Kalpte olup da sorumluluk gerektiren duygu ve düşünceler hangileridir?
Değerli kardeşimiz,
İnsanın içinde boy gösteren farklı duygu ve düşüncelerin farklı kaynakları vardır. İnsanın hoşuna giden, inancını pekiştiren, güzel ahlak sinyali veren duyguların yanında; insanın hoşuna gitmeyen, inancına ters düşen, ahlakî çöküşün görüntüsünü veren düşünceler de söz konusudur.
İsteğimizin dışında gelip başımıza musallat olan bu kötü duygu ve düşüncelerden ötürü de hesap verecek miyiz?
“İster içinizdekini açığa vurun, ister gizli tutun, Allah onunla sizi hesaba çeker.” (Bakara, 2/284)
mealindeki ayetin zahiri anlamına baktığımız zaman bu anlaşılmaktadır.
Bu ayetin manası üzerinde duran alimlerin farklı açıklamaları söz konusudur. Hepsini vermek yerine tercih ettiklerimizi esas alarak konuyu birkaç madde halinde özetlemeye çalışacağız:
İnsanın içine doğan duygular iki çeşittir. Bir kısmı, insanın iradesi dışında kalbe gelen hayaller, hatıralar ve tasavvurlardır. İnsanın bu tür hatıralardan (kalbe doğan düşüncelerden) ötürü sorguya çekilmeyeceği konusunda herhangi bir ihtilaf söz konusu değildir. Çünkü, bu tür tasavvurlar insanın iradesinin dışında meydana gelmektedir.
“Şüphesiz ki Allah, -eyleme dönüştürmedikleri ve seslendirmedikleri sürece- içlerine doğan kötü düşüncelerden ötürü ümmetimi sorgulamaktan muaf tutmuştur.” (Buharî, Eyman,1; Müslim, İman,202)
mealindeki hadiste söz konusu olan tolerans bu tür düşünceler için geçerlidir.
İçe doğan düşüncelerin diğer bir kısmı ise, insanın iradesine bağlı olarak gelen ve sahibi tarafından azimle pekiştirilen düşüncelerdir. Bunlar da kendi aralarında iki çeşittir:
1. Eyleme dönüştürülemeyeler: Bunlar, küfür, haset, kibir gibi düşüncelerdir. İnsanoğlu bu gibi düşüncelerinden ötürü mutlaka hesaba çekilecektir. Çünkü, kişi bunları azim ve iradesiyle gönlüne koyduğu gibi, aynı şekilde gönlünden çıkarabilir de.
2. Eyleme dönüştürülebilenler: İnsan bunları eyleme dönüştürdüğü zaman mutlaka hesaba çekilir. Sözgelimi, bir insan hırsızlık yapmaya azmettikten sonra, gidip hırsızlık ederse, hem kötü niyetinden, hem de hırsızlık fiilinden dolayı sorguya çekilecektir.
Eğer kişi, hırsızlık yapmaya azmettikten sonra, kendi özgür iradesiyle o teşebbüsten vazgeçtiği takdirde ise, bu dönüşün bir mükâfatı olarak kötü niyetinden dolayı hesaba çekilmeyecektir.
“Kim bir kötülük yapmaya karar verip de sonra bu kararından vazgeçerse, kendisine bir iyilik yazılır.”(bk. İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)
mealindeki hadiste bu hususa işaret edilmiştir.
Abdullah b. Ömer (Buharî, Tefsir,55) ve Ebu Hureyre (Müslim, İman,199), “Allah hiç kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez.” (Bakara, 2/285) mealindeki ayetle, bu ayetin hükmü nesih edildiğini -ortadan kaldırıldığını- söylemişlerdir. Aynı görüş Abdullah b. Abbas’tan da rivayet edilmiştir (bk. Zemahşerî, ilgili ayetin tefsiri).
İman ve vesvese ilişkisi
Ebu Hüreyre anlatıyor:
Sahabelerden bazı kimseler, Hz. Peygamber (a.s.m)’e geldiler ve:
“Birimizin dillendirip seslendirmeye cesaret edemeyeceği kadar büyük (suç olarak) gördüğü bazı şeyler içimizden geçmektedir.”
diyerek şikâyette bulundular. Hz. Peygamber (a.s.m),
“Gerçekten böyle bir şey görüyor musunuz?” diye sordu. Onlar “Evet” deyince,
“İşte bu açıkça imanın bir yansımasıdır.” diye buyurdu (Müslim, İman, 209).
Burada “imanın bir yansıması” olarak ifade edilen şey, kötü düşüncelere karşı verilen iç mücadeledir, duyulan üzüntüdür. Kalbin bu menfi duygulara karşı sergilediği müspet tavır, onun iman potansiyeline sahip olduğunun göstergesidir.
Zemahşerî de Bakara 284. ayetinde geçen duygu ve düşüncelerin durumuna dikkat çekmiş ve özetle şu görüşlere yer vermiştir: İnsanın içine doğan vesvese ve “hadisu’n-nefs” denilen nefsin kendi içindeki tasavvur ve tehayülleri, sorgulamaya tabi değildir. Çünkü onları tamamen ortadan kaldırmak insan gücünün dışında bir şeydir. Ayette, sahibinin hesaba çekileceği bildirilen husus, kişi tarafından gerçekten itikat edilen ve eyleme dönüştürülmeye azmedilen duygu ve düşüncelerdir. (bk. Zemahşerî, ilgili ayetin tefsiri).
Bu konuyu en güzel açıklayanlardan biri de Bediüzzaman Said Nursi’dir. İnsanın, iradesi dışında kalbine gelen kötü duygu ve düşüncelerden sorumlu olmadığını belirten Nursi’nin değerlendirmesini şöyle özetlemek mümkündür:
1. İnsanın kalbine gelen kötü duygu ve düşünceler, insan kalbinin ürünü değil, şeytan tarafından telkin edilen vesveselerdir. Bunun en açık delili, kalbin bu duygulardan ötürü duyduğu rahatsızlıktır. Şayet kendi ürünü olsaydı, kalp üzülmez ve rahatsızlık duymazdı.
2. Mantıkta, tasdik ile tasavvur farklı şeylerdir. Tasdik bir hükümdür, iradeye bağlı bir kabuldür. Tasavvur ise, bir hüküm, bir onay, bir kabullenme değildir. Bu sebeple, sonuçları itibariyle, müspet veya menfi bir etkiye sahip değildir. Söz gelimi -samimi olarak niyet etmeksizin- namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekât vermeyi, hacca gitmeyi zihninde tasavvur eden bir insan, bu tasavvurundan ötürü bir sevap kazanmadığı gibi, bu ibadetlerin tersini aynı şekilde tasavvur etmekte de bir günah yoktur. Bunun gibi, küfrü tahayyül etmek, dalaleti tasavvur etmek de küfür ve dalalet değildir.
3. Şeytanın en büyük bir hilesi şudur: İnsana zatî bir ihtimali, zihnî (aklî) bir ihtimal olarak göstermesidir. Halbuki, zatî bir ihtimalin, kesin olarak bilinen ilmî bir gerçek karşısında hiçbir değeri yoktur. Sözgelimi, zatî imkân (ihtimal) yönüyle, Marmara denizinin şu anda yere batıp yok olması mümkündür, ihtimal dahilindedir. Fakat bu ihtimal, şu anda onun yerinde durduğuna dair kesin bilgimiz karşısında hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Çünkü, bir emareden, bir delilden kaynaklanmayan zatî bir ihtimal, aklî (zihnî) bir ihtimal olmaz ki, şüpheye, tereddüde sebep olsun.
4. Yine kalbin yakınında, insana güzel şeyleri telkin eden ilham eden kuvve-i melekiye olduğu gibi, kötü şeyleri telkin eden lümme-i şeytaniye de vardır. Şeytanın bu lümmesinden çıkan ve şeytan tarafından imal edilen, kutsal varlıklar hakkındaki bazı çirkin tasavvurlar, ister istemez kalbin ekranına da yansımaktadır. Şeytan, bu çirkin sözlerin kişinin kendi kalbinden çıktığını telkin ederek onu vartaya düşürmeye çalışır. Halbuki, onun bu düşünceden ötürü korkması ve titremesi ve ondan hoşnut olmaması, o çirkin sözlerin, tasavvurların kendi kalbinden çıkmadığının delilidir. (Bu konuda geniş bilgi için bk. B. Said Nursi, Lem'alar, On Üçüncü Lem'a).
Bütün bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, insanın iradesinin dışında içine doğan, veya iradesiyle de olsa sadece bir tasavvur, bir tahayyül olarak ortaya çıkan duygu ve dürtülerden ötürü, insan için bir sorumluluk söz konusu değildir. Sorumluluk hattı, niyet, azim ve tasdik santralına bağlı olarak çalışır.
İlave bilgi için tıklayınız:
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- İçimizden suizan etmek günah mıdır?
- İnsan içinden geçirdiği şeylerden hesaba çekilir mi?
- "Ağızla söylemedikçe, buna uygun hareket edilmedikçe, Allah, ümmetimin içinden geçenleri affetmiştir." sözünün detaylı açıklamasını yapar mısınız?
- Eşim aşırı kıskanç, ne tavsiye edersiniz?
- "Bu kim ki?" diye sormak gıybet midir?
- Neden tanrıya inanamıyorum?
- "Beni zikredin ki ben de sizi anayım...ne demektir?
- Kalbin Sorumluluğu
- Hata ve unutarak günah işlemek konusundaki hadisi açıklar mısınız; buradaki mesuliyetimiz nedir?
- İki yüzlülük ve ahlaki eksikliğin giderilmesi hakkında bilgi verir misiniz?