Mekruh olan bir namazı iade etmek şart mıdır?

Tarih: 30.05.2021 - 12:43 | Güncelleme:

Soru Detayı

1) Herhangi bir mekruh sebebi ile mekruh olan namaz örneğin resim heykel bulunan yerde namaz kılmak mekruh oluyor, bu ve bunun gibi mekruh sebeplerden dolayı namazı iade etmek şart mıdır?
2) Hanefi mezhebine göre iadesi vaciptir deniliyor vacip terimini biraz açabilir misiniz?
3) Resim, heykel vb. namaz kılınma durumunda sağda, solda ve arkada olması mekruhluk seviyesini azaltıyor yine de iade etmek vacip midir?
4) Mekruh, namazı ve diğer ibadetleri nasıl etkiler. Bu konuda bilgi almak istedim.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

1. Şart ve rükünleri yerine getirilerek usulüne uygun kılınan namazlar geçerlidir.

Rükün ve şartların eksikliği dışında ayrıca kaçınılması, yapılmaması gereken bazı durum ve davranışlar vardır ki, bunların hepsine birden "müfsidat-ı salat" (namazı bozan şeyler) denir.

Bir namazın geçerli olmaması için rükün ve şartlarının yerine getirilmemesi veya namazı bozan durumlardan birinin meydana gelmesi gerekir.

Namaz kılarken mekruh bir fiil işlemek ise bu hususlar arasında yer almaz.

Dolayısıyla mekruh bir fiil işlendiğinde namazı bozmaz ve tekrar iade edilmesi gerekmez. Ancak bu tarz fiillerden kaçınmak gerekir.

2. Namazın vaciplerinden birini, mesela Fatiha suresini okumayı kasten, yani bilerek ve isteyerek terketmek tahrîmen mekruhtur. Bir vacibin kasden terkedilmesi sebebiyle tahrimen mekruh olan bu namaz, esas itibariyle sahih, yani geçerli olup kişiden namaz borcunu düşürür ise de iade edilmesi yani yeniden kılınması vaciptir.

Vacibin Hükmü

Yapılması kesin olarak gereklidir. Terk eden, farzı terkedenin cezasından daha az bir cezayı hak etmiş olur. Vacib olduğunu inkar edenin küfrüne hüküm verilmez. Sapıklıkta kalır. Mesela; namazın vaciplerinden birisini bilerek terketmek tahrimen mekruhtur. Yanlışlıkla terketme veya geciktirme halinde ise, sehiv secdesi gerekir. Farzın terkinde ise namaz bozulur. Namazda rükuyu terketmek gibi. (Tehânevî, Keşşâf, 2/1126; el-Meydânî, el-Lübab, 1/6)

3. Tapınma ve tazim amacı güdülmeyen ve umumi adaba aykırı olmayan canlı varlıkların resim veya figürlerinin namaz kılanın görüş alanında bulunması mekruh kabul edilmiştir. Bu ortamda namaz kılınmaması gerekir. Ancak kılınırsa namazı iade etmek gerekmez. Resimlerin tam cephede olması ya da yanda olması hükmü değiştirmez.

4. Her ibadetin kendine has rükün ve şartları vardır. Bunlar yerine getirilerek yapılan ibadetler geçerlidir. Mekruh olan davranışların sonuçlarını ise ibadetlerin geçerli olup olmamasından bağımsız olarak değerlendirmek gerekir.

Tahrimen Mekruh

Tahrimen Mekruh, şarinin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği bir fiil olmakla birlikte, bu talep haber-i vâhid gibi zannî bir delil ile sabit olmuştur. Bu tür mekruh harama yakın olup, vacibin karşıtıdır. İki kişi arasında yapılan bir akdi bozmak üzere yeni bir fiyat teklif etmek, başkasının evlenme teklifinde bulunduğu kadına evlenme teklifinde bulunmak gibi. Vaciplerin terkedilmesi de mekruhtur.

Bu nevi mekruhun hükmü, haram bir fiili işleyenin hükmü gibidir, yani cezayı gerektirir. Ancak haramdan farkı, bunu inkâr eden kişi kâfir olmaz.

Fakihlerin çoğunluğu haramı, tahrimen mekruhu da kapsayacak şekilde tanımlar. Onlara göre haram "şarinin yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda katî veya zannî bir delil ile istediği fiildir.”

Şu halde Hanefîlerin tahrîmen mekruh olarak değerlendirdikleri fiillere, diğer mezhep fakihleri haram demektedirler. Hanefîler'den İmam Muhammed de tahrîmen mekruhu haram olarak nitelendirmekle birlikte, zannî delil ile sabit olduğundan onu inkâr edenin küfrüne hükmedilemeyeceği kanaatindedir.

Tenzihen Mekruh

Tenzîhen Mekruh, “şarinin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiildir.”

Bu tanım, cumhûr-ı fukahânın mekruh tanımına uygundur.

Tenzîhen mekruh, helâle yakın olup, mendubun karşıtıdır. İkindi namazından sonra, Güneş'in batmasından az önce nafile namaz kılmak, soğan, sarımsak yiyerek camiye gitmek, abdest alırken suyu israf etmek gibi fiiller bu kısma örnek verilebilir.

Bu nevi mekruhun hükmü, herhangi bir cezayı ve kınanmayı gerektirmemesidir. Ancak tenzîhen mekruh hükmündeki fiili istemek, üstün ve faziletli olan davranış tarzının terkedilmesi demektir.

Dinî literatürde yer alan ve özellikle ibadetler alanında sıklıkla söz konusu edilen mekruhlar -mendublarda olduğu gibi- mükellefleri dinî hayata, haramdan, kötü ve çirkin işlerden uzak durmaya hazırlayıcı, dinî vecîbelerin daha anlamlı ve verimli şekilde ifa edilmesini destekleyici bir işlev taşır.

Aynı şekilde mekruhlardan kaçınma, Hz. Peygamber'in (asm) önerilerini, güzel ahlâk ve yaşayışını, İslâm toplumlarının ortak kültürünü, tecrübe birikimini ve ahlâkî değerlerini iyi izleyebilmek açısından da son derece önemlidir.

Hanefî mezhebinde teklifî hükmün kapsam ve tasnifi, diğer mezheplerin konu ile ilgili görüşlerinden farklı olarak, delillerin sübût ve delâlet açısından katî-zannî ayrımı ekseninde değerlendirilmesiyle ilişkilidir.

Diğer fıkıh mezheplerinde, hükümlerin dayanağı olan delillerin kesinlik açısından herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmadığı; farz-vacip, haram-tahrîmen mekruh gibi bir ayrım bulunmadığı gözlemlenmektedir.

Hanefî mezhebi dışında yer alan fıkıh uleması, teklîfî hükümleri delillerin hükme delâleti açısından ele alarak, fiilin gerçekleştirilmesi ve uzak durulmasına ilişkin talebin kesinlik ifade edip etmemesine ya da bağlayıcı olup olmamasına göre tasnif etmektedirler.

Buna göre teklîfî hükümler vacip, mendup, haram, mekruh ve mübah olmak üzere beş kısımdan müteşekkildir.

Hanefî uleması ise, hükümleri aynı zamanda ifade ettiği bilgi değeri açısından da ele almaktadırlar. Bu nedenle, Hanefî mezhebinde teklîfî hükümler; farz, vacip, haram, tahrîmen mekruh, tenzîhen mekruh, mendup, mübah olmak üzere yedi kısımda ele alınmaktadır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun