini geliştirmesi açısından önemlidir.
Hayvanların Acıları:
Biyolojik olarak hayvanlar acı çekebilir ancak bu acılar evrimsel değil, yaratıcı tarafından dengelenmiş sistemler aracılığıyla hafifletilmektedir.
Hayvanların acıları insan için ibret ve eğitim vesilesidir.
Azaltılabilirlik Problemi:
Tanrı her kötülüğü azaltmak zorunda mıdır? İslam’da Tanrı’nın iyiliği sadece acıyı azaltma üzerinden tanımlanmaz; hikmet, adalet ve uzun vadeli hayır göz önüne alınır.
Felsefî açıdan her kötülüğü azaltmak, Tanrı'yı sonsuz müdahale etmek zorunda bırakır, bu ise mantıksal bir çelişkiye yol açar.
Çoklu Evren (Multiverse) Teorisi:
Tanrı, tek bir “en iyi” evren yerine, farklı iyilik-kötülük dengelerine sahip birçok evren yaratmış olabilir.
Kuran’da geçen “âlemler” kavramı bu görüşle uyumludur. Her evrende farklı ilahi isimlerin tecellisi olabilir.
Ahiret ve İlahi Adalet:
Hayvanların dünyada çektikleri acıların karşılığı ahirette adaletle verilecektir.
İslam’da her canlının hakkının iade edileceği ve sonsuz rahmetin tecelli edeceği bir ahiret inancı vardır.
Sonuç:
Dünya bir sınav yeridir. Kötülük ve acılar bu sınavın bir parçasıdır. Bu tür olaylar sadece bireysel deneyim değil, toplumsal ve kozmik düzeyde değerlendirilmeli, ahiret perspektifiyle birlikte düşünülmelidir. İslam’a göre her kötülük, ilahi hikmetin bir parçası olup, insanı daha yüksek bir ahlaka ve imana yönlendirme potansiyeli taşır.
Bu kısa açıklamadan sonra, detaylı bilgiye ve cevaba gelince:
İlahi adalet açısından kötülük probleminin güçlü formu olan daha az kötülük ve hayvan acıları itirazına İslami bir Teodise
Giriş
Kötülük probleminin, teistik inançlara karşı entelektüel açıdan en büyük meydan okumalardan biri olduğu kabul edilir. Geleneksel olarak Tanrı'nın kudreti, bilgisi ve mutlak iyiliği ile dünyadaki kötülüklerin varlığı arasındaki görünür çelişki tartışıla gelmiştir. Ancak modern felsefi literatürde William Rowe tarafından formüle edilen “güçlü form” (evidential problem of evil) Tanrı'nın varlığını kesin olarak çürütmeye çalışmaz; onun yerine Tanrı'nın varlığının olasılığını önemli ölçüde azaltan bir delil sunar.
Bu argüman özellikle doğada, insan iradesine doğrudan bağlı olmayan, yani ahlaki fail bulunmayan durumlarda yaşanan acıları merkeze alır. En bilinen örnek, ormanda yanarak ölen bir geyiğin uzun süreli, anlamsız gibi görülen acısıdır. Bu makalede, böyle bir acının niçin var olabileceğine dair İslami ve felsefi açıdan ikna edici cevaplar sunulacaktır. Çalışmanın temel sorusu şudur: Sonsuz kudret ve iyilik sahibi bir Tanrı, görünüşte anlamsız olan bu tür acıları neden yaratmıştır ve niçin bir nebze bile azaltmamıştır?
1. Modern Kötülük Problemi: Güçlü Formun Dayanakları ve İslam’ın Düşüncesinde Kötülük Anlayışı
William Rowe, klasik mantıksal formülasyonların aksine bazı kötülüklerin “mecburen" değil, “muhtemelen gereksiz” olduğunu ileri sürer. En çok tartışılan senaryosu şöyledir: “Bir doğa olayı nedeniyle yangın çıkar ve bir geyik, uzun bir süre yanarak acı içinde can verir. Bu olayda ne bir insan iradesi, ne bir test durumu, ne de eğitici bir etkiden söz edilebilir.” Paul Draper ise doğada rastlanan acının çoğunlukla evrimsel açıdan açıklansa bile, Tanrı'nın varlığını olasılık düzleminde zayıflattığını savunur. (Draper, 1989).
Bu argümanlar, sadece "kötülüğün varlığını" değil, "iyiliğin maksimum düzeyde neden gerçekleşmediğini" de sorgular. Oysa İslam düşüncesinde kötülüğün mutlak değil, izafî olduğu ve hikmet boyutunun algılarımızın ötesinde olduğu kabul edilir. İnsan iradesinin pek ilişkili olmadığı doğal ya da metafizik kötülüklerin iyiliklere göre çok daha az olduğu aşikârdır. Yani dünyayı kötülüklerin hüküm sürdüğü bir yere benzetmek pesimistik bir tavır olur. Bu nedenle dünyadaki kötülüklerin azaltıldığı ve iyiliklerin çoğaltıldığı da söylenebilir. Bunun neye göre kıyaslandığı önemlidir.
Ayrıca itiraza neden olan orman yangınlarının büyük çoğunluğunun bilimsel olarak insan kaynaklı olduğu bilinmektedir. Bu durumda bu itiraz insan iradesi bağlamında ahlaki teodise ile çözümlenmektedir. Yine iyiliğin bu evrensel düzlem ve düzen içerisinde maximum düzeyde gerçekleşip gerçekleşmediğini test etme şansımız yoktur. Ölçeği itirazcı kendi zihninde son derece sübjektif olarak belirlemektedir. Öte yandan ormandaki yangın tamamen doğal sebeplerden kaynaklansa bile insanın iradesi bu alanda da yine test edilmektedir. Zira bu yangından hayvanları kurtarmaya çalışmak ve bu yangının doğal nedenlerini elemine etmek yine insan iradesinin hareket alanı içinde insanın ne kadar erdemli ve varlığa ne denli şefkatli olduğunu deneyimlemek ve bu bağlamda aklını ne kadar kullanacağını test etmek için var olmuş olabilir.
İslam bilgini Mâturîdî’ye göre kötülükleri Allah yaratır ama kulun kazancı ve tercihi bu kötülüğün sorumluluğunu yüklenmesine neden olur. Ona göre doğrudan iradesi olmayan varlıkların acılarını daha çok “imtihanın bütünlüğü” ve “evrensel düzenin hikmeti” çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
Bediüzzaman Said Nursî, kötülüğün mutlak bir varlık değil, hayrın eksikliği (adem) olduğunu ileri sürer: “Şer, ademîdir. Varlığı yaratılmaz; sadece hayrın terkidir.” (Sözler, 23. Söz).
Hayvanların acıları gibi görünen hadiseler ise bir ibret, terakki ve hikmet vesilesi olarak değerlendirir.
Bu görüşe göre kötülük, bizim sınırlı algımızdan kaynaklanan bir sonuçtur. İlahi perspektiften bakıldığında her olay, bir bütünlük içinde yerini ve ilahi sıfatlarla anlamsal bütünlüğünü bulur.
2. İrade ve Kötülük: İnsan Özgürlüğünün Evrensel Koşulları ve Hayvanlarda Acı
İnsan özgürlüğü, İslami düşüncede büyük bir değere sahiptir. Kur’an’da sürekli olarak insanın özgür iradesine ve tercihlerinin sorumluluğuna vurgu yapılır (bk. Kehf, 29).
Ancak bu özgürlüğün var olabilmesi için, alternatif seçeneklerin, yani hem iyiliğin hem de kötülüğün varlığı zorunludur. Zira sadece tek yönlü bir seçim ortamı, gerçek bir özgürlük imkânı sunmaz.
Kötülüklerin ve acıların, özellikle insan dışı varlıklar açısından bakıldığında, doğrudan bir sınanma unsuru olmayabileceği doğrudur. Ancak bu varlıkların, insanın özgürlüğünü tecrübe ettiği bir evrende yer alıyor olmaları, daha büyük bir bütünün parçasıdır. C. S. Lewis’in ifadesiyle: “Tanrı, yaratılmışların özgürlüğünü ciddiye alır.” Bu nedenle özgürlük ortamının gerçekliği, sadece insanlar arasında değil, doğanın genelinde de işleyen neden-sonuç ilişkileri ve serbest olaylar üzerinden ortaya konur.
Doğa ve insan arasında bu açıdan keskin bir ayrım yapmak evrensel düzlem ve bütünlük açısından makul değildir. Örneğin doğal ya da yapay olarak ortaya çıkan yangın; bir açıdan (özellikle insan kaynaklı yangında) insan iradesinin sonucu ve onun imtihanına dâhildir.
Doğal bir yangında yanan bir hayvan ise bir açıdan insan iradesine bakarken, öte yandan evrenin doğası gereği ortaya çıkmış olup bu hayvanların yangından her seferinde olağanüstü bir şekilde kurtulması evrensel düzen ve yasaların değişmesi anlamına gelir.
Bu bağlamda, insanın irade eğitimi, acıya maruz kalan diğer varlıkların gözlemlenmesiyle de şekillenir. Merhamet, empati, adalet ve sorumluluk gibi yüksek insani erdemler, ancak karşıt durumlarla yüzleşerek gelişir. Eğer dünya, acının ve eksikliğin hiç bulunmadığı steril bir yer olsaydı, bu erdemlerin gelişimi de mümkün olmazdı.
Hayvan Acı Çeker Ama Neden? (Biyoloji, Metafizik, Felsefe):
Hayvanların acı çekmesi, biyolojik, metafizik ve felsefi açıdan oldukça derin ve karmaşık bir sorudur. İnsanlar, hayvanların duygusal ve fiziksel acılarını tanıyıp kabul ederken, aynı zamanda bu acıların neden ve nasıl ortaya çıktığına dair farklı perspektiflerden bir açıklama arayışına girmektedirler. Hayvanların acı çekmesi, onların biyolojik yapılarından metafiziksel ve ahlaki boyutlarına kadar birçok katmanda ele alınabilir. Bazı metafiziksel bakış açıları, hayvanların acıyı hissetmesinin insanla olan ontolojik benzerliklerine dayanmak yerine, yalnızca biyolojik bir mekanizma olarak açıklanabileceğini öne sürebilir. Bu tür görüşler, hayvanların bilinçli acı deneyimlerinin aslında yalnızca fizyolojik bir süreç olduğunu ve bir anlam taşıyan içsel bir deneyimden ziyade, biyolojik bir tepki olduğunu savunur. Ayrıca hayvanların çektiği acıyı insan için tam anlamıyla deneyimlemek pek mümkün değildir. Hayvanın çektiği acının ise zaten beyinde üretilen endorfin gibi morfin etkisi yapan ağrı kesici sinir sistemi hormonları ile hafifletildiği bilinen bir gerçektir. Bu sistemler evrimsel süreç açısından çok anlamlı olmayıp daha çok yaratıcının ağrıyı azaltma ve kötülüğü minimize etme şeklinde okunabilir.
Lewis Thomas Bir Tıp Gözlemcisinin Notları adlı kitapta özellikle solucanlar ve diğer bütün canlılar üzerinde yaptığı araştırmalar sonucu bu ağrı kesici hormonların evrimsel süreç açısından anlamlandırılmasının zor olduğunu ve bu bağlamda evrimden şüphe ettiğini ve sanki sürecin (evrenin yaratılmasını kast ediyor) başında merhametli biri tarafından tasarlandığını söylüyor. (L. Thomas, Bir Tıp Gözlemcisinin Notları, Tübitak Yayınları, s.78-80)
Felsefi Perspektif: Etik ve Ahlâkî Sorular:
Felsefi açıdan bakıldığında, hayvanların acı çekmesi, onların etik değerinin ne olması gerektiği ile ilgili önemli soruları gündeme getirir. Hayvanların acı çekmesi, insanın ahlaki sorumluluğu ile ilişkilidir. Birçok filozof, hayvanların acı çekmesinin, insanları bu acıyı azaltma veya ortadan kaldırma sorumluluğu taşıyan varlıklar olarak görmelerine neden olduğuna işaret eder. Hayvanlara yönelik etik yaklaşımlar, çeşitli felsefi teorilere dayanır. Birincil etik görüşlerden biri, hayvanların da acı çekme kapasitesine sahip olduğu için onlara zarar vermenin, etik açıdan yanlış olduğu yönündedir. Peter Singer gibi filozoflar, "eşitlikçi" bir bakış açısıyla, hayvanların acı çekme kapasitesine sahip olmalarının, onlara benzer şekilde saygı gösterilmesi gerektiği anlamına geldiğini savunurlar.
Diğer felsefi yaklaşımlar, hayvanların acı çekmelerinin onların yaşamlarının değerli olduğu anlamına gelmediğini savunurlar. Bu görüşler, hayvanların acı çekmesinin biyolojik bir işlev olduğunu ve bununla birlikte, hayvanların insanlara benzer etik haklara sahip olmalarını gerektirmediğini öne sürerler. Bu tür yaklaşımlar, hayvanların yaşamlarının korunmasının genellikle insan ihtiyaçlarına hizmet etmek üzere tasarlanması gerektiğini savunur. Bazı filozoflar ise hayvanların acı çekmesinin, yalnızca biyolojik bir olgu olmasına rağmen, yine de onların etik anlamda korunması ve saygı gösterilmesi gereken varlıklar olduğunu kabul eder. Bu bakış açısına göre, hayvanların acı çekme kapasitesine sahip olmaları, onları etik açıdan sorumluluk taşıyan varlıklar haline getirir. Hayvanların haklarına saygı gösterilmesi gerektiği, bu acıların ve sıkıntıların yaşamlarının önemli bir parçası olduğunun fark edilmesiyle ilişkilidir.
Hayvanların acı çekmesi, biyolojik, metafizik ve felsefi açıdan çok katmanlı bir sorudur. Biyolojik olarak, acı, hayvanların fiziksel ve duygusal savunma mekanizmalarının bir parçasıdır ve onların hayatta kalmalarına yardımcı olur. Metafizik olarak, hayvanların acı çekmesi, onların bilinçli varlıklar olma olasılıklarını ve acıların anlamını sorgulatır. Felsefi açıdan ise, hayvanların acı çekmesi, onlara karşı etik bir sorumluluk taşıyan bir insan ahlakı anlayışını gündeme getirir. Bu çok boyutlu yaklaşım, hayvanlara yönelik etik bir bakış açısının benimsenmesi gerektiğini vurgular ve insanın diğer canlılarla olan ilişkisini daha derinlemesine düşünmesini sağlar.
Bediüzzaman’ın ifadeleriyle, dünya bir imtihan meydanıdır ve bu meydan “meyve veren ağaçların rüzgârlarda eğilmesi” gibi-Ağacın rüzgârla eğilmesi (yani dal ve gövdesinin hafifçe bükülmesi), bitkinin yapısal dayanıklılığını artırabilir-sarsıntılarla insan karakterinin ortaya çıkmasını sağlar. Bu anlamda acılar, sadece bireysel değil, türsel, toplumsal ve manevi bir terakki zemini oluşturur. Sonuç olarak, hayvanların ve diğer iradesiz varlıkların yaşadığı kötülükler bile, evrensel özgürlük ortamının bir uzantısı olarak görülebilir. Bu ortamda insanın sorumluluğu, sadece kendi eylemleriyle değil, gözlemlediği ve anlamlandırdığı tüm olaylarla ilişkilidir.
3. Kötülüğün Azaltılabilirliği ve İlahi iyilik
Kötülüğün güçlü formuna göre Allah, her kötülüğü tamamen yok etmese bile bir nebze azaltabilir. Eğer Tanrı sonsuz iyi ve kudretli ise, bu tür gereksiz acıların hiçbir düzeyde var olmaması beklenir. William Rowe bu noktada, herhangi bir “açık fayda” taşımayan, azaltılabilir acıların varlığının, Tanrı’nın sonsuz iyiliği ile bağdaşmadığını savunur. Bu iddia, modern din felsefesinde "no minimum theodicy" veya "gratuitous evil" tartışmalarına zemin hazırlar. Bu argüman, özellikle de insan iradesinin söz konusu olmadığı hayvan acıları gibi örneklerde güçlü görünmektedir. Peki, İslami bakış açısı bu konuda ne söylemektedir? Ancak cevaba geçmeden bu sorgulamadaki “açık fayda taşımama” ifadesinin oldukça göreceli ve hangi ölçek ve kuşatıcılıkta, ilahi ya da insani düzlemde mi? Gibi soru işaretleriyle birlikte tam mükellef bir itiraz düzeyinde olmadığı söylenebilir.
Öte yandan daha öncede söylediğimiz gibi hayvan acılarının insan iradesi ve imtihanın bir uzantısı şeklinde görülebileceği için bu olgu insan iradesinden tamamen bağımsız değildir. Kötülüklerin dünyada azaltılmaması veya yok edilmemesi, ahiretteki ödüller ve cezalara da işaret eder. Kötülükler ve acılar, insanları ahirete hazırlayan birer sürecin parçasıdır. Eğer tüm acılar ve sıkıntılar bir nebze dahi olsa ortadan kaldırılmış olsaydı, insanın özgür iradesi ve vicdanı bu kadar etkili olmayabilirdi.
3.1. İlahi İyilik: “Her Azaltılabilir Acıyı Azaltmak Zorunda Olan” Bir Varlık mı?
İlk olarak şunu belirtmek gerekir: İslam düşüncesinde Tanrı’nın iyiliği, sadece acıları ortadan kaldırma ya da azaltma üzerinden tanımlanmaz. Allah’ın Rahman ve Rahîm isimleri, sadece şefkat değil, aynı zamanda hikmet ve adalet gibi isimlerle birlikte işler. Elmalılı Hamdi Yazır bu konuda şöyle der: “Allah'ın hikmeti, bazı rahmetleri zahirde şer suretinde takdim eder. Zira o şer zannedilen şey, başka büyük bir hayrın mukaddimesidir.” (Hak Dini Kur’an Dili, Bakara 216) Bu anlayışa göre ilahi iyilik, yaratılmışların mutlak konforu ile değil; onların nihai kemaliyle ve sonsuz hayırlarla ilişkili olarak işler. Bir acının o anda azaltılmaması, daha büyük bir sistemin veya gelecekteki bir hayrın parçası olabilir. Kur’an’daki şu ayet bu bakışı destekler: "Sizin hayır sandığınızda şer, şer sandığınızda hayır olabilir." (Bakara, 2/216)
3.2. Azaltılabilirlik Mantığı ve Teorik Sonsuzluk Problemi
Felsefî olarak her kötülüğün bir nebze azaltılabilir olması, bizi “sonsuz iyilik” yükümlülüğü problemine götürür. Şöyle ki: Eğer Tanrı her kötülüğü 000,1’lik bir nebze bile azaltmak zorunda ise, o zaman her iyiliği de sonsuz arttırmak zorundadır. Bu ise Tanrı’yı sonsuz sayıda müdahale yapmakla yükümlü hâle getirir ki bu, mantıksal olarak çelişkili bir talep olur. Alvin Plantinga, bu konuyu şöyle açıklar: “Tanrı, mantıksal olarak mümkün olan her iyiliği gerçekleştirmek zorunda değildir. Bazı iyiliklerin var olması, bazı kötülüklerin varlığını gerektirebilir.” (God, Freedom and Evil, 1974) Bu durumda Allah’ın her acıyı azaltmaması, O’nun kötülüğünü değil; hikmetle ve dengeli bir şekilde iyilikleri dağıttığını gösterir. Öte yandan bu iyiliklerin dağılımını tüm evrensel düzen, ilahi ölçü ve ahiret birlikteliğinde ele almak gerekmektedir.
3.3. Nursî’nin Açısından “Hafifletilmemiş Acılar”
Bediüzzaman Said Nursî, acıların görünüşteki şiddetine rağmen, ilahi sistem içinde onların abartılmış değil, tam aksine ince bir dengeyle ölçüldüğünü savunur: “Zahiren elemli görünen nice musibet, hakikatte şefkatin kamçısıdır ve daha büyük belalardan muhafazanın vesilesidir.” (Lem’alar, 17. Lem’a) Dolayısıyla her acının “bir nebze daha az” olabileceği iddiası, insan bakışının kısa vadeli algısı ile sınırlıdır. İlahi nazarda bu acılar, tüm evrenin dengesi, ilahi isimlerin tecellisi ve hikmet zinciri içinde yerli yerindedir. Ona göre kötülük mahallî ölçekte bir eksiklik gibi görünse de, külli ölçekte hayır üretme potansiyeline sahiptir. Said Nursî bu bağlamda der ki: “Bir zerre şer, küllî hayır doğuruyorsa, o zerre tahammüle değerdir. Çünkü küllî hayır, küllî hikmettir.” (Mektubat, 26. Mektup)
3.4. Kötülüğün Azaltılması Evrensel Yasaları Bozar mı?
Allah’ın her kötülüğü azaltması, evrenin nedensellik yapısını istisnalarla dolu bir kaosa çevirebilir. Evrensel yasalar (sünnetullah), bu dünyada istikrarlı ve öğrenilebilir bir düzenin temelidir. Eğer her dua mucizeyle kabul edilse, her zalim anında cezalandırılsa, her mazlum derhâl ödüllendirilse, bu dünya bir imtihan ve irade alanı olmaktan çıkar. Klasik kelâm kitaplarında sıkça tartışılan şu örnek anlamlıdır: Eğer ateş her zaman yakmazsa, su her zaman boğmazsa, fizikî düzenin sürekliliği ortadan kalkar. Böyle bir dünyada sorumluluk, tecrübe, bilim ve hatta ahlâkî anlamlandırma mümkün olmaz. Bu nedenle, bazı kötülüklerin azaltılmaması, daha büyük bir düzenin korunması için gerekli olabilir.
3.5. İlahi İyilik: Rahmetin Hikmetle Dengesi
İslam teolojisi, Allah’ın “Er-Rahmân” ve “Er-Rahîm” sıfatlarını sürekli vurgular. Ancak bu rahmet, keyfî bir lütuf değil; hikmete dayalı bir rahmettir. Gazâlî’ye göre Allah’ın rahmeti, sadece duygusal bir merhamet değil, en uygun sonucu doğuran derin bir hikmettir (el-Maksadü’l-Esnâ). Bir annenin, çocuğunu kısa süreli bir acıya (örneğin iğneye) maruz bırakması, daha büyük bir hastalıktan korumak içindir. Aynı şekilde, Allah’ın bazı acılara izin vermesi, bizim anlamadığımız daha büyük faydaların doğmasına yöneliktir olabilir. Yine Said Nursî bu konuya dair şöyle der: “Her şey ya bizzat güzeldir ya da neticesi itibariyle güzeldir. Acılar, neticeleri itibariyle birer nimettir.” (Sözler, 25. Söz)
3.6. Ahiret Perspektifi ve Eksik Adaletin Tamamlanması
Bu dünyada kötülüğün azaltılmaması, ilahi adaletin eksik olduğu anlamına gelmez. Zira İslam’a göre dünya, adaletin tamamlandığı değil; sınandığı bir alandır. Kur’an’da sıkça geçen "O gün herkes yaptığının karşılığını görecektir" (Zilzâl, 99/7-8) ayetleri, ahiretin ilahi adaletin gerçekleşeceği mutlak alan olduğunu belirtir. Bediüzzaman, bu dünyada zulüm gören hayvanlar ve masumlar için dahi ahirette tazminat verileceğini ifade eder: “Hayvanların dahi hukukunun iade edileceği bir mahkeme-i kübra vardır.” (Lem’alar, 24. Lem’a) İslam hadis literatüründe hayvanların, hem insanlardan hem de diğer ona zulmeden hayvanlardan hakkını alacağına dair birçok rivayet vardır: “Her hak sahibine hakkını vereceksiniz. Hatta boynuzsuz koyunun boynuzlu koyundan kısas sûretiyle hakkı alınacaktır.” (Tirmizî, Kıyâmet, 2). Bu bağlamda, kötülüğün azaltılmaması, geçici bir eksikliktir.
Sonsuz rahmet ve adalet, sonsuz bir düzlemde tam anlamıyla tecelli edecektir. Ayrıca hayvan bu dünyadaki -velev ki öyle olsun-biraz daha fazla olarak çektiği kötülüğün karşılığını sonsuz olarak daha fazla nimet ve rahmet şeklinde ahirette görecektir. Hayvan bu düzeyde bir bilinç ve düşünceden mahrum bile olsa zaten bu itirazı yapan insan zihni olduğuna göre o da kendine böyle cevap bulabilir.
4. Multiverse (Çoklu Evren) Teodisi: Kötülük ve Derecelilik
Modern teodise tartışmalarında öne çıkan yaklaşımlardan biri de “Multiverse Theodicy” yani “Çoklu Evren Teodisesi”dir. Bu yaklaşım, Tanrı’nın yalnızca tek bir evren değil, çeşitli derecelerde iyilik ve kötülüğe sahip birçok evren yaratmış olabileceğini varsayar. Her bir evren, farklı bir iyilik-kötülük dengesine sahiptir ve Tanrı bu evrenleri, içerdikleri iyilik miktarına göre var etmeyi tercih etmiştir. John Hick ve Richard Swinburne gibi çağdaş filozoflar, bu türden bir “epistemik mesafe” ve “dereceli mükemmellik” anlayışının, özgürlük ve ahlaki gelişim açısından anlamlı olduğunu ileri sürerler.
Bu teoriye göre, içinde yaşadığımız evren, mümkün olan en iyi evren olmayabilir, fakat Tanrı’nın belirli ahlaki, estetik ve teleolojik ilkeler doğrultusunda seçtiği optimal bir evrendir. Her kötülük, bu evrende mümkün olan daha büyük hayırların taşıyıcısı olabilir.
Ayrıca “çoklu evrenler” düşüncesi, kötülüklerin dağılımını da bireysel adaletin ötesine taşıyarak türsel, sistemsel ve kozmik adalet anlayışlarını gündeme getirir.
4.1. Kuran’da Derecelilik ve Âlemler Çokluğu
İslam düşüncesinde “âlem” kavramı, yalnızca bizim fiziksel evrenimizi değil, tüm yaratılmış düzenleri ifade eder. Kur’an’da Allah, “Âlemlerin Rabbi” olarak tanımlanır (Fâtiha, 1/2). Bu ifade, sadece insanların yaşadığı dünyayı değil, farklı mahiyet ve düzenlere sahip varlık katmanlarını da içerir. Nitekim insan, melek, cin, hayvan ve ruhani varlıkların farklı varlık derecelerinde yaratıldığı kabul edilir. Kur’an’da geçen “yedi kat gök” (Bkz. Mülk, 3) ifadesi de, çok katmanlı ve dereceli bir varlık düzenine işaret eder. Bazı müfessirler, bu ayetleri çoklu fiziksel veya metafizik evrenlere dair bir delalet olarak yorumlamışlardır. Bu anlamda İslam düşüncesi, mutlak tek bir evren yerine çok katmanlı bir yaratılış modeline daha yatkın görünmektedir. Örneğin Razi ve İbn Teymiyye gibi bazı İslam bilginleri bu “çoklu evrenler” yaratılış teorisini savunurlar.
4.2. Bediüzzaman’ın “Âlem Dereceleri” Yaklaşımı
Bediüzzaman Said Nursî, “esma-i ilahiye”nin (ilahi isimlerin) farklı derecelerde tezahür ettiğini ve bu farklılıkların, âlemlerin çeşitliliğini zorunlu kıldığını belirtir. Mesela “Rezzak” isminin tam bir tecellisi için açlık, yoksulluk ve ihtiyaç şarttır; “Şâfi” ismi için hastalık, “Sabûr” ismi için musibet gerekir. Nursî’ye göre: “Kusur, noksan, şer ve çirkinlik zannedilen şeyler, bir kısım isimlerin cilvelerinin görünmesine vesiledir. Bunların olmaması, o isimlerin tecellilerine mani olur.” (Sözler, 11. Söz) Bu yaklaşım, Multiverse Teodisesi’nin temelleriyle örtüşür: Her evren ya da her katman, belirli isimlerin belirginleşmesi için dizayn edilmiştir. Dolayısıyla bu dünyada şer gibi görünen unsurlar, aslında farklı ilahi isimlerin cilveleridir ve başka âlemlerde farklı formlarda tezahür ederler.
4.3. “En İyi Evren” Yerine “En Faziletli Dizi”
Multiverse teodisesi, “Tanrı neden en iyi evreni yaratmadı?” sorusuna doğrudan bir yanıt vererek şu imkânı sunar: Belki de Tanrı en iyi tek evreni değil, içinde farklı iyilik ve kötülük düzeylerinin yer aldığı en iyi diziyi (seriyi) yaratmıştır. Bu durumda bizim evrenimiz, o dizide orta seviye bir örnek olabilir. Plantinga bu noktada şöyle der: “Mümkün olan tüm evrenler arasında en iyiyi seçmek yerine, Tanrı farklı iyi evrenlerden oluşan bir çeşitlilik yaratmayı tercih etmiş olabilir.” (The Nature of Necessity, 1974) Bu yaklaşım İslami düşünceyle uyumludur çünkü Kur’an’da yaratılış, sadece bu dünya ile sınırlı tutulmaz. İnsanın da ötesinde pek çok varlık mertebesinden söz edilir. Bu ise, Tanrı’nın mutlak iyiliğini her seviyede farklı biçimlerde tecelli ettirdiği anlamına gelir.
4.4. Kötülük ve Kozmik İmtihan
Multiverse yaklaşımı, kötülüğü bireysel ahlaki bir sorun olmaktan çıkarıp daha geniş bir “kozmik imtihan” çerçevesine yerleştirir. Sadece insanlar değil, tüm varlık düzenleri, birer “tecelli sahnesi”dir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Dünya, kudret-i ezeliyenin mezrasıdır; burada her şey hikmetle ve nizamla işler. Şer zannettiğimiz şeyler, büyük bir hayrın hizmetkârıdır ve habercisidir.” (Lem’alar, 30. Lem’a)
Bu anlamda hayvanların ya da iradesiz varlıkların yaşadığı acılar, sadece insana bakan yönleriyle değil, kendi bulundukları düzlemde anlamlı ve hikmetlidir. Multiverse düşüncesi, bu farklı düzlemlerin varlığını ve her birinin kendi iç bütünlüğü içinde değerlendirildiğini varsayarak, ilahi adalet anlayışına daha sistematik bir zemin sunar.
Multiverse teodiseleri farklı evrenlerde farklı koşulların ve derecelerde kötülüklerin var olabileceğini öne sürer. Bu görüşe göre, tüm evrenlerin ve gerçekliklerin bir arada var olduğu bir sistemde, her evrenin kendi içindeki doğal yasaları ve koşulları vardır. Bu evrenler arasında da kötülüklerin farklı derecelerde mevcut olması, aslında daha büyük bir ilahi planın parçası olabilir. Çoklu evren teorisi, insanın ve hayvanların yaşadığı acıları, yalnızca bu evrende değil, başka evrenlerde de meydana gelen benzer acıların ve kötülüklerin etkisiyle ilişkili olarak açıklayabilir.
Felsefi açıdan bakıldığında, bu yaklaşımın ilginç bir yönü, Tanrı'nın "en iyi" evreni yaratmak yerine, birden fazla evren yaratmasının, bu evrenlerdeki kötülüklerin ve acıların daha geniş bir bağlamda anlam kazanmasını sağlamasıdır. Bu teori, sonsuz iyiliğe sahip bir Tanrı'nın varlığını sarsmadan, evrendeki kötülükleri açıklamaya çalışır. Eğer birden fazla evren varsa, her bir evrenin koşulları farklı olabilir ve bazı evrenlerdeki kötülükler, diğer evrenlerdeki daha yüksek dereceli hayrın bir yansıması olabilir. Bu çoklu evren anlayışı, "azaltılabilir kötülük" argümanına farklı bir çözüm önerisi sunar. Çünkü eğer kötülük, farklı evrenlerde farklı derecelerde var oluyorsa, her evrendeki kötülük bir bütün olarak ilahi hikmetin parçası olabilir. Aynen bu evrendeki kötülüklerin yere, zamana ve farklı coğrafya ve galaksilere göre değişmesi gibi; örneğin zor çöl şartları ve orman ortamı. Tanrı'nın bu farklı evrenlerdeki iyilik ve kötülük dengesini nasıl kurduğunu anlamak, bizim sınırlı algımızla zor olabilir. Ancak bu yaklaşım, kötülüklerin varlığını ve derecelerini, ilahi planın daha geniş bir perspektifinden değerlendirme imkânı sunar.
5. Hayvanların Acıları ve Ahiret Perspektifi
5.1. Hayvanların Ahiretteki Durumu: İslami Bir Perspektif
İslami inanç sistemine göre, hayvanlar da Allah’ın yaratmış olduğu canlılardır ve her biri kendi yerini evrende bulur. Kur'an, hayvanların da "ümmet" olduklarını belirtir: "Yeryüzünde yürüyen hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah’ın üzerine olmasın" (Hud, 11/6). Aynı şekilde, Kur'an'da hayvanların kendi içlerinde bir "toplum" oluşturduklarına ve Allah’a ibadet ettiklerine dair işaretler vardır (Enbiya, 21/79).
Ancak, bu varlıkların diğer canlılar gibi sorumlu tutulup tutulmadığı, İslami literatürde tartışmalı bir konu olmuştur.
İslam düşünürleri, hayvanların acılarının dünyada anlamlı olduğu ve Allah’ın hikmetinin bir yansıması olarak varlık gösterdiği görüşündedir. Ancak bu acıların, ahirette nasıl bir karşılık bulacağı meselesi üzerine bazı İslami yorumlar, bu varlıkların Allah’ın mutlak adaletine göre nihai bir ödül veya ceza alacaklarını kabul eder. Hayvanlar, dünyada yalnızca Allah’a itaate yönelik bir varlık olarak kabul edilirler ve insanlardan farklı olarak, dinî yükümlülükleri bulunmaz. Bu sebeple, hayvanların acılarına dair İslami bakış, onların bu acılardan ötürü ahirette sorumlu tutulmayacakları, ancak Allah’ın mutlak adaletinin her canlıyı en uygun şekilde ödüllendireceği yönündedir.
5.2. Hayvanların Acılarının Değeri ve İslami Teodise
Hayvanların acılarının İslamî teoloji çerçevesinde nasıl değerlendirileceği sorusu, teodise bağlamında önem taşır. Bediüzzaman Said Nursî, hayvanların acılarının da bir hikmet dâhilinde yaratıldığını savunur. Nursî, hayvanların yaşadığı acıların, insanlara bir ibret ve eğitim aracı olabileceği fikrini öne sürer. Onun görüşüne göre, hayvanların acıları, insanın insaniyetini ve merhamet duygularını geliştirmenin bir aracıdır. İnsanın hayvandan farklılığı bu duyusal ve görsel tecrübelerle farkındalık kazanır. Öte yandan hayvanları Allah yaratmış olup onları da hem dünyada hem de ahirette razı etmesi elbette mümkündür. Bu açıdan insan hayvanların yaşadıklarını kendini merkeze alarak yorumlamamalıdır. Hayvanlar, evrendeki dengeyi sağlayan bir unsur olarak varlıklarını sürdürürken, yaşadıkları acılarla insanlara bir ders verebilirler.
Bu bakış açısına göre, hayvanların acıları yalnızca bir zulüm veya keyfî bir süreç olarak değil, insanlığın ibret alması gereken bir olay olarak görülür. Onların acıları, insanın merhamet ve empati duygularının gelişmesine yardımcı olabilir. Bununla birlikte, hayvanların ahiretteki durumu, İslami düşüncede, Allah’ın hikmet ve adaletine teslim edilir. Acıların, İslam’ın temel öğretilerine göre, bir tür sınav ya da insanın manevi gelişimine katkı sağlayan bir tecrübe olarak görülmesi, onların nihai durumlarının adaletle belirleneceği fikrini güçlendirir.
5.3. Ahiret Perspektifi ve Kötülük Problemi
Hayvanların yaşadığı acıların ahirette nasıl değerlendirileceği, aynı zamanda kötülük probleminin çözümüne dair de bir anahtar sunar. İslam’a göre, hayvanlar ahirette, tıpkı insanlar gibi, adaletin tecelli edeceği bir yargı mercii altında değerlendirileceklerdir. Bu durum, hayvanların acılarının bir anlam taşıdığı ve evrendeki her şeyin bir denge içinde var olduğu düşüncesine hizmet eder. Hayvanların acıları, sadece dünyada yaşadıkları için değil, ahirette onlara da uygun bir karşılık verileceği inancı, teodise çerçevesinde önemli bir çözüm önerisidir. İslam’a göre, her canlı, evrendeki adaletin bir parçasıdır ve tüm yaratıkların, ahirette Allah’ın adaleti karşısında hesap verecekleri kabul edilir. Ancak burada önemli olan nokta, hayvanların yaşadığı acıların ve tecrübelerinin, onları cezalandırmak veya ödüllendirmek amacıyla değil, daha geniş bir evrensel hikmetin parçası olarak değerlendirilmesidir. İslam, her varlık için bir adalet sistemi öngörür; bu adalet, yalnızca insanlar için değil, tüm yaratılmışlar için geçerlidir.
5.4. Hayvanların Acıları ve İlahi Adalet
Hayvanların acıları, İslam düşüncesine göre, yalnızca onların kendi varlıklarının bir parçası değil, aynı zamanda insanın manevi gelişimi için önemli bir öğedir. Hayvanların yaşadığı acıların ahirette nasıl bir karşılık bulacağı meselesi, Allah’ın mutlak adaletine ve hikmetine güvenerek, hayvanların da nihayetinde Allah’ın adaletine uygun bir şekilde ödüllendirileceği düşüncesiyle açıklanabilir. Bu bağlamda, hayvanların acıları ve ahiretteki durumu, kötülük problemini daha geniş bir perspektiften ele almayı sağlar ve İslamî teolojinin adalet anlayışının derinliğine işaret eder. Birçok İslam düşünürü, hayvanların acılarının, doğadaki tüm varlıkların Allah’ın iradesiyle yaratıldığını ve bu varlıkların kendi düzeylerinde birer "imtihan" sürecine tabi olduklarını vurgulamaktadır. Hayvanlar, insanlardan farklı olarak bilinçli bir sınavdan geçmeseler de, yaşadıkları acılar, evrensel düzeyde bir düzenin parçası olarak kabul edilebilir. Bu acılar, Tanrı'nın iradesi ve hikmetine uygun şekilde gerçekleşir ve her bir varlık, kendisine verilen roller doğrultusunda yaşar. Hayvanların yaşadığı acı, insanın sorumluluk anlayışını güçlendirir. İnsan, çevresindeki canlıları gözlemleyerek, merhamet, şefkat ve adalet gibi erdemler geliştirebilir. Ayrıca, bu gözlemler insanın özgür iradesini kullanımı ve davranışlarının sonuçlarıyla yüzleşme biçimini şekillendirir. İslam’a göre, hayvanların da birer yaratılmış ümmet olduğu ve onların da Allah’a hesap vereceği gerçeği, insanların merhametli ve adil olmalarını gerektirir.
5.5. Kötülük ve İnsanlık: İmanlı Bir Dünyada Yaşamak
İman, bireyin kötülük karşısındaki varoluşsal tepkisini şekillendirmenin ötesinde, toplumda da kolektif bir sorumluluk anlayışını beraberinde getirir. Kötülük, sadece bireysel bir deneyim değil, toplumsal düzeyde de insanın bir sorumluluğudur. İslam, insanları sadece kendilerini değil, aynı zamanda toplumlarını da iyileştirmeye yönlendirir. İnsanların kötülük ve acılara verdiği tepkiler, sadece kendi manevi gelişimlerini değil, aynı zamanda toplumsal sorumlulukları ve başkalarına karşı duyduğu merhamet duygusunu da besler. İmanlı bir toplumda, kötülüklerin ve acıların karşısında insanın gösterdiği dayanışma, toplumsal adaletin bir yansımasıdır. İslam, insanlar arasındaki ilişkilerde karşılıklı sabır, yardım ve merhamet gibi erdemleri teşvik eder. Böylece, toplumsal kötülükler ve acılar da sadece bireysel bir sorun olmaktan çıkıp, toplumsal bir sorumluluk haline gelir.
Sonuç
Kötülükler ve acılar, insanın varoluşsal yolculuğunda önemli bir yer tutar. Ancak bu kötülükler, iman perspektifinden bakıldığında, insanın manevi gelişimi ve ahlaki olgunlaşması için birer fırsat haline gelir.
Kötülüğe karşı gösterilen her varoluşsal tepki, insanın içsel gücünü ve sabrını artırarak onu daha derin bir iman anlayışına taşır.
Bu tepkiler ve sorumluluklar sadece insan türü içinde kalmayıp; doğaya, canlılara ve evrene karşı insan iradesinin geniş kullanım alanının sınırlarını çizmektedir.
Bu anlamda, kötülükler sadece acı veren deneyimler değil, aynı zamanda imanlı bir bakış açısıyla, insanın Allah’a yaklaşma yolunda birer merdiven ve aklın işlevselliği bağlamında okunması gereken ilahi düzenin bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Haşa, Allah Teala sadist mi, hayvanların parçalanmasına neden izin veriyor?
- Nuh tufanında masumların suçu ne?
- İnanmaya Direnen Birinin Son Soruları
- Çektiğim acıların karşılığını bu dünyada neden göremiyorum?
- İntihar etmek istiyorum, bıktım hayattan?
- İyilik ve kötülük diye iki ilah olduğu düşünülse ne olur?
- Tanrı neden sessiz kalıyor, umursamıyor?
- ŞER
- Bizi bu şekilde tasarlayan Allah ise, kötülüklerin sorumlusu neden Allah değildir?
- Hayvanların acı çekmesinin hikmeti nedir?