Hadislerde bahsedilen ilim, bilimi kapsıyor mu?

Hadislerde bahsedilen ilim, bilimi kapsıyor mu?
Tarih: 02.06.2024 - 19:07 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hadislerde bahsedilen ilim sadece İslami ilimleri mi kapsıyor?
- Zira Hz. Peygamber dönemin de Müslümanların (sahabenin) pozitif bilimlerle (matematik, fizik, kimya vb.) ilgilenmediği söyleniyor.
- İslam gerçekten pozitif bilimlerle ilgilenmeyi terakkinin önemli bir parçası görüyor mu? Hadislerde buna atıf var mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ayet ve hadislerde ilme yapılan vurgu başka hiçbir dinde, doktrinde vurgulanmamıştır. Elbette ayet ve hadisler, birer fizik, kimya, astronomi kitabı değildir. Fakat bunları teşvik eden pek çok ifadeler vardır. Mesela:

- İlk inen ayette yer alan “okuma emri” spesifik din ilimlerine vurgu yapmamak suretiyle, dünyevi ve uhrevi faydaları bulunan her türlü yararlı ilme işaret etmiştir.

“Kuran’ın hak (Allah kelamı) olduğu kendileri için apaçık belli oluncaya kadar onlara çevrelerinde ve kendilerinde bulunan kanıtlarımızı hep göstereceğiz. Rabbinin her şeye tanıklık etmesi (onlar için) yeterli değil midir?” (Fussilet, 41/53)

mealindeki ayette özellikle fen bilimlerinin keşifleriyle ortaya çıkan doğru bilgilerin Kuran’ın Allah’ın hak kelamı olduğunu göstereceğine işaret edilmiştir.

 “İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan (küçükbaş hayvanlardan) da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden ancak alimler, Allah'tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır.” (Fatır, 35/28)

mealindeki ayette de “din alimleri” yerine “alimler” kavramının mutlak olarak kullanılması, diğer bilim insanlarına da işaret edildiğini göstermektedir.

- Bilhassa insan ve hayvanlardan türlü renklerdeki canlıların nazara verilmesi, konunun dinden ziyade diğer ilimleri ilgilendirdiğini söylemek doğru bir yaklaşımdır.

Fen bilimleri Kuran ilimlerine hizmet ettiği nispette büyük değer kazanır. Bu konuyu Bediüzzaman Hazretlerinden dinleyelim:

“Dünyanın üç yüzü var:

Birinci Yüzü: Cenab-ı Hakk'ın esmasına bakar. Onların nukuşunu gösterir. Mana-yı harfiyle, onlara âyinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubat-ı Samedaniyedir. Bu yüzü gayet güzeldir. Nefrete değil, aşka layıktır.

İkinci Yüzü: Ahirete bakar. Ahiretin tarlasıdır, cennetin mezraasıdır, rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir. Tahkire değil, muhabbete lâyıktır.

Üçüncü Yüzü: İnsanın hevesatına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın melabe-i hevesatı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünki fânidir, zâildir, elemlidir, aldatır. İşte hadîste vârid olan tahkir ve ehl-i hakikatın ettiği nefret, bu yüzdedir.

Kuran-ı Hakim'in kâinattan ve mevcudattan ehemmiyetkarane, istihsankârane bahsi ise; evvelki iki yüze bakar. Sahabelerin ve sair ehlullahın mergub dünyaları, evvelki iki yüzdedir.” (Sözler, Otuz İkinci Söz, s. 625-626)

Demek ki ayet ve hadislerde söz konusu edilen ilim, geniş olup fen bilimlerini de içine alır. Yeter ki, ilgili bilimler, Kuran ilimlerine hizmet etsin.

Peki bazı bilimsel gerçekler neden açıkça ifade edilmemiş? Bunu da Bediüzzaman Hazretlerine soralım:

“Sual: Ulvî ve süflî ecramın mahiyetleri, şekilleri, hareketleri hakkında fennin verdiği beyanat gibi beyan lazım iken, mübhem bırakılmıştır?

Cevap: Bu gibi mes'elelerde ibham daha mühimdir. Ve icmal daha cemil ve güzeldir. Çünkü Kuran, istitradî ve tebaî olarak Cenab-ı Hakk'ın zâtına, sıfâtına istidlal için kâinattan bahsediyor. İstidlalin birinci şartı, delilin neticeden daha zahir ve malûm olması lâzımdır. Eğer fencilerin iştihası gibi "Şemsin sükûnuna, arzın hareketine bakmakla Allah'ın azametini anlayınız." demiş olsaydı, delil müddeadan daha hafî olurdu. Ve insanların ekserisi, ekser zamanlarda fehmedemediklerinden inkâra zehab ederlerdi. Halbuki, irşad ve hidayet zamanlarında cumhurun derece-i fehimleri nazara alınarak ona göre söz söylemek îcabeder. Maahaza ekseriyete yapılan müraattan, ekalliyette kalanın mahrumiyeti neş'et etmez. Çünki onlar da istifade ediyorlar. Amma mes'ele makuse olursa, ekseriyet mahrum kalır, istifade edemez. Çünki fehimleri kasırdır.” (Mesnevi-i Nuriye, On Dördüncü Reşha, s. 232-233)

- Rivayete göre, Peygamber efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur:

“Hikmet müminin yitiğidir, onu bulduğu yerde alır.” (İbn Mâce, “Zühd”, 15; Tirmizî, “ʿİlim”, 19)

Bu hadis-i şerif, Müslümanların işlerine yarayan bilgiyi ve doğru sözü kimden ve nereden geldiğine bakmaksızın alabileceklerine işaret etmiş, bu durum dış kültürlerden uygun biçimde faydalanmaya meşruiyet kazandırmıştır.

Bu konuda pek çok ayet ve hadis vardır. Fakat yukarıda ilke bazında aşk ettiğimiz gerçekleri mantık kalemiyle meşk edebilirsiniz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun