Halleri ile İslam’ı anlatmak ne demek?

Tarih: 07.05.2025 - 20:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bu anlamda bir hadis-i şerif var mı:
“Onlar dilleri konuşmadan halleri ile İslam’ı anlatır.”
- Dilimiz konuşmadan nasıl konuşur bedenimiz, anlamış değilim.
 - Ben bu hadise benzeyen bir hadis gördüğümü hatırlıyorum. Böyle hadis varsa kaynağı ile verir misiniz?
-Bir de böyle bir hadis varsa, anlatılmak istenen nedir açıklar mısınız?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

“Onlar dilleri konuşmadan halleri ile İslam’ı anlatır.” sözü doğrudur, ancak bu anlamda bir hadis-i şerif bulamadık.

Bunun özeti, karanlığı yok etmenin en kısa ve en güzel çaresi, ışık yakmak ve ışık olmaktır.

İslam Literatüründe meşhur olan iki dilden bahsedilir. Bunlardan biri, lisan-ı kaldir (dil ile yapılan sözlü ifadeler); diğeri lisan-ı hâldır (davranış biçimiyle ortaya konulan hayat, yaşam ve tavırların belirlediği tutum ve hareketlerdir).

Örneğin: “Namaz kılın, içki içmeyin.” demek sözlü bir anlatımdır. Namaz kılarak, içkiden uzak durmak suretiyle muhatabına ders vermeye çalışmak bir hâl dilidir.

Bu konuda Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadeleri aydınlatıcı bir ışık hükmündedir (mealen):

Yalan söyleyen bir adam hâl diliyle yalancı olduğunu; namaz kılmayan bir adam lisanıhâliyle fasık olduğunu bildirmiş olur. Allah’ın emir ve yasaklarına riayet eden bir adam da hâl diliyle takva sahibi olduğunu göstermiş olur.

Mesela, sigara içen bir baba oğluna “Sigara içme, çünkü zarardır.” dese, bu adam hâl diliyle söylediklerinin doğru olmadığını anlatmış olur.

Nur Külliyatı’ndan Tarihçe-i Hayat’ta diğer dinlere mensup kişilerin, taklit yoluyla değil, muhakeme-i akliye ile İslâmiyet dairesine dahil oldukları beyan edildikten sonra şu çok önemli tespite yer veriliyor:

“Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyet’e layık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dahil olacaklardır.” (bk. Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı, s. 83)

Bu cümlede geçen “doğru İslâmiyet” ifadesiyle, İslâm adına ortaya çıkıp nice zulümler işleyen, terör estirerek toplum huzurunu bozan anarşist hareketlerin kaynağı en güzel şekilde ortaya konuluyordu:

Bugün özellikle Batı dünyasında Müslüman denilince, anarşi çıkaran, kan döken bir cani tip anlaşılıyorsa, bu bizim “doğru İslâmiyet’i” yeterince sergilemeyişimizden de kaynaklanıyor.

Başka dinlere mensup insanların hidayete ermelerinde ilk adım, İslâm’ı merak etmeleri ve araştırmak istemeleridir. Bu merak, çoğu insanda gözlemlere dayanır. Bu insanlar, kendi dinlerinde olmayan birçok güzelliği Müslümanların hayat tarzında seyredeceklerdir ki, İslâm’ı tanıma merakına kapılsınlar. Mazide, pek çok insan bu merakın sevkiyle Müslüman olmuşlardır.

Günümüzde, birtakım Müslümanların tebliğ ve irşat görevlerini bir tarafa bırakıp silahlı mücadele yolunu tutmaları, sair dinlerin tabilerinde İslâm’ı merak etme duygusunu körleştiriyor ve nice insanın İslâm’dan uzak kalmalarına sebep oluyor.

İslâm dininde harbin gayesi “intikam almak, adam öldürmek ve başka din mensuplarını Müslüman olmaya zorlamak” değil; İslâm düşmanlarının kuvvetini kırmak, onları mağlup ederek Müslümanlara hücum etmekten alıkoymak ve kendi müntesiplerinden İslâm’ı kabul eden kişilere baskı yapmalarını engellemektir.

Bu ikinci nokta şu ayet-i kerimede açıkça beyan edilmiştir:

“Size ne oldu ki, Allah yolunda ve ‘Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan şu şehirden çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver.’ diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” (Nisa, 4/75)

İslâm’da sulh esastır. Bütün insanlara, İslâm’ın güzellikleri, ancak barış ortamında rahatlıkla sunulabilir. Bu ise ilim ister, sabır ister, şefkat ister. Bunlar nefsin hoşuna gitmeyen zor işlerdir, ama hayır da bu yoldadır.

İnanmayanları öldürmek yapılacak en son ve en kolay iştir. Önemli olan onları öldürüp cehenneme göndermek değil, kalplerini fethederek cennet yolunu göstermektir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun