Her an çoluk çocuk sahibi olacakmışım gibi hissediyorum ne yapmalıyım?
- Evlenmek istemiyorum ama her an bir erkeğin yatağında çoluk çocuk sahibi olacakmışım gibi hissediyorum ne yapmalıyım?
- Düzen böyle ya, ürüyoruz ister istemez, kaderimizi yaşıyoruz?
- Bu vesveseden nasıl kurtulurum?
Değerli kardeşimiz,
Vesveseden kurtulmanın en kısa yolu ve çaresi, şeytanın verdiği vesveselerin size de imanınıza da ibadetlerinize de hiçbir zarar vermediğini bilmenizdir.
Zira o vesveseler sizin değil, şeytanındır. Şeytan kendine ait olan o sözleri, sizin kendinizden zannetmenizi istiyor.
Vesvese içten kaynaklı manevi ve insani bir sorun olduğu için, çare yolları da yine içte aranmalı. İç kaynaklı bir sorunun cevabını dışarıda aramak beyhude bir uğraş olacağı için, bu anlamdaki bütün çalışmalar da boşa çıkabilir, sonuç alınamayabilir.
Bu yüzden önce vesvesenin tanımını yapıp, ardından elimizden geldiği kadar herkeste olması muhtemel bir derde, sıkıntıya çareler aramaya çalışacağız.
Vesvese: İnsan ile başlayan ve insanlık tarihi kadar eski, sürekli insanla birlikte yolculuk eden manevi bir rahatsızlıktır. İnsanın kalbi ve beyni kadar eski, en az onlar kadar gerçek olan bu manevi rahatsızlığın manevi neticesi olduğu gibi hayatı zorlaştıran, çekilmez kılan maddi neticeleri de olabiliyor.
İşte bunlardan dolayı “vesvese” ve ondan kaynaklı rahatsızlıklar, insanı içten çürütüp, en sonun da sürçmesini sağladığı için birey ve toplum için son derece risk taşımaktadır. İnsanın hayat karşısında çaresizliğe kapılarak, yıkılıp diz çökmesine yol açan söz konusu manevi rahatsızlık, bir anlamda insanın “en büyük düşmanının”, en zayıf tuzağı olarak karşımıza çıkıyor.
En büyük tuzak ifadesi sakın sizi korkutup endişeye sevk etmesin. Zira ardından yok denecek kadar, zayıf, güçsüz, sanal ve sadece vehme dayalı, haddi zatında olmayan bir sözde etkiden bahsediyoruz. Onda yok bu kuvvet, ona biz kendimiz bu kuvveti veriyor, sonra da gerçek zannedip korkuyoruz.
“Vesvese, vesvese, vesvese,” bu kelimeyi böyle peş peşe sıralayarak söylediğimizde sesi var ama görüntüsü olmayan bir “yılan tıslaması” gibi bir şey çıkıyor karşımıza.
İşte bu gerçek olmayan, sanal tıslama, gerçekte içteki düşmanın, ona yardımcı olan iç yardakçısı, nefis ile birlikte kaleme aldıkları ve sanal alemde oynamaya çalıştıkları son derece yetersiz, eksik bir iç oyun ve senaryodan ibarettir.
Sanaldır, sanal olduğu için de aslında insana etki ve tesiri son derece uzak bir ihtimaldir. Ancak kişinin bu bilgiden, kendi etrafında onu bu tür tesirlerden koruyacak manevi çeper ve setlerden yoksun oluşu, insanı bu tür manevi sıkıntılara karşı korumasız ve çaresiz kılıyor.
Her bir dert ve sıkıntının çaresi olduğu gibi, bu tür manevi sıkıntıların da elbette çaresi vardır. İnsanları bu tür sıkıntıların yıkım etkisinden koruyacak, birtakım kötü enerji ve akımları toprağa veya başka bir yere yönlendirecek manevi paratoner cihazları vardır. Bunları ve bunlara benzer uygulamaları kullanarak, bu yıkım ve negatif enerjilerin kötü etkilerinden pek ala korunabiliriz.
İşte bazı insanların bu manevi koruma merkezleri ve uygulamalarından uzak veya habersiz oluşları, onların bu sahte iç yangınların etkisine açık hale getiriyor. Böylece zaman içerisinde sanal olan etki, maalesef gerçeğe dönüşebiliyor.
Artırılmış Gerçeklik
Artırılmış gerçeklik kavramı, bir anlamda bizim konumuzu da içine alıyor ve o özetle, gerçekliğin bilgisayar tarafından değiştirilip artırılmasıdır.
Burada teknoloji bireyin gerçekliği daha iyi algılayıp ve bu anlamda da kişiyi zenginleştirme işlevini görür. Yani artırılmış gerçeklikte var olan, gerçek olan, ses ve görüntü bilgisayar tarafından üzerinde oynanarak gps ve daha başka iletişim araçlarından elde edilen verilerle zenginleştiriliyor.
Buna karşın evham temelli dediğimiz, aslında olmayan, olsa bile etkisiz eleman gibi ortalıkta varlığı ile yokluğu belli olmayan sanal bir alemin, sanal bir elemanı vardır. İşte bu sanal gerçeklikte ise gerçek dünyada olmayan etki, kimlik, olgu, şey, adına ne derseniz deyin bireyin muhayyilesinde tasarlanıp canlandırılmış bir dünya vardır.
Bunu Kur'an-ı Kerim'deki ayetlerden anlıyoruz. "Andolsun ki, biz insanı yarattık ve nefsinin ona hangi vesveseleri verdiğini biliyoruz, biz ona şah damarından daha yakınız." (Kaf 50/16) ayetinde nefsin vesvesesine dikkat çekerken, "Şeytan Âdem'e vesvese verdi." (A'raf 7/20; Taha 20/120) gibi ayetlerde şeytanın verdiği vesveselere dikkat çekilmiş.
Vesvese korkulacak bir durum değildir. Aksine kişide iman olduğunun bir göstergesidir. Çünkü şeytan boş kalplerle uğraşmaz. O kişilere vesveseleri göndermez. İçinde iman olan kalpler onun hedefidir.
Bu yüzden kişiler böyle durumlarda Yüce Allah'a sığınmalıdır. Kendisini koruyan sağlam bir kalenin olduğunu bilmelidir. Allah'ın izniyle kendisine zarar verilmesinin mümkün olmadığının şuurunda olmalıdır. Hırsızların zengin haneleri daha çok tercih ettikleri düşünülürse, insanın iman ve kalp ruh sağlığını çalmaya, onu dünyada rahatsız etmeye and içmiş bir varlığın da hedefinde insanın akıl ve kalp huzurunun, dengesinin olması son derece anlamlıdır.
Vesveseden dolayı zaman içerisinde namazı bırakan, dinden soğuyan, dini ve dini değerlerin bütününü yok sayan birçok insan vardır.
İşte insana vesvese veren merkezin, habis ruhların asıl istedikleri de budur. Bir insan kalbinde, beyninde yapmak istedikleri yıkım, oluşturmak istedikleri kaos en gerçek hedefleri arasında.
Bu yüzden geri dönüşü olmayan tarifsiz maddi manevi acılar, sıkıntılar, ızdıraplarla karşılaşıyor insanlar. İnsanın hayat kalitesini düşürüyor, hayattan nefret ve tiksinti duymalarına yol açıyorlar.
Oysa bu küçük ve anlamsız vesveselere değer vermedikçe, onların ekmeklerinin yağını azaltmış ve onların size karşı güçsüz hale getirmiş ve onları alt etmiş oluyorsunuz. Bunun için de sizi her daim güçlü siperlikler, manevi savunma mekanizmalarınızla pür silah, silahlanmış gördüklerinde, size karşı siber saldırılarından vazgeçiyor, sizi yalnız başınıza bırakıyor, umutsuzluğa düşüyor, kendilerine başka zayıf beyinler, ruh ve bedenler arıyorlar.
Oysaki onların yaptıkları iş çok basit ve sönüktür. Onların ellerinde hiçbir güç yok, onları sanal anlamda güçlü gören bizim zayıf anlayışımız. Biz inanç ve anlayışımızı güçlü kıldıkça onlar zayıflıyor, eriyor, biz inancımızı zayıflattıkça onlar güçleniyor.
İşte böyle ters orantılı bir durum var bizimle onların iş ve güçlerinde. Onların bize müdahale hakkını biz kendimiz onlara veriyoruz, sonra da onlar bize hakim duruma düşüyor, onların esaretiyle bizim ve çevremizin bütün bir hayatı gün gün yok oluyor, eriyip gidiyor Allah korusun.
O hakkı onlara vermeyecek güçlü dayanaklar, donelerimiz var, onları kullandığımız, sırtımızı onlara verdiğimiz takdirde hiç kimse en ufak bir etkide, telkinde bulunarak, huzurumuzu bozamaya yeltenemez.
Ayrıca insan vesvese ile yaşamak zorunda çünkü “Hiç vesvese yaşamadım, bana olmuyor.” demek doğru değil. Büyük küçük, az çok her insanda mutlak surette var bu vesvese. Her olayda olduğu gibi bilinçli bir tercih, manevi dinamikler, dışarıdan arkadaş dost ve uzmanlardan desteklerle bu durumdan kurtulmak mümkün.
Ancak ne olursa olsun, her zaman olduğu gibi sakinliği koruyup öncelikle müsterih olunması lazım. Zira biz biliyoruz ki, insan vesvesesiz olmaz; vesvese de insansız olmaz. Bu iki durum bir araya gelince gerçek insan çıkıyor karşımıza. Çünkü melek değiliz! İmtihan dünyasındayız. Başımız nefis ve şeytanla her zaman dertte.
Abdulkadir Geylani Hazretlerinin yaşadığı bir olay anlatılır kitaplarda.
Hazret bir gün nefsinin kötü bir varlık olarak çıktığını görmüş ve ona,
- Oh kurtuldum artık senden, seni kabul etmeyeceğim, demiş. Hatiften gelen bir ses Abdulkadir Geylani Hazretlerine şöyle seslenmiş.
- Al onu içine, biz seni onunla seviyoruz, seni sen yapan, ona karşı duran iradendir, iradesiz bir Abdulkadir’i biz ne yapalım?
Bu tür menkıbelerde olayın aslına değil, faslına bakmak lazım. İnsanın içindeki varlığa, eşyaya ait isteği, şehveti çekip alınca o insan artık insan olarak değer kazanmıyor. İnsan iç dinamikleriyle, istekleri, arzuları, hedefleri, kuvveleri, tat alma, kazanma, harcama, zevkleriyle insandır.
Vesvese bir iç yangın, bir iç hesaplaşma, iç mücadeledir. Bu itibarla yangın nerede başlamış ise, çözümü de orada aramak icap eder. İçte, yani kişinin kendi nefsinde, özünde başladığı için bu yangının tek söndürücüsü, tek itfaiye eri de yine kendisi olmalıdır.
Bu yüzden kişi her şeyden önce kendisini manen güçlendirmeli, paratoner cihazları ile irtibat kurmalı, insanı garantiye alan iç ve manevi donanım ve yazılımları kullanmalı ki bu insanlık tarihi kadar eski olan manevi virüs, insanın iç dosyalarına ulaşıp, ta ki onları etkisiz hale getirmesin.
Mesele aslında son derece basit, önem verilmese, kendi halinde bırakılınca zamanla patlamadığı, yırtılmadığı halde kendi kendine bir şekilde sönen balonlar gibi söneceğini herkes yaşadığı alemden de gerçek dünyadan da görebilir.
Her Zaman İstiazede Bulunmak
İstiaze; Allah’a sığınmak demektir. Ve kültürümüze yer etmiş, büyüklerimizin asla dillerinden düşürmedikleri “Ezuzü billahi mineşeytanirracim, bismillhirrahmanirrahim” diye sürekli her işte önce söyledikleri manevi bir paroladır. Her durumda ona müracaat etmek, ondan yardım dilemek, onun adıyla şifreler kurmak en birinci vazifemiz olmalı.
Böyle yapınca sana ulaşmaya çalışan kötü niyetli sinyal ve radyo dalga ve frekanslarına, sanal, görünmeyen kötü yazılım, hacker ve görünmez ışınlara karşı set oluşturmuş oluyorsun. İşte böylesine tam bir korunma için istiaze en önemli, en vazgeçilmez korunma mekanizma ve parolalarının başında gelmektedir.
Bir çoban köpeğinin size saldırmak üzere olduğunu var sayın, onun saldırmasına çobanın bir tek ıslığı, bir tek işareti ve “yapma,” “kapma,” “dur” diye verdiği komut, çoban köpeğini nasıl yerine çivilerse, işte istiaze de kötülük yapmaya niyetlenen, yeltenenlere karşı bize bir korunma alanı, manevi bir füze kalkanı gibi soruma sağlıyor.
İnsanın varlığında “Lümmei Şeytaniye” diye tabir edilen kötülüğün sevk ve koordine edildiği bir merkezin varlığından bahseder ehli tahkik. İşte bu merkezin tesiriyle telkin edilmeye çalışılan, insanın kalbine sokulmaya çalışılan bir takım fısıltılar, sözler hep bu merkez tarafından yapılmaktadır.
Bu yüzden vesvesenin insanın kalbinin sözleri olmadığını, tamamen şeytanın fısıltısı olduğunu ehli iman bilir ve bilmeli. Ancak bu iman ve bilgi insanı rahatlatarak habislerin telkininden koruyup, onu düşmesi muhtemel çeşitli sıkıntılardan, durumlardan kurtarmaktadır.
Bu konuda kaynaklarda geçen şu ifadelerde konumuzu aydınlatmaktadır.
“Vesveseye ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet vermezsen söner. Ona büyük nazarıyla baksan büyür; küçük görsen küçülür. Korksan ağırlaşır, hasta eder; havf etmezsen hafif olur, mahfi kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir; mahiyetini bilsen, onu tanısan gider. Zira şu vesvese öyle bir şeydir ki, cehil onu davet eder, ilim onu tard eder. Tanımazsan gelir, tanısan gider.” (bk. Sözler, Yirmi Birinci Söz, Vesvese Risalesi)
Evlilik ile İlgili Korku Durumu
Kişi öncelikle kendinden emin olmalıdır. Kendi izin ve iradesi olmadan kimsenin kimseyi bir şekilde evlenmeye veya buna benzer bir şeye mahkûm etmeye hakkı yoktur.
Bu böyle bilindikten sonra bu bilgi dışında insanda vehmen, yani evham yoluyla oluşturulmaya çalışılan durum işte deminden beri izaha çalıştığımız bir vesvese durumudur.
Bu olayın bu şekilde olduğu, olması gerektiği bilgisine rağmen kişinin vicdanında, özünde “evleneceği, çoluk çocuğa karışacağı” gibi kendisini düşünce planında gösteren iç ses, düşünce ve korku tamamen boşuna ve gereksiz bir endişedir. Bunun böyle bilinmesinde fayda vardır.
Kaldı ki; Efendimiz (asm) evlikte keramet olduğunu beyan buyuruyor. İnancımıza göre bir şeyi O (asm) buyuyorsa, onda birçok hayır ve hikmetler gizlidir. Her şeyin bu kadar nefsanileştiği, dünyevileştiği bir zamanda her şeyiyle dün, bu gün ve yarın emniyet ve güven telkin eden Allah’ın Resulüne güvenmek lazım. Elbette birçok keramet var evlilikte. En büyük keramet de bütün kainatın yaratıcısı, idarecisi, alemlerin Rabbi olan Allah’ın tenezzül edip kendisini muhatap aldığı, “ahsen-i takvim” kıvamında bir insanın inşasına vesile olmasıdır.
Her birimiz milyarlarca insanın içinde bulunduğu bir insanlık alemindeyiz. Her birimizin bu anlamda üzerimize düşen kozmik ve evrensel sorumluluklar var. Bu itibarla içinde yaşadığımız toplumun takip ettiği yolu takip ederek fiziki ve biyolojik bütün özelliklerimizle topluma katkı sağlamak durumundayız.
Evlilik de ilk insandan günümüze kadar süre gelen ve bir toplumun oluşması için olmazsa olmaz oluşumların en vazgeçilmezidir. Evlilik, yemek, içmek, gezmek ve dinlenmek gibi son derece doğal, fıtri, günümüze kadar devam eden biyolojik bir ihtiyaç ve oluşumdur.
İslam hukukuna göre evlenmeyi terk edecek istisnai bazı özel durumlar vardır:
1. Yaratılıştaki biyolojik farklılıklar.
2. Ekonomik anlamda ciddi sıkıntılar, aileyi geçindirememe korkusu.
3. İnancına hizmet etme gayesini evliliğe tercih etme (Bütün himmetini milletine hasretme)
4. Son olarak da psikolojik sıkıntılar.
Bunların dışında evliliği hem bizi yaratan Rabbimiz, hem O’nun Resulü teşvik etmişlerdir. Kimi ayetlerde “Evlenme imkanı bulamayanlar, Allah lütfundan ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetlerini korusunlar...” (bk. Nur, 24/33) diye buyrulmakta ve onlara da ileride bir müjde gibi ilahi lütuf haberi verilmektedir.
Yaratıcı bu fıtri duyguyu bütün canlılara vermiştir. İstisnalar dışında kainattaki bu umumi ahenge ayak uydurmalı, çekinmemeli, boşuna evham yapıp, korkup titrememeli. Düzen böyle diyerek harama meyil olmaz. Bu bir şeytanın tuzağıdır. Bir insanın en doğal bir meselede böyle hissetmesi, kanaatimizce, günaha davetiye çıkaran şeytanın yol göstermesidir.
Vesveseden Korunmak İçin Neler Yapılabilir
1. Öncelikle yalnız kalmamalı. Zira Allah Resulü (asm) yalnız kalanın kişinin yanında ikincisi şeytandır, iki kişinin üçüncüsü şeytandır buyurmuştur. Yalnız kalınmamalı ki, bu türlü vesveselere kendisini açık hale getirmesin. Gelse bile ilk anda yardım alabilecek, konuşabilecek bir arkadaşı yanında olsun.
2. Mümkün mertebe abdestli dolaşılmalı.
3. Allah’a, yürekten yana yakıla bol dua edilmeli, onun kapısında durup, ona sığınılmalı.
4. Manevi korunma için korunmanın edinildiği araçlara müracaat edilmeli ki farz namazlar bunların başında gelmektedir. Kılmıyorsa namaza başlanılmalı. Gerçekten bu ve buna benzer vesveselerden kurtulmak istiyorsa bunlar yapılmalı.
5. Euzü besmele çekilmeli Ayetü'l-Kürsi, Felak, Nas sureleri son derece önemli, bu dualar şerre ve şerlilere açık bütün kapıları kapalı tutar, bu yüzden bu dualar ihmal edilmemeli, her gün yapılmalı.
6. Özellikle yatarken abdestli yatıp Peygamber Efendimizin (asm) yaptığı gibi yatağına girip oturarak, Amenrresulü, Ayetü'l-Kürsi, Felak, Nas, İhlas, Fatiha okuyup avucunun içine üfleyip bütün vücuduna elini sürmeli. En son “Bismillâhillezi lâ yedurru mea ismihi şeyun fil ardi velâ fissemâi ve huvesemîul alîm - İsmi sayesinde yerde ve gökte hiçbir şeyin zarar veremeyeceği Allah’ın adıyla. O her şeyi işitir ve bilir" (Ebû Dâvûd, Edeb, 101) duasını okuyup ellerini bütün vücuduna sürmeli. Elinin yetiştiği her tarafa eliyle sıvazlayıp sağ yanına yatmalı.
Böyle yapınca Allah’ın izni ve inayetiyle kendisini bu tür bütün vesveselerden muhafaza edecek.
Ayrıca Yine:
İnancını kuvvetlendirecek kitaplar okunmalı. Böyle düşünenlerde genellikle kader sorunu var gibi görünüyor. Bu tarz kitaplar okuyarak imanın sürekli takviye edilmesi, beslenmesi gerek. Bunun için de yine kalbe atılan bazı vesvese soru, hâl ve durumları, dini soru işaretlerini giderecek, inancını takviye edecek, iç dinamizmini artıracak kitaplar okunmalı.
Kur'an, hadis okunmalı, Kur'an ve hadislerde bize öğretilen dualarla da kendi manevi iç dinamizmini canlı tutacak, güncel sürümler, senkronizayonunu sürekli açık tutulmalı.
Bu manevi iletişim kanalları ile arasına aynı türden yayın yapan şerli cihazların, ruhların sinyallerine, radyo dalgalarına kendisini açık hedef haline getirmemeye özen göstermeli.
Bunun için nasıl ki elektronik cihaz ve aletler, internet siteleri virüs koruyucular ile sürekli kontrol edilip koruma altına almakla ancak muhafaza ediliyor. Bunların sahipleri bu site ve elektronik aletlerine her an bir saldırı olma ihtimalini hiçbir an göz ardı etmiyorlar.
Aynen böyle insanlar da kendi manevi varlıklarına düşman olan habis ruhlar tarafından her an bu anlamda böyle sanal, ama etkili saldırıların olabileceğini asla akıldan ırak etmemeli, tedbiri elden bırakmamalı.
Vesvese İçin Okunacak Bazı Dualar
"Hasbiyallâhu lâ ilâhe illâ hû aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbül arşil aziym." (Tevbe, 9/129)
"Allah'a güvendim, bana yeter. Ondan başka ilah yoktur. O'na bağlanarak işimi bıraktım. O arşın tek rabbidir."
İçinize gelen her türlü vesvese halinde bu zikri söylemeniz, sizler için hayırlı olacaktır. Okurken anlamını da düşünerek okumanız, vesvesenizi bir kenara koyarak, Yüce Allah'a kendinizi teslim etmeniz gerekir.
"Hasbünallâhü ve ni'mel vekîl." (Bakara, 2/173)
"Allah bize yeter, O ne güzel vekildir, ne güzel Mevla, ne güzel yardımcıdır."
Her konuda Allah'a güvenirseniz, daima güzel sonuçlara ulaşacaksınız. İnancınızı koruyarak, imanınızla vesveseli anlarınızda Allah'a sığınınız.
"Ve de ki: Rabbim! Şeytanların gizli kışkırtmalarından sana sığınırım, onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım Rabbim.” (Müminun, 23/97-98)
İlave bilgi için tıklayınız:
- Vesvese konusunda en çok merak edilenler.
- Vesvese ve Kurtuluş Yolları (Videolar).
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Medya ve magazin dünyası cinselliği neden özendiriyor? Chat arkadaşlığı ne kadar doğrudur? İnternette "chat"layan yuvalar nasıl kurtulur?
- İnsan nedir, nasıl tarif edilebilir?
- KORKU ve ÜMİT
- İhlas tam olarak nedir; ihlas nasıl kazanılır?
- Hayat nedir ve insan hayattan neden korkar?
- "Beni zikredin ki ben de sizi anayım...ne demektir?
- Takyonlar, fizik ötesi dünyanın yapıtaşları mıdır?
- Dijital ortam üzerinde ölümsüzlük ve beyin çipi projeleri gerçekleşebilir mi?
- Nas Suresi'nde geçen, "insanlardan ve cinlerden vesvese verenler" ifadesi ne demektir?
- Hacca gitmek yerine fakire yardım etsek daha iyi olmaz mı?