Hata için neden tövbe edilir neden ceza verilir?

Tarih: 03.05.2021 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hata edene neden ceza verilir?
- Bakara 37’de hata olduğu için neden Allah onlara ceza vermiş. Çıplak olmaları dünyada başka yerlere bırakmaları. Hata için neden tövbe edilir neden ceza verilir?
- Bir örneği de hata ile öldüren kişiye Nisa 92’de verilen ceza. Neden hatasına karşılık verilen talimatları yapıyor.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetlerin mealleri şöyledir:

“Bunun üzerine Âdem rabbinden bazı kelimeler aldı (bunlarla tövbe etti); Rabbi de onun tövbesini kabul buyurdu. Şüphesiz O, tövbeleri kabul buyuran ve rahmeti sınırsız olandır.” (Bakara, 2/37)

“Yanlışlıkla olması dışında, bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir; ancak ölünün ailesi diyeti bağışlarsa o başka. Öldürülen, mümin olmakla birlikte size düşman olan bir topluluktan ise mümin bir köle azat etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine teslim edilecek bir diyet vermek ve mümin bir köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay peş-peşe oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi bilmektedir, hikmet sahibidir.” (Nisa, 4/92)

Suçluya ceza vermek, insanlık camiasında cereyan eden en önemli bir prensiptir. Her türlü suç -derecesine göre- birilerine zarar vermek demektir. Şahıs veya kamu zararına olan her iş, sosyal, ekonomik, psikolojik, ontolojik kavramları içinde yer alan her türlü olumsuzlukların yapımcısıdır. Olumsuz her davranış hem insanların hayat felsefesine hem kainatta cari olan nizam ve intizamın kuruluş felsefesine aykırıdır.

İnsanlar kadimden beri, kendi aralarında adalet, huzur ve barışı sağlamak için bu olumsuz eylemlere karşı cezaî müeyyideler koymuş ve uygulamışlardır. Ceza vermek, hem haklıya hakkına vermek anlamında mazlumu himaye etmek hem de caydırıcı vasfıyla topluma huzur ve barışın egemen olması sağlamaya yöneliktir.

Bu konuda -her konuda olduğu gibi- kainat sultanı olan Allah’ın en çok ilişkisi vardır. Çünkü nizam, intizam, ahenk, kardeşlik, dostluk, yardımlaşma, dayanışma, cemaat halinde kulluk yapma gibi hem kevnî hem beşerî sahnelerde cereyan etmesi, yaratıcının en büyük gayesi, isim ve sıfatlarının en önemli tezahürleri olduğundan, aksi tutum ve davranışlar bu ilahî program ve projelere karşı bir başkaldırmak anlamına gelir.

Allah azizdir, rahimdir, hakimdir. İzzeti haksızlara gereken ceza vermeyi; rahmeti mazlumların, mağdurların hukukunu korumayı, hikmeti ise, olumlu-olumsuz her eylemin karşılığında bir mükafat veya bir ceza koymayı iktiza eder.

Ceza vermek sultan-ı ezelînin izzet-i rububiyetini koruduğu gibi, mükafat vermek de rahmet ve şefkat-i uluhiyetini aleme ilan eder.

Bediüzzaman Hazretlerinin aşağıdaki ifadelerinde “hataların cezası”nın gerekçesini bulmak mümkündür:

“Bak senin gibi sersemlerden başka, herkes vazifesine gayet dikkat eder. Kimse zerrece haddinden tecavüz etmez. En büyük şahıs, en büyük bir itaatle mütevaziyane bir havf ve heybet altında hizmet eder. Demek şu saltanat sahibinin pek büyük bir keremi, pek geniş bir merhameti var. Hem pek büyük izzeti, pek celalli bir haysiyeti, namusu vardır. Halbuki kerem ise, inam etmek ister. Merhamet ise, ihsansız olamaz. İzzet ise gayret ister. Haysiyet ve namus ise, edepsizlerin tedibini ister. Halbuki şu memlekette o merhamet, o namusa lâyık binden biri yapılmıyor. Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar..” (bk. Sözler, Onuncu Söz, s. 50)

“Hiç mümkün müdür ki: Gösterdiği âsâr ile nihayetsiz bir kerem ve nihayetsiz bir rahmet ve nihayetsiz bir izzet ve nihayetsiz bir gayret sahibi olan şu âlemin Rabbi; kerem ve rahmetine lâyık mükâfat, izzet ve gayretine şayeste mücazatta bulunmasın.” (bk. age., s. 63)

Hata Nedir?

Sözlükte kısaca “savabın zıddı” olarak açıklanan hata “düşünürken, konuşurken veya bir iş yaparken vuku bulan yanlışlık, hedefleneni ve doğruyu tutturamama” anlamına gelir.

Buna göre bilgi alanındaki hata istenilmeden yapılan yanlış ve yanılgı, eylem alanındaki hata ise amacın gerçekleşmemesi ve sonucu önceden görememe durumu şeklinde açıklanabilir.

Teklifi Hüküm Açısından Hata

Hata sebebiyle sorguya çekilmenin cevazı konusunda Ehl-i sünnet ile Mutezile arasında teorik düzeyde bir tartışma olmakla birlikte sonuçta hata eden kişinin uhrevî sorumluluğunun bulunmadığı kabul edilmektedir.

Dünyevî hükümler açısından ise hata, taksir olarak değerlendirilen dikkatsizlik, ihtiyatsızlık ve tedbirsizlikten kaynaklandığı için meydana gelmesinde insanın irade ve ihtiyarının etkili olduğu kazanılmış (müktesep) ehliyet arızaları arasında yer alır.

Usulcülerin çoğunluğuna göre muhti yani hata eden kimse, tıpkı unutan ve uyuyan gibi mükellef değildir. Mükellef olmadığı noktasından hareketle tıpkı çocuk, mecnun, uyuyan ve sarhoş gibi muhtînin de kural olarak tam bir cezaî sorumluluğu bulunmaz. Nitekim İslâm hukukçuları, “Hataen yaptıklarınızdan dolayı size bir vebal yoktur, fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır.” (Ahzâb 33/5) mealindeki ayet gereğince hata eden kimsenin mazur olduğunu, kamil birer ceza olan had ve kısasın ise mazur kişilere gerekmeyeceğini öne sürerek hatanın ceza konularında şüphe olmaya elverişli olduğunu söylemişlerdir.

Buna göre had suçlarını hataen işleyen veya birini hataen öldüren kişi had suçu veya öldürme günahı işlemiş olmaz ve ona had ve kısas cezası uygulanmaz.

Bu durumda hataen işlenen bir fiile had ve kısas cezası uygulanmayacağı ittifakla kabul edilmekle birlikte hataen işlenen fiilin yol açtığı itlaf sebebiyle sorumlu tutulmasının mahiyetinin açıklanması gerekmektedir.

Meselâ Hanbelî hukukçularından Tufi, muhtînin ve mükellef olmayan diğer kişilerin itlaf sebebiyle sorumlu tutulmalarını izah sadedinde, mali sorumluluğun caydırıcı bir ceza olmaktan çok telafi edici ve şahsî hakların zayi olmasını önleyici bir tedbir mahiyetinde olduğunu ve bunda üstün bir yararın bulunduğunu ifade eder. (Şerḥu Muḫtaṣari’r-ravża, II, 175-176)

Cezai sorumluluk kişinin hukuka aykırı kastından doğarken mali sorumluluk mağdurun haklarının korunması ilkesinden, daha doğrusu telef edilen hakkın

Allah Hakkı Konusunda Hatanın Hükmü

Usulcüler, içtihat kaynaklı hatanın Allah hakkını düşürücü bir mazeret olduğu kanaatini taşırlar ve, “Müçtehit hata ettiğinde kınanmaz” sözüyle bunu kastederler.

Kıblenin tayininde hata, abdestli olduğu zannıyla namaz kılma ve benzeri durumlar ise, “Hatası zahir olan zanna itibar yoktur.” (Mecelle, md. 72; İbn Nüceym, s. 188-189) gibi genel kurallar kapsamında değerlendirilir.

Akşam olduğunu sanarak iftar eden veya fecrin doğmadığı zannıyla yemek yemeyi sürdüren ve bu zannında hata eden kişinin orucunun hükmü de genelde bu kapsamdadır, orucu bozulur ve bir kaza gerekir.

Kul Hakları Konusunda Hatanın Hükmü

Hata kul haklarında kural olarak mazeret değildir. Bundan dolayı hataen başkasının malını itlaf eden kişinin tazminat ödemesi gerekir.

Kişinin hata sebebiyle mazur olması, cezaî sorumluluk alanında geçerli olup telef edilen malın dokunulmazlığını ve tazmin gereğini ortadan kaldırmaz.

Tazminat fiilin cezası değil malın ödetilmesi olduğu içindir ki iki kişinin başka birine ait bir malı müştereken itlaf etmesi durumunda ikisine bir daman yani ödeme zorunluluğu vacip olur. Eğer daman fiilin cezası olsaydı her birine bir tam daman vacip olurdu.

Hataen ölme neden olmada diyet gibi esasen mala tekabül etmeyip fiil sebebiyle vacip olan, yani bir yönüyle telef edilen malın tazmin edilmesine, bir yönüyle işlenen fiilin cezasına benzeyen ara durumlar için hata hafifletici sebep konumundadır.

Hataen öldürme fiilini işleyen kişi bir yönden mazur olduğundan diyet borcu hafifletilerek akılesi üzerine vacip olur. Fiil sebebiyle vacip olan şeylerde hata hafifletici sebep olmakla birlikte mahal sebebiyle vacip olan şeylerde hafifletici olmaz. Çünkü mahal sebebiyle vacip olan şey fiilin cezası değil malın tazminidir.

Öte yandan hata, kusurdan tamamıyla hali olmadığından ibadetle ukubat arasında yer alan ve bir nevi ceza olan kefaret için sebep olmaya elverişli görülmüştür. Zira kefaret kısasın aksine eksik bir cezadır. Hatadaki taksir ise tedbir ve ihtiyatın terkedilmiş olmasıdır.

Fiil asıl itibariyle mubah olmakla birlikte tedbir ve ihtiyatın terki yasaklanmış olduğu için gerçekleşen cinayet eksik bir cinayet olur ve ancak eksik ceza için sebep olabilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun