Guru Nanak kimdir, görevin kendisine tanrı tarafından verildiği söylemesi nasıl açıklanabilir?

Tarih: 16.05.2018 - 00:42 | Güncelleme:

Soru Detayı

- ​Ateistlere Hz. Muhammed'in dedikleri yalan olsaydı bu kadar büyük kitleleri etkileyemezdi yalanı elbette ortaya çıkardı bu kadar büyük bir samimiyet ve inançla davasına sarılamazdı diye cevap verdiğimizde.
- Batıl dinleri yaymaya çalışanlar da aynı şekilde inançlarını yayabilmişlerdir aynı samimiyeti onlar da göstermişlerdir mesele Sihinizim dinini kuran Guru Nanak nasıl bu görevin kendisine tanrı tarafından verildiği söylüyor ve aynı şekilde bu davasını insanlara kabul ettirebiliyor. Demek ki sadece peygamberler bunu başarıyor diye bir şey yok diyorlar.
- Nitekim 18 milyon kadar insan Guru Nanak’ın kurduğu dine inanıyor şu an.
- Nasıl cevap vermeliyiz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Bu gibi karşılaştırmalar son derece yanıltıcı cerbezelerdir. Bir kısım Müslümanlar da alt yapılarının zayıflığı sebebiyle bu gibi tuzaklara düşmekten kurtulamıyorlar.

 Buradaki tuzak şudur: “Hz. Muhammed'in dedikleri yalan olsaydı bu kadar büyük kitleleri etkileyemezdi yalanı elbette ortaya çıkardı.” tespiti doğru olmakla beraber, Hz. Muhammed’in peygamberliğini tasdik eden binlerce deliller yanında, belki de en sonlarda gelen ikinci derecede bir delildir.

- Bu sebeple, başta Kur'an olarak binden fazla mucizelerle donatılmış bir peygamberi, insanları kandırmada başarılı olmuş bir adamla karşılaştırmak, mantık zincirini aşan mugalatalı bir kıyastır.

- Asırlarca elle tutulur hiçbir doğru tarafı olmayan “ateşe, değişik putlara, şeytana, ineğe” tapanların varlığı ve bu inançların kendilerine müşteri bulduğu bir gerçektir. Şimdi, bunların da mensupları var diye, İslam diniyle kıyaslamak doğru olur mu?

- Keza, yıldız böceğinin de ışığı vardır diye, onu yıldızlarla kıyaslamak ya da aynadaki güneşin yedi renkli ışığıyla gösterdiği yansımasını, güneşle aynı tutmak doğru olabilir mi?

- Her batıl düşüncede de bir dane-i hakikat bulunur. İnsanları oraya cezbeden o hakikat daneleridir. Şimdi şu Sih dinine bakalım. Guru Nanak’ın (ö. 1539), ilk tebliği Mul Mantra olarak da bilinen şu sözlerle başlar:

“Bir Tanrı vardır, en yüce gerçek O’dur. O yaratıcı, korkusuz ve nefretsizdir. Her yerde hâzırdır, evreni kaplar. O doğmamıştır, tekrar doğmak için de ölmez …” (“Japji I”, Guru Granth Sahib).”

Bunlar size İhlas suresini ve benzeri ayetleri hatırlatmıyor mu?

Bu kadar uzun bir zaman aralığına rağmen, Kur'an ile Kitab-ı Mukaddes arasında ilişki kurmaya çalışanlar, İslam’ın âdeta dünyaya hâkim olduğu XV. asırda ortaya çıkan Sihinizim teolojisiyle, Kur'an arasında neden bir ilişki kurmuyorlar? Bu teolojideki doğru ve güzel olan prensiplerin Kur'an’dan, hatta diğer semavi kitaplardan alıntı yapıldığı ihtimali bilimsel olarak çok yüksektir.

- Bir düşüncenin doğru olup olmadığı, onun benzerlerinin varlığının olup olmadığına göre tespit edilmez. Çünkü bir gerçekliğin tespiti ancak kendi varlığıyla alakalı unsurların tespit edilmesiyle söz konusudur. Mesela; “Güneş'in gerçekliği” benzeri güneşlerin varlığıyla değil, kendi cismiyle, yedi renkli ışığıyla tahakkuk etmiştir. Mesela, şu anda Türkiye’de gündüzdür. Çünkü, her taraf aydınlıktır, güneş vardır... Başka bazı ülkelerde gece de olsa bu gerçekliğe zarar vermez. Aksine Türkiye’de gece karanlığı olduğunda, dünyanın her tarafı aydınlık da olsa, bizdeki gecelik gerçekliğini değiştirmez.

Bu konuda misalleri çoğaltmak mümkündür. Fakat arif olana işaret yeter.

O halde, kırk yönden mucizeliği ispat edilen Kur'an’ın varlığı, yaklaşık 15 asırdan beri “bir tek suresinin bir benzerini bile ortaya koyamayacaklarına” dair bütün dünyaya meydan okuması ve meydan okuyuşun şu anda da üstünlüğünü, karşı konulmazlığını koruması, onun Allah’ın kelamı olduğunu ispata yeter bir delildir.

Allah’ın kelamını elinde tutan Hz. Muhammed (asm) ise Allah’ın hak peygamberidir. Asla yalanı duyulmamış ve bir peygamber olarak asla yalan söylemesi mümkün olmayan Hz. Muhammed “Benden sonra nebi gelmez.” dediği halde ve Kur'an’da da onun son peygamber olduğuna vurgu yapıldıktan sonra, birilerinin kalkıp peygamberlik dava etmesi elbette müminler açısından kabul edilemez.

- Son olarak “Bana -başka hiçbir ihtimali olmayan- öyle bir söz söyleyin ki, onunla sizi idam edeyim.” diye meşhur olan Napolyon’un bu sözünü hatırlatmak isteriz.

Yapısı itibariyle insan, hakperestlikten uzaklaşırsa, kendisini destekleyen kıl kadar ince / zayıf bir delili kalın bir halat mahiyetinde gördüğü gibi, karşı tarafı destekleyen bir kalın halatı kıl kadar ince / zayıf bir emare gibi görür.

Hz. İbrahim ile Nemrut arasındaki geçen tartışmada da bu hususu görmekteyiz. İlgili ayetin meali şöyledir:

“Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya giren kimseyi (Nemrut’u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: 'Rabbim, hayat veren ve öldürendir.' demişti. O da: 'Ben de hayat verir ve öldürürüm.' demişti. İbrahim: 'Allah Güneş'i doğudan getirmektedir, haydi sen de onu batıdan getir.' dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.” (Bakara, 2/258)

Bu ayeti açıklayan alimlerin belirttiklerine göre, Nemrut: idamlık bir adamı affetmiş, “İşte buna hayat verdim” demişti. Sonra da idamlık olmayan bir adamı da öldürmüş ve “İşte ben de diriltir ve öldürürüm.” demişti. Bununla kendisinin de bir ilah olduğunu ispat etmeye çalışıyordu.

Hz. İbrahim, bunun kalın kafalı olduğunu görünce, onu tam susturacak bir örnek daha verdi ve dedi: “Allah Güneş'i doğudan getirmektedir, haydi sen de onu batıdan getir.' dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı.” Ve fikren, ilmen mağlup olunca, kaba kuvvete başvurdu, Hz. İbrahim’i ateşe attı..

Allah aşkına güler misiniz, ağlar mısınız; yarı canlı, tam canlı ve şuurlu canlılara hayat veren, kışın bir canlıyı ölüm uykusuna yatırıp baharda dirilten, ölümünden sonra yeryüzüne baharda yeniden hayat veren, ölen insanlara da tekrar hayat bahşedecek olan Allah’ın bu geniş yelpazedeki ihya ve imatesi nerede, Nemrut’un bir kişinin idam kararını infaz etmeyip affetmesi veya haksız yere birini öldürmesi nerede!?

Şunu unutmayalım ki, bizim görevimiz güzelce tebliğdir, hidayet Allah’ın elindedir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun