Aklın kesin çıkarımların doğru olduğuna dair neden emin olabiliriz?
Değerli kardeşimiz,
İnsanoğlunun tespit ettiği, hatta laboratuvarlarda teyit ettiği konularda dahi aklımızın, ilmimizin kesinlikle doğruyu bulduğuna emin olamayız, olmamalıyız da. Yapmamız gereken, bulduğumuz veriyi o an için doğru kabul edip, "En doğrusunu Allah bilir." demek olacaktır. Bunu dedikten sonra araştırmalarımıza devam etmemiz de gerekir.
Kesin ve kati olduğuna inanılan nice fenni buluşun, gene aynı bilim adamlarınca bir müddet sonra tekzip edildiği çoktur; yakın bir geçmişe kadar atomun parçalanamayacağının söylendiği gibi.
Şimdi bakıyoruz matematikte 2+2=4 diyoruz. Ama yine bakıyoruz ekilen bir mısır tanesi veya kiraz çekirdeği veya buğday tohumu belki yüzlerce, belki binlerce yeni mahsul veriyor. Onu dört işlemle izah edemediğimiz için ona Cenab-ı Hakk’a ait “Bereket” işlemi diyoruz.
Kaldı ki matematik işlemleri ve doğruları kâinatın bu nizamı var olduğu sürece geçerlidir. Kıyamet sonrası ne olacağını bilmemiz, hatta tahmin dahi etmemiz mümkün değildir.
Öte taraftan mesela integral ve türev gibi işlemleri yaparken zaman değerini - ∞ ile + ∞ arasında kabul ediyoruz. Oysa biliyoruz ki kâinat için zamanda ne eksi yönde sonsuzluk ne de artı yönde sonsuzluk var. Kainat Allah’ın “Kün feyekün” emri ile “-t” zamanında var olmuş ve gene Onun emri ile “+t” zamanında da yok olacak. Bu “t” zamanları bizim için gayb, ama Yaratan için belirli olan zamanlardır. Ezeli ve ebedi sonsuzluk yalnız ve yalnız Allah’a aittir.
Şimdi bunlara göre yeniden bir değerlendirme yaparsak belki bilinen birçok formül değişecek…
Tabi bunlara geçmeden olmazsa olmaz “iman” meselesi var. Bir bilim adamı Cenab- Hakk’a, Onun istediği şekilde şeksiz şüphesiz iman ederse çalışmalarını buna baz edebilir ve istinad noktasını “Allah” ve “Onun Kelamı” yapar. Ve bilir ki hatasızlık ve kusursuzluk ancak Ondadır, Onun sonsuz ilmi ve hikmeti ile yaptığı işlerdedir.
Onun beyanı dışında kalan işlerimiz, ve buluşlarımız ve keşiflerimiz, ya hatalı ya da eksik olabilir, kıyamete kadar da hep öyle olacaktır.
Bizim aklımız kıt, nakıs ve kusurludur. Oysa kâinatın yaratıcısı olan Allah, Alîm’dir; Onun ilmi ve aklı sonsuz mutlaktadır. Küçük-büyük hiçbir şey onun ilmi haricinde olamaz. Bizim aklımız ve ilmimiz Alîm olan Allah’a nazaran yok hükmündedir.
Aklımız bize iki şey için verilmiş;
Birincisi; aklımız bize, kainatta hiçbir şeyin, yoktan var olamayacağını, her şeyin muhakkak bir sebebe bağlanması gerektiğini söyler. Ama sebeplerin de kendi kendilerine var olamayacaklarını ve onların da müsebbibü’l-esbab’a, yani bütün sebeplerin yaratıcısına bağlanması gerektiğini söyler.
Bozulmamış, temiz bir kalple de birleşmiş olan aklımız bizi bir yaratıcıya, oradan Onun Allah olduğuna, oradan da İslam’a götürür.
Sonra İslam der ki aklını bundan sonra nefsinin değil, vahyin emrine ver ve senden istenen bütün kulluk vazifelerini harfiyen yerine getir.
Allah’a ve İslam’a ulaşamayan akıl, sütü koyun veriyor zanneder. Oysa o mübarek hayvan sadece bir sebeptir. Dünyanın bütün bilim adamları bir araya gelse, kuru ottan süt, et ve yün imal edemez. Nitekim Kuran buyurmuş:
“Muhakkak ki sizin için, sağmal hayvanlarda da gerçekten bir ibret vardır. Size onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından, içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir süt içiriyoruz.” (Nahl, 16/66)
Bunun dışında, selim kalp ve akıl sahipleri için bu ve buna benzer birçok ayette tefekkür ufkumuzu açacak ve bizi Allah’a ulaştıracak nice sayısız deliller var hikmetli kitabımızda.
İkincisi; bu şekilde vahyin emrine verdiğimiz aklımız ile fenlerde ve sosyal ilimlerde sürekli araştırmacı olmamız için aklımız bize verilmiştir. Bir taraftan Allah’ın isim ve sıfatlarını müşahede edip, imanımızı arttırmak ve insanların iman etmelerine vesile olmak, diğer taraftan da fenni ve sosyal ilimlerde tekâmül ederek yaşadığımız hayatı helal dairede kolaylaştırmak için verilmiş aklımız bize.
Ama olmazsa olmaz ön şart, kavi bir imandır. Bu iman olmadan okyanusta boğuluruz. İman bizim için okyanusta hem yüzmedir, hem motorlu filikadır, hem gps cihazıdır, bizi emin bir sahile, yani Cennete doğru götürür.
İmansız veya bozuk bir imanla okyanusa dalarsak, âdeta bir geminin bizi bulup kurtarmasını beklemek gibi işimiz çok zor olur. Üstelik o geminin gerçekten kurtarıcı mı olduğunu yoksa korsan mı olduğunu da bilemeyiz.
Öte taraftan iman âdeta matematikte kerrat cetveli gibidir; onu ilkokulda öğreniriz, ama üniversitede master dahi yaparken her türlü hesabı ona baz ederiz. Kerrat cetvelini bilmeyen veya yanlış veya eksik bilene türev anlatmanın zorluğu, hatta imkânsızlığı ortadadır.
İşte vahiyden beslenmeyen akıl, kendini hep haklı görür, haçlı seferlerinde dünyanın gördüğü en büyük vahşetleri yapar, engizisyon mahkemelerini kurar, Birinci Cihan Harbini, İkinci Cihan Harbini çıkartır, Uzak Doğu'yu, Güney Amerika’yı, Afrika’yı, Orta Doğu’yu kan ve gözyaşı gölü haline getirir; bıçağı icat eder, ama ekmek kesmek varken, maazallah kafa keser. Çünkü Allah’ı bilmez, haliyle akıbetinden de korkmaz. Ama korkmaması onun korkunç ve ebedi sonunu değiştirmez, keşke bilselerdi!..
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Anlamadığımız şeyler ile imtihan edilmemizin sebepleri nelerdir?
- Sayılar sonsuz tanedir, denmesinden ne anlamalıyız?
- Doğru imana sahip olmanın şartları nelerdir?
- Ebedi cehennem sadistlik olmuyor mu?
- Ibrahim Hakkı Hazretleri hakkında bilgi verir misiniz?
- İbrahim Hakkı Hazretleri hakkında bilgi verir misiniz?
- Allah'ın bir kuluna bu kadar sorun vermesi adaletli midir?
- Fiziksel olmayan tanrı, nasıl karar verir? Bizi neden kendisini anlayabilecek şekilde yaratmamıştır?
- Ontoloji nedir?
- Cennette, eşimi başkası ile paylaşmak zorunda mıyım? Bu durum adaletsizlik olmuş olmaz mı?