Kıyamet günü yalan söyleyenler olmayacaksa, Enam suresi 24. ayete göre yalancıların durumu nasıl açıklanabilir?

Tarih: 24.09.2013 - 12:44 | Güncelleme:

Soru Detayı

"Bu, konuşamayacakları gündür. Onlara izin de verilmez, özür getiremezler."(Mürselat, 77/35-36)

"Sonunda onların manevraları, 'Rabbimiz Allah’a andolsun ki biz (O’na) ortak koşanlar değildik.' demelerinden başka bir şey olmayacaktır. Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve iftira edip durdukları şeyler (uydurma ilâhları) onları nasıl yüzüstü bırakıp kayboluverdi?"(Enam, 6/24)

"Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir. Ayetleri birlikte düşündüğümüzde kafirler konuşamazlar sadece izin verildiğinde konuşurlar. Ama doğru söylerler."(Nebe, 78/38)

- Enam suresi 24. ayete göre yalan söylemeleri nasıl açıklanabilir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Önce tertip sırasına göre ilgili ayetlerin mealini görelim:

“Gün gelecek, hepsini bir yere toplayıp sonra o müşriklere: ‘Nerede Allah’ın ortağı olduğunu iddia ettiğiniz tanrılarınız?’ diye soracağız. Sonra onların son manevraları (şiddetle bağlandıkları şirk hakkındaki son sözleri), ‘Rabbimiz Allah’a yemin ederiz ki, biz müşrik değildik!’ demekten ibaret olacaktır.” (Enam, 6/22-24)

“İşte bak, nasıl da kendi vicdanlarına karşı yalan söylediler! Uydurdukları o tanrılar da kendilerinden uzaklaşıp ortada görünmez oldular. Bugün, kâfirlerin konuşamayacakları bir gündür. Kendilerine konuşma izni verilmez ki özür dilesinler.” (Mürselat, 77/35-36)

“O gün Rûh ve melekler saf saf sıralanır. Rahman’ın izin verdiklerinin dışında, asla konuşmazlar. Konuşan da yerli yerinde söz söyler.” (Nebe’, 78/38)

- “Bugün, kâfirlerin konuşamayacakları bir gündür.” mealindeki ayet ve benzerlerinde yer alan “kıyamet günü kâfirlerin konuşmayacakları ve kendilerine konuşma izni verilmez ki özür dilesinler” konusunda alimlerin farklı yorumları vardır:

a) Ayetin bu ifadesinden maksat; kâfirlerin, kendilerini haklı çıkaracak bir delil ve burhana dayanarak, tutarlı, tatmin edici bir şekilde konuşma imkânına sahip olmamalarıdır. Delilsiz, tutarsız, yersiz konuşmak ise “ke en lem yekün” hükmündedir / hiç olmamış gibidir. Ayette bu değersiz konuşmalara işaret edilmek üzere “konuşmazlar” diye ifade edilmiştir.

b) Bundan maksat, belli bir zaman dilimidir. Kâfirler o zaman diliminde konuşamazlar ve onlara bu izin verilmez. Yani burada “gün” kelimesi, günün tamamı için değil, belli bir vakit için kullanılmıştır. Nitekim “Filan adam evinize geldiği gün ben de gelirim.” dediğimizde, bununla günün tamamını değil, belli bir vakti kastetmiş oluruz. Çünkü kişinin geliş vakti bir günü değil, kısa bir vakti kapsar. Demek ki kıyamet gününde öyle bir zaman dilimi var ki, orada hiç bir kâfir konuşamaz..

c) Ayette meal olarak yer alan “konuşmazlar” ifadesi, mutlaktır. Mutlak bir ifadenin kapsamına, bütün zamanlar yanında bazı zamanlar, bütün sözler yanında bazı sözler de girer. Demek ki, kâfirlerin kıyamet gününde bazı vakitlerde bazı sözleri söylemeleri, diğer bazı zaman diliminde diğer bazı sözleri konuşamamalarına aykırı değildir.

Buna göre, ayetten maksat, “belli vakitlerde kâfirlere tehdit soruları sorulduğunda, onlar buna cevap veremezler, ağızlarını açamazlar” demektir.

d) Mürselat suresinin 29-34. ayetlerinde zebanilarin kâfirleri cehenneme sürükleyeceklerinden söz edilmiştir. Konumuz olan 35-36. ayetlerde de onların konuşamayacaklarına yer verilmiştir. Ayetlerin bu bağlamına göre, “kâfirlerin konuşmamaları”, onların  zebaniler tarafından cehenneme sürüklendikleri vakte mahsustur. O anda artık dilleri lal kesilir, konuşamazlar. (krş. Taberi, Razî, Kurtubi, Mürselat, 35-36. ayetin tefsiri)

- Rivayete göre, Abdullah b. Abbas bu konudaki bir soruya cevap verirken:

“Rabbinin yanında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir.” (Hac, 22/47) mealindeki ayeti okumuş ve

“Böyle upuzun bir günde, kâfirler bazı vakitlerde konuşur bazı vakitlerde konuşamazlar. Ayetleri buna göre yorumlamak gerekir.” demiştir. (bk. Kurtubî, a.y.)

- İbn Kesir de “Arasat meydanın bulunduğu zaman uzuncadır ve değişik halleri barındırmaktadır. Allah, Kur’an’da bazen bir halden, bazen diğer hallerden söz eder.” diyerek konuyu açıklamıştır. (bk. İbn Kesir, ilgili ayetlerin tefsiri).

- Bununla beraber, aslında ayette kâfirlerin konuşmamalarından ziyade, “kendilerine gerçek bir özür getirecek bir konuşma yapamayacaklarına” vurgu yapılmıştır. “Bu, konuşamayacakları gündür.” mealindeki ayetin ardından “Kendilerine izin de verilmez ki özür dilesinler.” mealindeki ayetin gelmesi, işin aslının özür beyanı etrafında şekillendiğini göstermektedir. (bk. İbn Aşur, ilgili ayetlerin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun