İREM

Helâk edici, yok edici; çölde yol gösteren alâmet taşı; nişan için dikilen taş.

Halk arasında; Âd'ın oğlu Şeddâd tarafından, Cennete karşılık olarak bina edildiğine inanılan, bağ ve bahçeleriyle ünlü bir şehir olarak bilinir.

Kur'an-ı Kerîm, yeri geldikçe, insanların ibret almalarını sağlamak maksadıyla geçmiş kavimlerden, bunların işlemiş oldukları kötülüklerden ve buna karşılık uğradıkları ilâhi cezalardan sözeder. Bazen, kısaca temas edilen bu gibi konular, kimi âlimler tarafından tarihî ya da semantik bilgilere dayanılarak ilmî izahları yapılmaya çalışılmış, kimi kıssacılar tarafından da alabildiğine genişletilmiş, haklarında birçok haberler uydurulmuştur. Bu haberler, sonraları kitaplara da geçerek daha sonra gelenler tarafından gerçekmiş gibi telakki edilmiştir. "İrem"le ilgili durum da bunlardan farklı değildir.

Kur'an-ı Kerîm, bu kelimeden: "Görmedin mi Rabbin nice yaptı Ad'e; o direk sahibi İrem'e? Ki o, beldelerde bir benzeri yaratılmayandı" (el-Fecr, 89/7-8) şeklinde bahseder, ayrıntıya girmez. "İrem"in ne olduğunu açıkça belirtmez. Sahih hadislerde de bu konuda herhangi bir bilgi yoktur.

Ayetler bir bütün olarak ele alındığında, "İrem zâtü'l-imâd" terkibinden, bunun; bir belde adı veya bir ümmet adı yahut Âd kavminden bir kabile adı ya da Âd'ın dedesinin adı olabileceği sonucuna varılır. Bunlardan hangisinin doğru olduğunu ancak Allah bilir.

Bunun bir belde adı olduğunu söyleyenler, bu beldenin; Dımaşk, İskenderiye, Şeddâd'ın yaptırdığı şehir; Yemen'de bir kasaba, Irak'ta bir kasaba ya da Şam'da bir kasaba olabileceği ihtimali üzerinde dururlar ki, çoğu zaman görüşleri farklıdır (Ebû Bekr İbnü'l-Arabî, "Ahkâmü'l-Kur'an, IV, 1930; Yakut el-Hamevî, "Mu'cemü'l-Buldân", I, 212; İbn Kesîr, "Tefsîrü'l-Kur'ani'l-Azîm' VIII, 417-418).

"İrem"in bir şehir olduğunu iddia edenlerden bazıları, Vehb b. Münebbih'ten gelen, tamamen uydurma bir rivayete dayanırlar. Şöyle ki:

Abdullah b. Kılâbe isimli biri kaybolan devesini çölde ararken; etrafı sularla çevrili, içinde göz kamaştıran çeşitli taşlardan yapılmış binlerce köşkü olan bir şehre rastlar. Buradan ayrılırken yanına aldığı çok kıymetli bazı eşyayı da arkadaşlarına gösterir. Bu haber Muaviye'ye ulaşınca, bilgi almak üzere Ka'bü'l-Ahbâr'ı çağırtır. Ka'b da bunu teferruatlı bir şekilde Muaviye'ye anlatır (bk. İbn Kesîr, a.g.e., 418; eş-Şevkânî,"Zâdü'l-Mesîr", IX, 115).

İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu bu rivayeti reddederek, ravisini de eleştirmişlerdir. İbn Hacer el-Askalânî, İbn Haldûn, Yakut el-Hamevî, İbn Kesîr, eş-Şevkânî, el-Alûsî ve İzmirli İsmail Hakkı gibi bilginler, bunu şiddetle reddederler (bk. Abdullah Aydemir, "Tefsirde İsrailiyyat", Ankara 1979, 216-222).

"İrem"in bir kabile veya kavim olduğunu söyleyenler de çoktur. (bk. Aynı kaynaklar, aynı sahifeler).

Mu'cem sahibi Yakut el-Hamevî, "İrem"in, Eyle ile Benî İsrâil çölü arasındaki Cüz'am diyarında Hısmey Dağlarından yüksek bir dağın adı olduğunu; badiye halkının, burada bağlar ve çam ağaçları bulunduğuna inandıklarını zikreder (Yakut el-Hamevî, Mu'cem, I, 212).

Halid ERBOĞA

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun