Hz. İsa'ya veya bir başka insana "ilâh" demenin hükmü nedir?

Tarih: 29.01.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Günümüzde bu inanca sahip olanların çok az olduğunu belirtmek isteriz. Hristiyan dünyasındaki düşünürler ve birçok din adamı tevhit inancına yönelmiş bulunuyorlar. Büyük çoğunluk bu ve benzeri iddialarla tatmin olmadığı için inançsız yaşamayı seçmişler, az da olsa gerçeği arayan insanlar ise bunu İslam’da bulmuşlardır.

Avrupa’da ve özellikle Amerika’da her gün Müslüman olanların sayıları artık yüzlerle, bazen de binlerle ifade edilmektedir. Yine de böyle düşünen insanların var olabileceğini göz önüne alarak, sorunuza kısaca cevap vermemiz gerekiyor.

İslam tevhit dinidir, Allah’tan başka ilah olmadığı esasına bina edilmiştir. Buna ters düşün her inanç İslam’a göre küfürdür, gerçeği kapamak ve örtmektir. Bir insan, tövbe etmeden bu batıl inanç üzere ölürse, İslam’a göre affedilme şansına sahip değildir ve ahirette ebediyen cehennemde kalacaktır.

Cenabı Hak, Maide Suresinin 17. ayetinde de şöyle buyurmaktadır:

“Andolsun ki, 'Allah, Meryem’in oğlu Mesih’dir.' diyenler şüphesiz kafir olmuştur. De ki: Eğer, Allah, Meryem’in oğlu Mesih’i, anasını ve arzda bulunanların hepsini yok etmek isterse, kim Ondan bir şey kurtarabilir? Göklerin, yerin ve aralarındaki her şeyin mülkü (hakimiyeti) Allah’ındır. O, dilediğini yaratır ve her şeye kadirdir.”

Ayet-i kerimede, açıkça anlaşıldığı gibi, göklerin, yerin ve aralarındaki her şeyin yaratıcısı ve maliki Allah’tır. Gök ve göktekiler, yer ve yerdekiler ancak Onun irade ve kudretiyle yokluktan varlık sahasına geldikleri gibi; o, bunları kahretmeyi dilediği anda, bunlardan hiçbiri o İlahi tasarrufa karşı çıkacak bir güce sahip değildirler.

Allah, gökleri ve yeri yaratırken, kendilerine uluhiyet isnat edilen o mahluklar henüz varlık sahasına çıkmamışlardı. Sonradan yaratılan, Allah’ın ihsanıyla insan olma şerefine kavuşan, uyuyup uyanma, yiyip içme gibi nice ihtiyaçlara maruz bulunan bu aciz mahlukların, kâinatın yaratılmasında, arz ve semanın tanziminde, bitkilerin ve hayvanların icadında elbette bir tesirleri yoktur, bir hisseye sahip değillerdir. Onlar henüz yaratılmadan, şu kâinat kimin kudret ve iradesi, kimin ilim ve hikmetiyle tedbir ve idare olunuyordu ise, bugün de yine o zatın hakimiyeti ve tasarrufu altındadır.

Acaba, Hz. İsa (as)'ya veya başka bir kula uluhiyet isnat edenler, şu alemde her an icra edilen sonsuz işleri ne ile izah edebilirler? Yani, çekirdeklerden ağaçların icadında, nutfe ve yumurtalardan insanların ve hayvanların yaratılmasında, yağmurların yağmasında, rüzgârların esmesinde, gece ve gündüzün gelip gitmesinde, mevsimlerin değişmesinde Hz. İsa (as)'nın ve annesinin bir hisseleri mi var?

Cenab-ı Hak, Tevbe suresi 30. ayetinde de bu ayeti teyiden şöyle buyurmaktadır:

“Yahudiler 'Üzeyr (as) Allah ın oğludur.' dediler. Hristiyanlar da 'Mesih, Allah’ın oğludur.' dediler. Bu, onların ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir ki, daha önce küfredenlerin sözlerine benziyor...”

Ayet-i kerimeden açıkça anlaşılacağı gibi ister Yahudi, ister Hristiyan olsun, Allah’a oğul isnat eden ehl-i kitabın bu sözleri, Allah’a şirk koşan putperestlerin, ateşperestlerin ve diğer müşriklerin sözleriyle aynı noktada birleşiyor. Hepsi de Allah’a ortak koşuyorlar; hepsi de Allah’ın lanetine müstahak oluyorlar.

Kur’an-ı Kerim'in tümü, Allah’ın birliğini ispat etmekle şirki reddettiği gibi, birçok ayet-i kerimede de, şirkin batıl olduğu açıkça zikredilmiştir. İhlas Suresinde şöyle buyrulur:

“De ki; o, Allah’dır, birdir. Allah, Samed’dir (Her şey o’na muhtaç, o ise hiçbir şeye muhtaç değildir). O, (hiç kimseyi) doğurmadı ve (hiç kimseden) doğmadı. Hiçbir şey Ona denk olmamıştır.”

Surede geçen “Lem yelid ve lem yuled.” (O, - hiç kimseyi - doğurmadı ve - hiç kimseden - doğmadı) ayet-i kerimesi; -kim olursa olsun- doğan ve doğuranların ilah olamayacağını açık bir şekilde ilan etmekte, şirkin her çeşidini kesip atmaktadır. İnsan mahluk olduğu gibi, doğduğu, doğurduğu da mahluktur. Allah ise, Halık’tır, her şey Onun mahlukudur.

Nisa suresi, 116. ayet-i kerimede de şöyle buyurulmaktadır:

“Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez (affetmez). Ondan (şirkten) başkasını ise, dilediği kimseden mağfiret buyurur. Kim de Allah’a şerik koşarsa hakikatte pek uzak bir dalalete sapmıştır”

Görülüyor ki, Allah’a şirk koşmak, insanı, Onun rahmet ve mağfiretinden ebediyen uzaklaştıran bir sapıklık ve tövbe edilmemesi hâlinde, affı mümkün olmayan büyük bir cinayettir. Allah’a karşı bir küfran-ı nimet ve büyük bir iftiradır. Her günah, insan ruhunu, derecesine göre, lekeler ve karartır. En büyük günah olan şirk ise, insan ruhunu o derece kirletir ve onun mahiyetini o derece bozar ki, artık o ruhta temizliğin hiçbir emaresi kalmaz.

Bir başka ayet-i kerimede de şirkten kurtuluşun ancak tevhit ile olacağı şöyle beyan edilmiştir:

“(Ey muhammed) de ki: Ey ehl-i kitap, bizimle sizin aramızda müsavi olan bir kelimeye gelin. Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim. Ona, hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Ondan başka, bazımız bazısını Rab ittihaz etmesin.”(Âl-i İmran, 3/64)

Hz. İsa (as) da Hz. Üzeyr (as) de) ancak kuldurlar. Onlar da bizim gibi ihtiyaçlardan, hastalıklardan, ölümden kendilerini kurtaramazlar. Bizim gibi onlar da ihtiyaçlarını görmek ve belalardan kurtulmak için Allah’ın rahmet, hıfz ve himayesine muhtaçtırlar...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun