Hz. Aişe, "Vallahi Rabbinin senin arzunu hemen yerine getirdiğini görüyorum." demiştir. Bu hadisi açıklar mısınız?

Tarih: 26.10.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivayet etti. (De­di ki) : Bize Ebû Üsâme Hişâm'dan, o da babasından, o da Âişe'den nak­len rivayet etti. Âişe şöyle demiş:

«Ben kendilerini Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e bağışlayan kadınları ayıplar da, 'Hiç kadın kendini hibe eder mi!' derdim, Allah (Azze ve Celle): O kadınlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini kendine alırsın. Boşadıklarından arzu ettiğini almanda sana bir mesûliyet yoktur. (Ahzâb, 33/51) âyet-i kerimesini indirince: Vallahi Rabbinin senin arzunu hemen ye­rine getirdiğini görüyorum,  dedim.» (Sahih-i Müslim, Rada, 49 (1464).)

Bu konuda farklı hususlar vardır.

Birden çok hanımı olanlara sıra ile bir nöbet izlemek vaciptir. Buna "Kasm" denilir. Fakat Peygamber (s.a.v)'in özelliklerinden olmak üzere ona "Kasm" vacip kılınmayıp kendi dilemesine bırakılıyor. Azlettiğin, yani bıraktığın yahut boşadığından arzu ettiğine dönmen durumunda da üstüne bir günah yoktur. Bu hüküm, yani tertib üzere nöbetle "Kasm" sana vacip kılınmayıp böyle senin arzu ve dilemene bırakılması onların gözlerinin aydın olmasına ve gözleri aydın olup da üzülmemelerine ve senin kendilerine verdiğin ile yaptığın davranış ve ihsan ile hepsinin hoşnud olmalarına daha elverişlidir.

Çünkü o, bir kere hepsinin eşit oldukları bir hükümdür, sonra sen aralarını eşit tutar "Kasm" yaparsan, onu senin bir ihsanın bilerek sevineceklerdir. Ve eğer bazısını tercih edecek olursan, onu da Allah'ın bir hükmüyle yaptığını bilecekler, yine gönülleri hoş olacaktır. bundan anlaşılır ki hanımları sevindirmek, gönüllerini hoş etmek de şeriatın gözettiği maksatlardandır.

Ey Peygamber! Eğer dilersen mehirsiz olarak kendisini nikahlamak üzere sana kendisini bağışlayan mümin kadın sana helâldir.

Bu kadınların Hz. Peygamber (s.a.v)'e mubah kılınması iki şarta bağlıdır:

a) Kadının nefsini Hz. Peygamber (s.a.v)'e hibe etmesi,

b) Hz. Peygamber (s.a.v)'in bu kadını nikâhlamayı arzu etmesi.

Hibe lafzıyla evlilik Hz. Peygamber (s.a.v)'in hususiyetlerinden olup di­ğer müminlere caiz değildir. Peygamberimiz (s.a.v)'in kendisini hibe eden kadınla mehirsiz, velisiz ve şahidsiz evlenme hakkı vardır.

Allah'ın Peygamberine helâl kıldığı dört sınıf: Mehri verilen kadınlar, memlûk cariyeler, akraba kadınlar ve kendilerini mehirsiz hibe eden ka­dınlardır.

"Helâl kılınmak"tan murad, umumi nikâh iznidir. Dikkat edilirse İbni Abbas ve Mücahid'in dediği gibi: "Hz. Peygamber (s.a.v)'in yanında hibe edilmiş hiçbir kadın yoktu."

Kendi nefsini Hz. Peygamber (s.a.v)'e hibe eden kadın olan Ümm Şerîk ed-Devsiyye, Peygamberimiz (s.a.v)'e:

- Nefsimi sana bağışladım, deyince Peygamberimiz (s.a.v) buna karşı sustu. Bunun üzerine bir adam kalktı ve:

- Ya Rasulallah! Senin ona ihtiyacın yoksa, beni onunla evlendir, dedi. (Peygamberimiz de onu ona nikahladı.)

Aynı şekilde kendilerine Hz. Peygamber (s.a.v)'e hibe eden diğer kadın­lar da böyle idi. Ancak Peygamberimiz (s.a.v)'in yanında kendini ona hibe eden hiçbir kadın yoktu.

İbni Sa'd rivayet ediyor ki: Leyla bt. Hatim kendini Peygamberimiz (s.a.v)'e hibe etmiş, başka kadınlar da kendilerini Peygamberimiz (s.a.v)'e hi­be etmişlerdi. Ancak biz Peygamberimiz (s.a.v)'in bunlardan herhangi birini kabul ettiğini işitmedik.

Mehirsiz olarak kendi nefislerini Peygamberimiz (s.a.v)'e hibe eden kadınlar. Bunlar dört tane idi:

- Meymûne bt. Haris,
- Zeyneb bt. Huzeyme Ümmü'l-Mesakin el-Ensariyye,
- Ümmü Şerik bt. Cabir,
- Havle bt. Hakim,

Fakat kendi nefislerini Rasulullah (s.a.v)'e hibe eden bu kadınlardan hiçbiri Rasulullah (s.a.v)'in yanında değillerdi. Zira Rasulullah (s.a.v) onlar­dan hiçbirini kabul etmemişti.

Cenab-ı Hakk'ın "Eğer Peygamber onu nikahlamak isterse" ifadesi hi­benin ancak Hz. Peygamber (s.a.v)'in kabulüyle tamamlanacağına delildir. O kabul ederse, o kadın ona helâl olur. Kabul etmezse bu lüzumlu değildir. Nitekim bir adama bir şeyi hibe ettiğin zaman onu kabul etmesi vacip de­ğildir.

Cenab-ı Hakk'ın "sana mahsus olarak" ifadesi hibe lafzıyla yapılan ni­kâhın geçerli olmasının Hz. Peygamber (s.a.v)'in hususiyetlerinden olduğu­na, nikâh hibesinin Hz. Peygamber (s.a.v)'den sonra hiçbir kimseye helâl ol­madığına ve hiçbir kadının nefsini bir adama hibe etmesinin helâl olmadı­ğına delildir. Bu âlimlerin cumhurunun görüşüdür. (Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 11/361-366).

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun