Köstebeklerin, mağara gibi karanlık yerde yaşayan bazı balık türlerinin gözlerinin köreldiğinden hatta gözlerin kaybolmasına rağmen göz yuvalarının kalıntılarının halen mevcut olduğundan bahsediliyor.

Değerli Kardeşimiz

Göz, canlılarda görme işini yerine getirmek için verilmiştir. Görme olayının meydana gelebilmesi için, göz mevcut olmalıdır. Ancak bu yeterli değildir. Gözün görebilmesi için sistemin sağlıklı işlemesi gerekir. Nitekim ama kimselerin gözleri mevcut olmakla beraber, o göz görme işlemini sağlıklı bir şekilde yerine getirmekten uzaktır. Hatta normal gören bir kimsenin, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı gibi sebeplerden dolayı, gözdeki kan damarları ve sinirler normal işlevini kaybeder ve o gözde artık göreme fiili meydana gelmez.
Kısaca söylemek gerekirse, görme fiili, bütün sistemin mükemmel olmasıyla ancak gerçekleşir. Sistemde herhangi bir noksanlık, görmeye engel olur.

Canlıyı yaratan Allah, o canlıya gözü ve görme fiilini de vermiştir. Yarasa ve köstebek gibi bazı canlılarda ise, görme olayı yoktur. Onlarda göz yerine başka duygular gelişmiştir.
Allah bu canlılara gözü ve görmeyi niçin vermemiştir? Bunun pek çok sebepleri olabilir. Biz bilimsel çalışmalarla görmeyen bu canlıların, görme ihtiyaçlarını nasıl ve hangi organlarla giderdiklerini anlamaya çalışırız. Gözün olmayışının o canlıya kazandırdığı veya kaybettirdiklerini öğrenmek isteriz.

Sorunun ikinci şıkkı: “Kullanılan organlar gelişir. Kullanılmayanlar körelip kaybolur” sözüdür. Böyle bir sözü söyleyen kimse, biyolojiyi bilmiyor demektir. Bu ifade 1809 yılında Lamarck tarafından kullanılmıştır. Bunun meşhur misali, zürafaların boynunun önceden küçük olduğu, besin için boyunlarını uzattıklarından zamanla boyunlarının uzamış olduğu hikâyesidir. Hikâye diyorum. Çünkü bir canlıda meydana gelebilecek değişiklik soma hücreleri dediğimiz vücut hücrelerinde ise, yavrularına geçmez. Mesela, bir kimsenin parmağı kopsa, ya da kolu bir sebepten dolayı kullanılmasa, hatta kesilse, bu değişiklik yavrularına geçmez. Aynı şekilde, bir canlı gözünü kullanmasa, ya da gözü bir şekilde iş göremez hale gelse, böyle bir değişiklik yavrularına geçmez. Değişiklik üreme hücrelerinde ve dolayısıyla genlerde olursa yavrularına geçer. Bu bakımdan, yaklaşık yüz yıl önce, canlıların genetik yapısı tam bilinemediğinden, vücut hücrelerinde meydana gelebilecek bir değişikliğin yavrularına geçtiğine hükmedilmişti. Ama günümüzde bunların bilimsel bir değeri yoktur.
Okuyucu, “Yoksa bu tür canlılar yok da biz mi kandırılıyoruz” diyor. Bu konuda kandırılıp kandırılmadığınıza siz kendiniz karar verin.

Yarasada veya köstebekte görme olayının olmamasını evrimle ilişkilendirmek, işin kolayına kaçmaktır. Bunun sebep ve sonuçlarını arama ve inceleme gibi bilimsel çalışmaları bir tarafa bırakarak işi hemen evrime yüklemek, materyalist düşünce ve pozitivist felsefeyle olayları yorumlamaktan kaynaklanmaktadır. Böyle bir düşüncenin bilimsel bilgiyle hiçbir ilgisi yoktur.
Evrimi siz nasıl bir şey zannediyorsunuz ki, bir canlıda gözün olması veya olmamasıyla onun varlığına hükmediyorsunuz? Ve diyorsunuz ki, “Madem gözün yapısı böyleyse, o halde evrim vardır.”
Evrimin çok değişik manaları var. Canlı ve cansız âlemde görünen bir takım değişiklik ve farklılaşmalar manasında kullanılıyorsa, böyle değişiklik her an kâinatta cereyan ediyor. Ama Allah’ın tasarruf ve kontrolünde olmak şartıyla.

Şayet bir türden bir başka türün tesadüfen bir yaratıcı olmadan meydana geldiğini kabul manasında evrimi kullanıyorsanız, böyle bir yaklaşım bilimsel bir bilgi değil, materyalist bir inanç şeklidir. Âlemde atomdan galaksilere kadar her şey Allah’ın emir ve iradesi altındadır. Hiçbir şey başıboş değildir.

Köstebeğin veya yarasanın görmemesini şu veya bu sebebe bağlamak bir kimsenin imanını tehlikeye sokmaz. Allah her şeyi bir sebebe bağlıyor. Elmayı ağaçtan, kuzuyu koyundan alıyoruz. Kuzuyu da elmayı da yaratan Allah’tır. Ama O, meyveye ağacı, kuzuya da koyunu sebep yapmıştır. İnsanın meydana gelmesine sebep anne ve babasıdır. Ama insanı yaratan Allah’tır. Atomdan galaksilere kadar bütün varlıkları yaratan ve idare eden Allah’tır. Bu yaratılışta bir takım sebepler vardır. Bilim bu sebep ve sonuçlar üzerinde fikir yürütür. Yorum yapar. Bir takım prensipleri ileriye sürer. Bunlarda isabet etmiş de olabilir. Bir takım sebepleri açıklamakta yanlış yapmış da olabilir. Biz her şeyi yapıp yaratanın Allah olduğunu bildikten sonra bu düşünce ve bilgileri öğrenmek bizim inancımıza zarar vermez.

Selam ve Dua ile..

Prof. Dr. Âdem Tatlı

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun