İsra suresi 95. Ayete göre, cinlere kendi cinslerinden bir peygamber olması gerekmez mi?

Tarih: 26.07.2013 - 03:25 | Güncelleme:

Soru Detayı

(Ey Rasûlüm, Mekke'lilere) şöyle de: “Eğer (insanlar gibi) yeryüzünde, yürüyüp duran melekler olsaydı, elbette onlara da gökten melek bir peygamber gönderirdik."

- Bu ayet gereğince, her cinse kendi cinslerinden peygamber gönderilmesinin daha tabii olduğu belirtilmiş, fakat Efendimizin de cinlerin peygamberi olduğu, Kur’an’a inandıkları kesin.

- Cinlere kendi cinslerinden bir peygamber ve o peygamberin kendine indirilen bir kitabı olması gerekmez mi?..

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- İsra suresi 95. ayette, peygamber olan elçiler ile muhatap olan ümmetler arasındaki ilişkinin zorunluluğuna vurgu yapılmaktadır. Yani insanlara insan peygamber, cinlere cin peygamber, meleklere melek peygamber uygundur.

Ancak bu vurgu, vahiy getiren meleği görmek istediklerini söyleyen inkârcılara verilen bir cevaptır. Meleği görmek için kişinin bir peygamber olması gerekir. Yeryüzünde melek denilen bir ümmet olmadığına göre, bir meleğin peygamber olması da söz konusu değildir.

Nitekim, Hz. Âdem (as)’den önce yeryüzü sakinleri cinler olduğu için, cinlerden peygamberler gelmiştir. Fakat, Hz. Âdem (as)’den sonra yeryüzünün halifesi insanlar olduğu için, peygamber de insanlardan gelmiştir. Hatta cinler ikinci derecede muhatap oldukları için, artık onlardan peygamberler gelmemiş, fakat vahyin mesajını -imtihana tabi olan- cinlere de ulaşması için insan olan peygamberlerden o mesajı alan uyarıcılar söz konusu olmuştur.

Hz. Âdem (as)’den sonra cinlerden peygamber gelmediği konusunda, geniş bilgi için, çok ciddi bir araştırma mahsulü olan Niyazi Beki’nin Rahman suresinin tefsirindeki ilgili yere bakılabilir. Orada görüleceği gibi, bir-iki alim hariç, cinlerden peygamber gelmediği hususunda, bütün alimlerin ittifakı vardır.

- Bununla beraber Fahruddin Razî’nin bu ayetle ilgili yorumunu arzetmekte fayda vardır. Ona göre, bu ayetin ifade tarzında, meleklerden elçi isteyen inkârcılara üç önemli cevap vardır:

İlgili ayetlerin meali şöyledir:

“Zaten, insanların çoğunun, kendilerine hidâyet geldiği halde iman etmemelerinin başlıca sebebi: 'Allah bula bula bir insan mı seçip halka elçi gönderdi?' demeleridir. Onlara de ki: 'Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı, o zaman biz onlara melek elçi gönderirdik.' De ki: 'Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter! Doğrusu O kullarının bütün hallerini bilip görmektedir.' (İsra, 17/94-96)

Üç önemli noktaları şöyle açıklamak mümkündür:

1)  “Kendilerine hidayet geldiği halde...” mealindeki ifadede yer alan “hidayet”ten maksat -ayetin bu bağlamında- mucizedir. Çünkü insanları peygamberlere / risalete iman etmeye yönelten husus mucizedir. Bu ifadeyle, inkârcılara şu ders veriliyor: İster insan ister melek olsun, madem iman etmenin en birinci vesilesi mucize görmektir. Ve madem ki, siz Hz. Muhammed’de o mucizeleri gördünüz, bu takdirde melekten elçi istemeniz yersizidir.

2) İnkarcıların itirazı, elçinin insan olmasıyla ilgilidir. Bu itirazın yersizliği ise, “Eğer yeryüzünde melekler yerleşip dolaşsalardı, o zaman biz onlara melek elçi gönderirdik.” mealindeki ifadeyle ortaya konulmuştur.

3) İnkârcılar, meleklerin gelmesini isterken, bunun harikulade bir durum olacağını ve bu işi yapmakla Allah’ın bu işin doğruluğuna açıkça şahitlik yapıp, tasdik etmiş olacağını düşünüyorlardı. Bu şüpheye karşı Allah, “De ki: Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter!” mealindeki ifadeyle cevap vermiştir. Yani; madem ki siz -melekleri istemekle- Allah’ın tasdik ve şahitliğini istiyorsunuz; bunun benim için de söz konusu olduğunu görmeniz gerekir. Çünkü, Allah’ın Kur’an gibi eşi-benzeri olmayan bir kitabı benim elime vermesi ve elçilik nişanları olan mucizeleri ve nübüvvetin delillerini benim elimle göstermesi, Onun beni tasdik ettiğinin ve lehimde şahitlik yaptığının açık göstergesidir.

- Bu üç kuvvetli cevabı verdikten sonra, Allah, inkârcıları tehdit eden bir uyarıyı da ihmal etmemiştir: “Doğrusu O kullarının bütün hallerini bilip görmektedir.” mealindeki ifadeyle, inkârcıların böyle mesnetsiz, delilsiz, inatlı bir inkârcılıkta ısrar etmeleri durumunda, başlarına geleceklere da hazır olmaları gerektiğine işaret edilmiş ve onların işledikleri ve işleyecekleri bu gibi cinayetlerinin görmezlikten gelinemeyeceği ve hoş karşılanamayacağı hususuna vurgu yapılmıştır. (bk. Razi, ilgili ayetlerin tefsiri)

- Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, İsra suresinin ilgili ayetleri, genel olarak insan-melek-cin elçilerin statüsünden değil, hususi olarak itiraza maruz olan insanların elçiliklerine verilen destekten söz edilmiştir.

- Özetle; İslam alimlerinin büyük çoğunluğuna göre, peygamberler/elçiler sadece insanlardan gelmiş; cinlerden ise elçilerin elçileri gelmiştir. Yani peygamber insandır, bu peygamberden öğrendiklerini cin taifesine aktaran uyarıcı ise cinlerdendir.

Alimler genellikle:

“Hani biz bir vakit cinlerden bir takımını Kur’ân dinlemeleri için sana göndermiştik. Kur’ân’ı işitip dinleyecek yere gelince birbirlerine: 'Susun, dinleyin!..' dediler. Okuma tamamlanınca kendi toplumlarına birer uyarıcı olarak döndüler.” (Ahkaf, 46/29)

mealindeki ayeti buna delil getiriyorlar. (bk. Taberi, Razî, İbn Kesir, Neysaburî, Ebus-Suud, ed-Durru’l-Mensur, Fethu’l-Kadîr, İbn Aşur, el-Merağî, Eanam; 130. ayetin tefsiri)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun