Kur’an, Müslümanları düşünmeye, ibret almaya ve akıl yürütmeye nasıl teşvik etmektedir?
Değerli kardeşimiz,
Müslümanları ilme teşvik eden unsurlardan biri bazı Kur'an ayetlerinin “başlarında ve âhirlerinde beşerî aklına havale eden” açık ve net ifadeler, daha doğrusu emirlerdir:
"Aklına bak"; "Fikrine, kalbine müracaat et, meşveret et, onunla görüş ki, bu hakikati bilesin" diyor.
"Neden bakmıyorsunuz? İbret almıyorsunuz? Bakınız ki, hakikati bilesiniz." "Biliniz" ve "Bil" hakikatine dikkat et.
"Acaba neden beşer bilemiyorlar, cehl-i mürekkebe düşüyorlar? Neden taakkul etmiyorlar, divaneliğe düşerler? Neden bakmıyorlar, hakkı görmeye kör olmuşlar? Neden insan sergüzeşt-i hayatında, hâdisat-ı âlemden tahattur ve tefekkür etmiyor ki, istikamet yolunu bulsun.
Neden tefekkür ve tedebbür ve aklen muhakeme etmiyorlar, dalalete düşüyorlar. Ey insanlar ibret alınız! Geçmiş kurûnlardan ibret alıp gelecek manevî belalardan kurtulmağa çalışınız!"
manasında gelen âyetlerin bu cümlelerine kıyasen çok âyetlerde beşerî aklına, fikriyle meşverete havale ediyor (Nursi,B.S. Hutbe-i Şamiye, Sözler Neşriyat, İstanbul, 2012, s. 23.).
Nursi’ye göre bilginin kaynağı kâinatın yapısındaki düzen ve intizamdır. Bu nedenle kâinatı bir kitaba benzetir ve bu metaforu sıklıkla kullanır. Ona göre kâinat büyük bir kitap olup “akl-ı beşer, hakikî fenn-i hikmet kütüphanesini ondan aldı ve ona göre yazdı.” (Nursi, B. S. Mektubat, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları-605.3. Baskı, Ankara, 2016, s. 296.).
Hz. Âdem’in en büyük mu’cizesi “tâlîm-i esmâ”, eşyanın isimlerinin öğretilmesidir. Hz. Âdem için bir mu’cize olan bu nitelik, onun evlatlarına “istidat” ve “imkân” olarak verilmiştir.
1914-16 yıllarında yazdığı tefsirinde Kur'an'da Peygamberler’in mu'cizelerinin zikredilmesinde bile, bunların benzerlerinin yapılması ve ortaya konması için insanları ve özellikle bilim adamlarına teşvik vardır. Buradaki teşvikin mahiyetini araştıran sosyologlar bunun farklı kategorilerini ortaya koymuşlardır [Evans, J. H.- Evans, M. S. (2008). “Religion and Science: Beyond the Epistemological Conflict Narrative” Annual Review of Sociology, Vol. 34, ss. 87-105.]. Bu mu'cizeler insanların ulaşabileceği nihai hedefleri gösterdiğinden bilim adamlarına büyük bir teşvik ve motivasyon sağlamaktadır (Nursi, Sözler. Türkiye Diyanet Vakfı Yayını-600, 3. Bskı, Ankara, 2016, s. 299; 655-662 vd.).
“İşte, Kur'ân-ı Hakîm, enbiyaları, insanın cemaatlerine terakkiyât-ı mâneviye cihetinde birer pişdar ve imam gönderdiği gibi, yine insanların terakkiyât-ı maddiye suretinde dahi, o enbiyanın herbirisinin eline bazı harikalar verip yine o insanlara birer ustabaşı ve üstad etmiştir; onlara mutlak olarak ittibâa emrediyor."
"İşte, enbiyaların mânevî kemâlâtını bahsetmekle insanları onlardan istifadeye teşvik ettiği gibi, mucizatlarından bahis dahi, onların nazirelerine yetişmeye ve taklitlerini yapmaya bir teşviki işmam ediyor. Hattâ denilebilir ki, mânevî kemâlât gibi, maddî kemâlâtı ve harikaları dahi, en evvel mu'cize eli nev-i beşere hediye etmiştir. İşte, Hazret-i Nuh'un (aleyhisselâm) bir mu’cizesi olan sefine ve Hazret-i Yusuf'un (aleyhisselâm) bir mu’cizesi olan saati, en evvel beşere hediye eden, dest-i mu’cizedir. Bu hakikate lâtif bir işarettir ki, san'atkârların ekseri, her bir san'atta birer peygamberi pîr ittihaz ediyor. Meselâ gemiciler Hazret-i Nuh'u (aleyhisselâm), saatçiler Hazret-i Yusuf'u (aleyhisselâm), terziler Hazret-i İdris'i (aleyhisselâm).” (Nursi, B.S. Sözler. s. 301.)
Peygamber mu’cizeleri ile insanlığı ilme ve çalışmaya teşvik eden bir dinin ilimle çatıştığı düşünülebilir mi? İslâm dininin bilimle çatıştığı iddiası, dinsizliği yaymak için uydurulmuş bir progandadır.
İlimlerin Efendisi, Mürşidi; Hakiki İlimlerin Reis ve Pederidir olan İslâmiyet, insanlığı ilmin nihayi hudutlarını hedef gösterip ilmi çalışmaları ayet ve hadislerde teşvik edip dururken, ilme ve fenne karşı olduğu söylenebilir mi?
“Meselâ, Hazret-i Süleyman Aleyhisselâmın bir mu’cizesi olarak teshir-i havayı beyan eden Sebe Suresi 12. âyeti, “Hazret-i Süleyman, bir günde havada tayeran ile iki aylık bir mesafeyi kat etmiştir” der. İşte, bunda işaret ediyor ki: Beşere yol açıktır ki, havada böyle bir mesafeyi kat etsin. Öyleyse, ey beşer! Madem sana yol açıktır; bu mertebeye yetiş ve yanaş.
"Cenâb-ı Hak, şu âyetin lisanıyla mânen diyor: Ey insan! Bir abdim hevâ-i nefsini terk ettiği için havaya bindirdim. Siz de nefsin tembelliğini bırakıp bazı kavânîn-i âdetimden güzelce istifade etseniz, siz de binebilirsiniz." (Nursi, B. S. Sözler, s. 301-302.)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Her fen Allah’ın bir ismine mi dayanıyor?
- "Bana iman eden ve beni tanıyan Ali ibn Ebu Talib’in velayetini tanısın. Onu kendine veli tanıyan beni kendine veli tanımıştır ve beni tanıyan Allah’ı da tanımıştır." anlamındaki hadisi açıklar mısınız?
- Sümerler bir anda nasıl gelişti?
- "Müslüman İseviler" ve "Ahir zamanda Hristiyanlığın İslam'la birleşmesi ve omuz omuza gelmesi" ifadeleri ne demektir, nasıl anlaşılmalıdır?
- 313 resul mü var?
- Hz. Süleyman’ın emrine verilen rüzgar neden farklıdır?
- Allah neden Hz. İsa'yı değil de ona benzeyen birinin öldürülmesini uygun gördü?
- Hz. İsa gelecek mi, yoksa geldi de biz mi görmüyoruz?
- Abdulkadir Geylani, Allah'ın izniyle ölüyü diriltmiş midir?
- Kur'an, Hz. İsa'nın mu'cizesinden bize, ölüme çare olduğu dersini mi vermektedir?