Muhtaç var olduğu sürece fazlada hakkımız yok mu?

Tarih: 16.08.2022 - 08:20 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Muhtaçlar olduğu sürece ihtiyaç fazlasına hakkımız olmadığı şeklinde bazı açıklamalar görüyorum, konuyu detaylı olarak anlayacağım şekilde açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İslam Dini, normal ve meşru ihtiyaçların karşılamaktan aciz olanların nafakasını öncelikle durumu müsait olan yakınlara (erkeklere) yüklüyor. Bir aile ihtiyaçlarını tamamlayınca sıra, muhtaç olan yakınlara yardım etmeye geliyor. Yakınlarda da muhtaç yoksa, komşudan başlayarak halka halka uzanan yardım yükümlüğü, ümmeti ve ümmet coğrafyasını da aşarak bütün dünya insanlarına kadar ulaşıyor.

“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu.”

Bu anlayışa göre dini, dili, rengi ne olursa olsun elinde imkanı olan Müslüman, muhtacın yardımına koşacaktır.

Geçmiş zamanlarda İslam’ın nafaka sisteminden başka İslam toplumundaki zekât uygulaması, hayır kurum ve kuruluşları yardımsever insanlar açlık problemine önemli ölçüde çare olmuşlardır. Günümüzde bu sistemin, uygulama (amel) kusuru yüzünden yetersiz hâle geldiği görülmektedir.

Yapılan araştırmalar ülkemizde zekâtla yükümlü olanların oldukça azının, bu önemli dini vazifeyi yerine getirdiğini göstermektedir.

2015 yılında İSAV’ın yaptığı zekât potansiyeli araştırmasına bir tebliğ sunan Sayın Ahmet Tabakoğlu, potansiyeli ve tam ödeme olsa hasıl edeceği sonucu şöyle ifade ediyor:

“Farzı muhal olarak 2015 yılına ait zekât potansiyelinin (80 milyar TL) sarf yerlerine dağıtılmak üzerine toplandığı düşünüldüğünde, sürekli yoksul bulunan -toplam 12 milyon kişiden 4 kişilik ailelerden meydana gelen- 3 milyon aileye asgari ücret miktarında (1.300) aylık olarak bir dağıtım gerçekleşse, bir yılda 46,8 milyar lira tutacaktır. Geriye kalan sarf yerlerine de potansiyel zekâtın neredeyse yarısı diğer sınıflara kalmaktadır.” (s. 930)

Şu halde ülkemizde zekâtla yükümlü olanların önemli bir kısmı zekât vermiyor, verenlerin bir kısmı da bir çaresini (belki fetvasını) bularak asgarisini ödüyor. Zekâtını tam ödeyenlerin ödemeleri ise yaraya merhem olmuyor.

Şimdi zekâtını hiç ödemeyen, eksik ödeyen ve zekâtını tam ödese bile çevresinde aç ve açıkların bulunduğunu gören ve fakat zekâtını verdiği için başkaca bir sorumluluğunun olmadığı inancı ile rahat eden kimselere Kur'an ne demiş, âlimler nasıl yorumlar yapmışlar; buna bakalım:

"Ey iman edenler! Bilin ki Yahudi din bilginlerinin ve Hristiyan din adamlarının birçoğu, halkın mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar. Altın gümüş biriktirip Allah yolunda harcamayanları elem veren bir azapla müjdele! O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınları, böğürleri ve sırtları dağlanacak: İşte yalnız kendiniz için toplayıp sakladıklarınız; tadın şimdi biriktirip sakladıklarınızı!" (Tevbe, 9/34-35).

Bu ayetleri genişçe açıklayan Kurtubî’nin Tefsirinden bir özet yapalım:

“Altın ve gümüş biriktirmekten (kenz) maksat, her çeşit serveti biriktirmektir. Biriken servetin zekâtını tam olarak vermeyenler bu ayetin ifade ettiği elim azaba dûçâr olacaklardır.

Sahabeden Ebu Zer, kişinin şahsi-ailevi ihtiyacı dışında serveti olamayacağı, olursa ahirette cezası ağır olan “serveti biriktirenler” kısmına gireceği yorumunu yapmıştır. Kurtubî bu yorumu “olağan dışı hallerde yoksulluğun, açlık ve zaruri ihtiyaçların yaygın hale geldiği zamanlara” ait olarak sınırlamıştır.” (Tefsir, ilgili ayetin tefsiri)

Bugün dünyadaki açlık ve ülkemizdeki yoksulluk rakamları göz önüne alındığında “olağan dışı…” halleri yaşadığımızda şüphe yoktur.

- Servetin zekâtı tam olarak verilse dahi, hâlâ ihtiyaç sahipleri var ise servet sahiplerinin sorumluluğu nedir?

Bizim de anlayışlarına katıldığımız bir kısım âlimlere göre aç ve açık kalmayıncaya kadar kırkta bire ek olarak servetten sarf edilecektir.

Sorumluluk duygusuna sahip bir kısım servet sahipleri bunu yapar, diğerleri yapmaz ise veren zenginler de yoksul hale gelirler ve maksat hasıl olmaz. Takva sahibi zenginlerin yapacağı şey, zekâtı tam vermek, bundan sonra da ihtiyaç devam ettiği sürece -iş, üretim, sosyoekonomik ihtiyaçların gerektirdiği kadar serveti muhafaza edip geri kalanı- vermeye devam etmektir.

Şu halde hem devletin hem sivil toplumun zekât potansiyelinin azamisinin ödenmesini sağlamak üzere organize çalışmaları gerekmektedir. Devlet laik olduğu için bunu yapamıyorsa, mevzuatına göre yoksulluğa çare olarak kendine düşeni tam yapmalı, geriye kalanı da sivil toplum üstlenmelidir.

Biraz da zekâttan söz edelim:

Milyarlarca liralık serveti olan iş adamlarının zekât veren kısmına şunu hatırlatmak isteriz:

Bu iş ve ticaret adamlarının borcu ve alacağı hiç bitmez. Eğer borcu matrahtan düşerlerse ya hiç zekât vermezler veya devede kulak verirler.

Alacağın ve borcun zekâtı konusunda nas (ayet ve hadis) yoktur.

Fıkıh âlimlerinin yorumları ve görüşleri vardır, onlar da ittifak etmiş değildirler.

En doğru olanı şu kuralı uygulamaktır:

Para ve zekâtlık servet, kimin mülkiyetinde ve elinin altında, tasarrufuna açık ise zekâtını o verir.

Borcun mu var, ödemediğin sürece o senin mülkiyetinde, ondan sen yararlanıyorsun, zekâtını da vereceksin. Alacağın mı var, o da kimde ise onun mülkiyetinde, o yararlanıyor, zekâtını o verecek.

Ticari sermaye -para olsun mal olsun- hicri yıl doldukça, mevcudun zekâtı yüzde iki buçuk olarak verilecektir.

Fabrikanız var veya gelir getiren akar vb.’niz var ise, bunların gelirlerinin zekâtı, zirai ürünlerin zekâtı gibidir, öşürdür; brütün yüzde beşidir. Kural olarak bu gelirlerde yıllanma şartı yoktur. Üretim alınınca zekâtı borç olur. Zekâtı yılda bir kere ödenecekse hesap da buna göre yapılır; yani yıl boyunca yapılan üretimin toplamının yüzde beşi zekât olarak verilecektir.

"Mal sahibi mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan."

Cemiyet hayatında oyalanmanın bir kısmı zaruridir, ama servetin borcu ödenmezse başa bela olmuş demektir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun