Hz. Muhammed, miraç hadisesinde rüyete / Allah’ı görmeye mazhar olduğu halde, Hz. Musa’nın bu isteği neden reddedilmiştir?

Tarih: 13.09.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Birbirinden ayrı gözüken durumlara nasıl bakmalı, bu konulardan neyi anlamalıyız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Miraç olayı insanlık camiasında Hz. Adem (as)’den itibaren başlamış ve Hz. Muhammed (asm)’de zirveye ulaşmıştır. Kâinatta cari olan tedriç ve tekâmül kanunu -insanların kendi yaratıcısını yakından tanıma, onu görme merakını- gidermeye yönelik ilahî bir lütuf olan miraç hadisesinde de söz konusudur.

Buna göre, Hz. Âdem (as) “Talim-i esma / isimlerin öğretilmesi” unvanıyla bir miraca mazhar olduğu gibi, Hz. İbrahim (as), “göklerin ve yerin melekutuna” vakıf kılınarak miraca mazhar kılınmıştır. Keza, Hz. Musa (as) da “ilahî kelama muhatap” olarak bir miraca mazhar kılınmıştır. Hz. İsa (as) da göklere çıkarılarak başka yönden bir miraca mazhar kılınmıştır. Bu farklı derecelerde gerçekleşen miraçlar bir yandan bir tekâmül kanunu içerisinde cereyan etmiş, diğer yandan ilgili peygamberlerin bir nevi durumlarına paralel olarak gerçekleşmiştir.

Miracın zirvesini temsil eden “Allah’ı görme” miracı, Allah’ın tecellilerine tahammül gücünün olup olmadığıyla da alakalıdır. Hz. Musa (as), dağa tecelli eden ilahî tecelli karşısında bayılıp yere yığılmış, Hz. Muhammed (a.s.m) ise, miraçta Zat-ı Akdes’in tecelli-i zatına mazhar olmuştur.

Öyle anlaşılıyor ki, ilahî hikmet, dünyada yalnız bir tek kuluna “cemalini görmekle şereflendirmeyi” uygun görmüştür. Bu bahtiyarlığa erdirdiği kulunu, bir nevi kâinatın temsilcisi olarak kabul etmeyi planlamıştır. Böyle bir kul, ancak, velayetiyle bir “abd-i has” unvanının almış, varlık ağacının aslî çekirdeği, risaletiyle bütün peygamberlerin hakikî varisi, bütün semavî dinlerin esaslarına cami bir dinin elçisi ve bütün peygamberlerin efendisi ve insanlık camiasının en mükemmel meyvesi olan Hz. Muhammed (as) olabilirdi.

Bu sebeple, Hz. Musa (as)’ın “cemalini görme” teklifini reddeden Allah, Hz. Muhammed (asm)’i huzuruna almak için özel davetiye yollamış, onun haberi olmadan -adeta bir sürpriz kabilinden- Hz. Cebrail (as)’i ayağına kadar göndermiş ve mışıl mışıl uyuduğu uykusundan uyandırmış, buraka bindirmiş, Mescid-i Aksa’ya götürüp orada toplanmış peygamberlere namaz kıldırarak onlara imam yapmış, oradan da refrefe bindirerek göklere seyahat ettirmiş, nihayet “Sidre-i münteha”ya çıkarmış, “kâbe kavseyn ev edna” makamına yükseltmiş ve cemaliyle müşerref kılmıştır. 

Şair ne güzel söylemiştir:

“Muhammed’den başka yok dahil olmuş kâbe kavseyne
Kibar-ı enbiyadan girmedi bir fert o mabeyne."

    "Haremgâh-ı visale Ahmed’i tenha alup Mevla,
    O halvet oldu mahsus hazret-i sultan-ı kevneyne”

İlave bilgi için tıklayınız:

Cennette rü’yet yani Allah’ı görme olacak mıdır? ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun