Ruh başka bedene geçer mi?

Sesli dinle

Serap… Sınıf arkadaşım… İspritizma dalgasına kaptırdı kendini… İşi gücü yoga, meditasyon falan.

Reenkarnasyona inanıyor. “Ruhum başka bir bedene geçecek.” diyor. Her bir araya gelişimizde bu konuları açıyor.

Nereden çıktı bu düşünce? Eskiden de var mıydı? Ne demeliyim arkadaşıma?

Firavunlar, devasa piramitler yaptırır, sonra da güvendikleri adamlarına talimat verirlermiş. Bu talimat üzerine, öldüğü zaman cesetleri mumyalanır, elmasları, altınları ve değerli ev eşyalarıyla birlikte piramidin en gizli yerine gömülürmüş.

Peki, niçin böyle yaparlarmış bilir misin? 

Meğer onlar reenkarnasyona inanırlarmış. Bu inanca göre, bedeni terk eden ruh başka bir bedene girebilirmiş. Bu beden bir bitkiye ya da hayvana da ait olabilirmiş.

Bu minval üzere epeyce gezip dolaştıktan sonra eski cesedini bulurmuş.

İşte bu noktada bir tedbir almak gerekiyormuş: Cesetleri koruma altına almak. Öyle ya, ruh çürümüş cesedi ne yapsın!

Firavunlar, o zamanın “bilimsel gerçekleri ışığında” düşünmüş, çareyi cesetleri mumyalatmakta bulmuşlar.  

“Biraz pörsümüş de olsa beden bedendir, hiç yoktan iyidir.” demişler. Ceset mumyalatma işi başlı başına bir “bilim ve sanat dalı” hâline gelmiş.

İlahlık taslayan firavunlar yeniden dirildikleri zaman fakir, parasız ve eşyasız mı kalsınlar?

Hayır!

İşte, kıymetli eşyalarla gömülmelerinin sebebi buymuş, yani fakirlik korkusu. Gezgin ruhları bedenlerini bulunca servetleri hazır olmalıymış.

Batı âleminden alınan terimlerle allanıp pullanarak çağdaşlık maskesi altında ortaya konan “reenkarnasyon” safsatasının tarihi budur işte!

Fakat çağdaş firavunlar cesetlerini mumyalatıp dolarları ve markalı eşyalarıyla birlikte gömmeyi akıl edemiyorlar.

Belki de daha iyi bir yol bulmuşlardır da “meslek sırrı” diye kimseye söylemiyorlar!

Benden söylemesi, bundan sonra günlük hayatında daha dikkatli davran.

Mesela, bahçendeki kavak ağacını küçümseyip de bir “günaydın” bile demeden yanından geçip gitme, içinde bir şövalye olabilir!

Kestiğin dananın Shakespeare olmadığını nereden biliyorsun?

Ya kapının önünde havlayan köpek Voltaire'se?

Belki de evinizin sundurmasına tüneyen karga Kafka'dır.

Bir salatalığı ısırırken Jean-Jacques Rousseau’nun boynunu koparıyor olabilirsin.

Sen ne dersin bilmem ama, bence Lenin bir yılan olmuştur, Darwin de bir maymun.

Hemen her asırda beş on tane bulunan ve büyük makamları işgal ettikleri için, düşünülünce derhal hatıra geliveren tiranları göz önüne getir. Hepsinde birer firavun edası yok mu?

Bu kişiler zamanımızda daha çok görüldü ve görülüyor. Bana öyle geliyor ki, eski çağlarda ölen firavunların ruhları cesetlerine dönmeye başladılar bile!

Belki de sen dünyadaki tüm insanların ruhlu olduklarını sanıyorsundur. İşte büyük bir yanılgı daha!

Reenkarnasyon inancına göre günümüzde milyarlarca insan pekâlâ ruhsuz da yaşayabilir!

Düşünsene… Bir zamanlar dünyada insan nüfusu gayet azdı. Zaman ilerledi, nüfus da yedi milyarı aştı.

Eğer ruhlar bedenden bedene geçerek zamanda yolculuk yapıyorlarsa, bugün milyarlarca insan ruhsuz olmalı. 

Mevzu derin… Reenkarnasyonu düşününce insanın zihnine bir sürü soru üşüşüyor.

- Mesela, ruhlar bedenlerinden ayrıldıkları zaman şuurlu mu oluyorlar, şuursuz mu?

- Şuursuz iseler, ikinci bedenlerini nasıl buluyor da giriyorlar?

- Şuurluysalar niçin bir bitkinin, hayvanın veya fakirin bedenine girsinler? 

- Hepsi zengin aile bebelerinin bedenlerine girmek istiyorlar da önce davranan mı kazanıyor?

Kura çekiyor olmasınlar!

Belki de onları sıraya koyan bir büyük biraderleri var, liste elinde sevkiyat yapıyor!

Bedenlerinden ayrıldıkları zaman annelere beden siparişi mi veriyorlar acaba?

Görüyorsun ya, reenkarnasyon meselesi enteresan bir fantezi. Canın sıkılır da kendini oyalamak istersen, çevrendeki insanların öldükten sonra hangi hayvanın bedenine yakışacağını düşünerek saatler geçirebilirsin.

Hayvanları incelemek suretiyle de içlerindeki ruhun ne tip bir şahsa ait olduğunu tahmin etmeye çalışarak eğlenmen mümkün.

Fakat ilgin bu noktada kalmaz da ciddi boyutlara ulaşırsa, tehlike çanları çalmaya başlar.

Çünkü bu kanaati yaymaya çalışanların kitapları İslam inancına aykırı fikirlerle dolu. 

Özellikle kabir âlemi, ahiret, cennet ve cehennem konusunda hem kendileri sapıtıyor hem de safdilleri saptırıyorlar.

Hem kıyamete, mahşere, ahirete iman edemeyip hem de ölümden ödü kopan zavallılara teselli ninnileri söylüyorlar.

Kimi insanların bu safsataya inanmalarının sebebi budur işte.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun