Mâide Sûresi, 51. ayette geçen, "Yahudi ve Hristiyanları dost tutmayınız." ayeti nasıl anlaşılmalıdır?

Tarih: 01.02.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Onlarla iktisadî ve sosyal münasebetler içine girmek bu ayetin yasak sahasına girer mi? 

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

İslâmiyet, insanlık için bir saadet ve rahmet vesilesidir. Onun şefkat kanatları ve geniş müsamahası kendisine tâbi olmayanları da kuşatmıştır. Diğer dinlerin mensupları kendi dinlerinde görmedikleri rahat ve refahı İslâm'da bulmuşlar, bir İslam beldesinde hiçbir sıkıntıya maruz kalmadan hayatlarını devam ettirmişlerdir. Müslümanlar da bu husustaki İlâhî emirlere tam olarak riayet etmişler ve en geniş manada tatbik etmişlerdir.

Ankebut Sûresinin 46. âyetinde şöyle buyurulur:

"Kitap ehliyle ancak en güzel bir yoldan mücadele edin; güzellikle, yumuşaklıkla, delil ve ispat yoluyla onlara hakkı anlatın; ancak onlardan zulme sapanlar müstesnadır. Onlara deyin ki: 'Bize indirilene de size indirilene de iman ettik. Bizim İlâhımız da sizin İlâhınız da birdir. Biz ancak ona boyun eğeriz.'"

Bu manayı teyit eden diğer âyet-i kerimenin meâli de şöyledir:

"Sizinle din hususunda savaşmamış ve sizi yurdunuzdan çıkarmamış olanlara iyilik yapmaktan ve adalet etmekten Allah sizi men etmez. Şüphesiz ki, Allah adalet edenleri sever."
"Ancak Allah sizinle din hususunda savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanları dost edinmekten sizi men eder. Kim onları dost edinirse işte onlar zâlimlerin tâ kendisidir."(1)

Meâlini verdiğimiz bu âyetler gibi daha birçok İlâhî emirler ve hadis-i şeriflerle Müslümanların Ehl-i kitapla münasebetlerinin esasları belirtilmiştir. Dinimiz, hiçbir zaman onları "kâfirdir" diye saf dışı bırakıp alakayı kesmemizi emretmemiş, onlarla dünya işlerinde anlaşmalar yapmayı, ortak hareket etmeyi meşru saymıştır.Yahudi ve Hristiyanlarla yapılan bu gibi münasebetler, Kur'an-ı Kerimin, "Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin." hükmüne aykırı değildir. Ayette yasaklanan dostluk, bir inanç olarak Yahudiliği ve Hristiyanlığı benimsemek, o yanlış inançlara dostluk göstermek manasınadır. Bir ehl-i kitabın ilminden, sanatından faydalanmak üzere kendisiyle dostluk kurmak bu yasağa girmez. Bediüzzaman'ın izahiyle mesele şöyledir:

"Her bir Müslümanın her bir sıfatı her zaman Müslüman olması lazım olmadığı gibi, her bir kâfirin dahi bütün sıfat ve sanatları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh Müslüman olan bir sıfatı veya bir sanatı istihsan etmek (hoş karşılamak) iktibas etmek, neden caiz olmasın?"

"Onlarla dost olmamız medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir (güzel görüp almaktır). Ve her saadet-i dünyeviyenin esası olan asâyişi muhafazadır." Çünkü "Daire-i itikatı daire-i muamelata karıştırmaya mecburiyet yoktur."(2) 

Yani inancı beşerî münasebetlere karıştırmaya lüzum ve mecburiyet yoktur.

Bir Müslümanın diğer din mensuplarıyla veya hiçbir inanca sahip olmayan kimselerle inanç bakımından olmasa da bazı durumlarda müşterek hareket etmesi ve birtakım medenî münasebetlerde bulunması mümkündür. Aynı topraklarda veya aynı dünyada yaşayan insanların zaman zaman birbirleriyle bir kısım meselelerde fikir alışverişinde bulunmaları tabiidir. Bu durum milletler arasında olduğu gibi, dar çerçevede fertler arasında da görülmektedir.

Müslümanlarla, aynı memlekette, aynı şehirde yaşayan gayri müslimlere düşman nazarıyla bakılmasına dinimiz müsaade etmemiştir. Dinimiz, Ehl-i kitabın kadınlarıyla evlenmeyi, yemeklerini yemeyi, hastalandıkları zaman ziyaretlerine gidip hâl ve hatırlarını sormayı, komşuluk hukukuna riayet etmeyi bir vazife saymıştır. 

"Zimmiye eziyet edenin ben hasmıyım." 

buyuran Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) Müslümanları, kendi ülkelerinde yaşayan ve kendilerine tecavüz etmeyip zarar vermeyen gayrı müslim vatandaşların haklarını korumayı, onlara sıkıntı vermemeyi emir buyurmuşlardır.

Ehl-i kitabın İslâm topraklarında dinlerini rahatça yaşamalarına müsaade eden ve onlara tam bir ibadet ve inanç hürriyeti veren İslâmiyet, bu müsamahayı çok geniş tutmuştur. Meselâ, bir âyet-i kerimede Ehl-i kitabın yemeklerinin yenilebileceği, kadınlarıyla evlenebileceği hususunda şöyle buyurulur:

"Bugün temiz ve güzel olan şeyler size helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yemekleri size helâl olduğu gibi, sizin yemekleriniz de onlara helâldir. Hür ve iffetli mü'min kadınlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden hür ve iffetli kadınlar, namuslu olmanız, zina etmemeniz, gizli dost tutmamanız ve kendilerine mehirlerini vermeniz şartıyla size helâldir."(3)

Kaynaklar:

1. Mümtehine Sûresi, 8-9.
2. Münazarat, s. 26-27.
3. Mâide Sûresi, 5.

(Mehmet PAKSU)

Cevap 2:

Dış siyaset konusunda Müslümanlar arasında görüş ayrılığı olabiliyor. Bu gayet normaldir. Fikir hürriyeti içerisinde anlayışla karşılanmalıdır. Ama bazen, bu tip tartışmalarda ölçü kaçıyor. Adam, mesela, NATO'yu savunan bir Müslümanı hemen küfre girmekle itham ediyor, tekfire yelteniyor. “Sen bu görüşünle Hristiyanları desteklemiş oldun ve küfre girdin.” diyebiliyor. Bu yanlışını düzeltmeye kalktığınızda, Kur’an-ı Kerim’de, “Yahudileri ve Nasranîleri dost edinmeyin!” buyurulmuyor mu, diye size çıkışıyor.

Bu âyet-i kerimeyi yanlış değerlendirerek Hristiyan âlemiyle yapılan askeri paktlara ve ticarî anlaşmalara karşı çıkan bir takım çevrelere Bediüzzaman Hazretlerinin verdiği cevabın bir bölümü şöyledir:

“Onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyenin esası olan asayişi muhafazadır. İşte şu dostluk, kat’iyyen nehy-i Kur’anîde dâhil değildir.” (bk. Münazarat)

Bu ifadelerde, Hristiyan dünyasında ortaya çıkan teknik gelişmeleri, fennî buluşları almanın, iktibas etmenin bu ayetin yasağına girmediğine işaret edilmekle birlikte, dünya saadetinin esasının asayiş olduğu, asayişi korumak için onlarla anlaşmalar yapmanın da yine bu ayetle yasaklanmış olamayacağı nazara veriliyor.

Konunun devamında, bu ayet-i kerimeyle Yahudileri ve Hristiyanları “Yahudilikleri ve Hristiyanlıkları cihetiyle” sevmenin yasaklanmış olduğuna dikkat çekiliyor. Ve harika bir misal veriliyor:

“Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin.” Yâni, bir Müslüman’ın Ehl-i kitaptan, meselâ Hristiyan bir hanımı olsa, onu hanımı olduğu için sevecek, ama onun Hristiyanlığına muhabbet etmeyecektir.

İşte bu ince ölçüden mahrumiyet bize çok pahalıya mal oluyor...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun