Faydalı mutasyon var mı?

Tarih: 06.10.2024 - 20:01 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Klebsiella aerogenes bakterisinin mutasyon geçirerek fucose isomeraz enzimini sürekli ürettiği söyleniyor, bu faydalı mutasyon mudur?
- Mutasyon sonucu oluşan gen hatası bakterinin başka işlevlerini aksatmaz mı? Ayrıca hücredeki fazla enzim salgılanmasının zararları yok mudur?
- İkinci sorum ise kör mağara balıklarının göz geninde DNA metilasyonu olduğu tespit edilmiş bu epigenetik durum çevreye uyum değil midir?
- Yani sonuçta epigenetik geri dönüşümlüyse bu balıklar yüzeye çıkınca göz genleri tekrar aktif olmaz mı ve bu durum evrime delil gösterilebilir mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlk sorunuzla ilgili başka sorular da var; benzer başka sorulardan bazıları şöyledir;

Evrimciler faydalı mutasyonlara şu misalleri veriyorlar:

1) HIV virüsünün değişerek üremesidir. Çünkü bu sürecin gerçekleşmesi gözlenebiliyor. Kısacık geçmişinde bu virüs yapısında değişim göstermiş ve karşılaştığı yeni durumlara karşı mutasyonla uyum sağlamıştır.

2) CCR5 genindeki mutasyon. CCR5-Delta32 mutasyonunu kazanmıştır ki, bu mutasyon CCR5 genindeki genetik bilginin bir kısmının silinmesine sebep olmuştur (32-bp segment silinmesi). Bu mutasyonu taşıyan homozigot fertler, HIV enfeksiyonuna karşı tamamen ya da kısmen dirençlidir.

3) Deneylerle bazı klamidyalar karanlıkta gayet iyi büyürken, bazıları hiç büyüme göstermemişti. 600 jenerasyon sonra ise, klamidyaların büyük çoğunluğu karanlıkta gayet iyi büyüyebilir hale gelmiştir. Faydalı mutasyonlar, hayatta kalmak için ışığa neredeyse bağımlı olan bir canlıda, ne kadar hızlı geliştiğini ve sonunda canlının ışıksız ortamda problemsiz yaşayabilir hale geldiğini göstermiştir.

4) Domuz gribi virüsü H1N1′in geçirdiği mutasyondur. Antibiyotik direncini sağlayan mutasyona ek olarak bu virüsler, iki ayrı mutasyon daha geçirmişler ve hızla çoğalma yeteneğini kazanmışlardı.

5) Klebsiella aerogenes bakterisinin mutasyon geçirerek, daha önce bünyesinde sürekli üretilmeyen bir enzimi (fucose isomeraz enzimi), sürekli üretmeye başladığı bulunmuştur. Başlangıçta zararlı bir mutasyon olarak ortaya çıkan durum, sonunda faydalı hale gelmiştir.

6) Lucilia cuprina türü sineklerin zehire karşı dirençleri; direnci gösteren başka bir sinek türünden (Torpedo californica) geldi: Bu sinekler aynı direnci, beş mutasyondan yalnızca biri ile elde etmişlerdi. Ayrıca, bu mutasyonla etkilenen amino asit, enzimin görevini değiştirebilecek bir noktada yer alıyordu.

- Evrimcilerin iddia ettikleri faydalı mutasyonlar ne kadar doğrudur?

Yine aynı konuda bir başka soru şöyle: Mutasyon DNA’deki bilgiyi artırır mı?

Bütün bu soruları kısaca ana hatlarıyla vereceğiz ve sonunda bunlarla ilgili iki bilimsel makaleyi de buraya ekleyeceğiz.

Şimdi bu soruları üç başlık halinde toplayıp cevaplarını vereceğiz.

Soru 1:

Faydalı mutasyon var mıdır?

Cevap 1:

Öncelikle ifade edelim ki, faydalı mutasyon denilen durumda aynı bitkinin iri olması, aynı hayvanın daha verimli olması söz konusudur. Örneğin mısır daha iri olur, inek daha fazla süt verir. Yoksa mısır fasulye olmaz, inek de deve olmaz.

Burada bir hususun hatırlanmasında fayda vardır. Canlıların eşeyli üremelerinde sperm ve yumurta hücresi rol oynar. Bu iki hücreye birleşerek tek hücreli zigotu hâsıl etme görevi verilmiştir. O da gelişerek çok hücreli canlıyı verir. Sperm ve yumurta hücreleri birleşmeden önce kromozom sayıları Yaratıcımız tarafından yarıya indirilir. Böylece kromozom sayısı yarıya inmiş iki hücre birleşince, o canlıya ait olan kromozom sayısı sabit kalmış olur.

Döllenmeden önce erkek ve dişi hücrelerde kromozom sayısının yarıya inmesi bir kanun şeklinde bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda aynı tarzda cereyan eder.

Mutasyon, canlının genetik yapısında meydana gelen değişikliklerdir. Bu değişiklik kromozomlarda olabilir ya da genlerde olabilir. Kromozomlarda olan değişiklik de ya kromozomun sayısında olur ya da yapısında. Her canlının kromozom sayısı sabittir.

Kromozom sayısının değişmesi, artma veya eksilme şeklinde olabilir. Söz gelimi, 40 kromozomu olan bir bitkide, üreme esnasında kromozomların uygun bölünememesi veya uygun yere taşınamaması sebebiyle, bazı fertlerde bu sayı değişebilir. Mesela 41 veya 42 ya da 30 veya 38 olabilir. 

Böyle sayı değişikliğine sahip olan fertler sıhhatli bir hayata sahip olamazlar. Çoğu zaman bunların nesilleri devam etmez ve genelde bu tip değişiklikler canlıların anormalliğine ve ölümüne sebep olur.

Bir başka değişiklik de kromozom sayısının tam katları veya yarı katları kadar artması şeklinde olabilir. 40 kromozomlu bir bitkinin üremesi esnasında çiçek tozu ve yumurta hücrelerinin teşkili esnasında kromozom sayısının yarıya inmesi gerekir. Çünkü erkek ferdi temsil eden polen ile yumurta hücresi birleşince kromozom sayısı 40 olarak sabit kalacaktır.

Hücredeki kromozomların yarıya inmesi esnasında müdahale edilerek bu yarıya inmeye mâni olunabilir. Bu yarıya inme, yumurta hücresinde yapılabileceği gibi sperm hücresinde de veya her ikisinde de yapılabilir.  Bu durumda kromozom sayısı 40 yerine, 60 veya 80 olan fertler meydana gelir. Bu şekildeki kromozom artışı fertleri öldürmez. Bunların nesilleri de devam eder.

İşte bu tip kromozom değişikliğine faydalı mutasyon adı verilir. Özellikle bitki ve hayvan ıslahında bu metottan faydalanılmaktadır. Mesela, kromozom sayısı iki katına veya dört katına çıkmış mısırlar, normal fertlere göre daha büyük koçanlı ve daha iri taneli olmaktadır.

Aynı şekilde süt ve et verimini arttırmak için hayvanlar âleminde de benzer uygulamalar vardır.

Bunun haricindeki mutasyonlar, ister genlerde olsun, isterse kromozom yapısında veya sayısında olsun zararlı ve genelde öldürücüdürler.

Sonuç

Mutasyonların faydalı olanları, kromozom sayısının katları şeklinde artış gösterenlerdir. Bitki ve hayvan ıslahında iri yapılı meyvelerin elde edilmesinde, et ve süt veriminin arttırılmasında bu metot kullanılmaktadır.

Ancak, bunlardan yeni ve farklı bir canlı meydana gelmesi mümkün değildir. Mısırın kromozom sayısını iki kat arttırınca iri taneli ve büyük koçanlı mısır elde edilmekte, mısır yine mısır olarak kalmakta, mısırdan fasulye meydana gelmemektedir.

Evrimcilerin Faydalı Mutasyon Örnekleri ile İlgili Soruları

Soru 2:

Başta verdiğimiz evrimcilerin sorularında, canlıların genlerinde veya genler üzerine etkili olan enzimlerde görülen veya müdahale ile hasıl olan değişikliklerdir.

Cevap 2:

Bakteri ve virüs tarzındaki böyle tek hücreli organizmalara yapılacak müdahalelerle, onların yapısı, şekli, görevi ve hâsıl ettiği ürün çeşidi değiştirilebilir. Her bir canlıda bu değişmenin sınırının ne olduğunu ilmi çalışmalarla ortaya konur.

Birinci soruda söz konusu edilen HIV virüsü, AİDS hastalığına sebep olan bir virüstür. 1970’li yıllarda gündeme gelmiştir.

Bu virüs, insandaki savunma sistemini tesirsiz hâle getirerek devre dışı bırakmaktadır. HIV virüsüne maruz kalan bir vücut, bütün hastalıklara karşı savunmasız bir hâle gelmektedir. Bilinen bir çaresi de yoktur.

İkinci soru da yine HIV virüsü ile ilgilidir. Bu virüs, insanda mikroplara ve yabancı cisimlere karşı savunmayı yapan akyuvarlar, yani beyaz kan hücreleri üzerinde bulunan CCR5 proteini, CCR5-Delta32 şeklinde değişikliğe uğradığı zaman o hücrede genellikle hastalık yapamamaktadır.

Üçüncü soruda yer alan Klamidya (Chlamydia) ise, cinsel yolla bulaşan, hem kadın hem de erkeklerde genital enfeksiyonlara sebep olan mikroorganizmalardır. Bunların normalde ışıklı ortamda gelişirken karanlık ortamda da gelişebildiği belirtilmektedir.

Diğer sorularda da durum aynıdır. Hepsinde de mikroorganizmaların, bilinen yapı ve görevlerinde bazı değişiklikler gözlenmektedir. Bu değişikliklerin faydalı olduğu dile getirilmektedir.

Evrimciler mikroorganizmaların bazı farklı yapı ve davranış kazanmış olmalarından hareketle, bütün canlıların bu şekilde evrim geçirerek birbirinden teşekkül ettiği iddiasını ve inancını vermeye çalışmaktadırlar.

Yaklaşık 30-35 yıldır bütün dünyada HIV virüsünün yapısını ve görevini anlamak ve onu tesirsiz hâle getirmek için binlerce kişi laboratuvarlarda çalışmaktadır.

Birinci soruda, bu virüsün karşılaştığı her ortamda muvaffak olduğu, her yeni şart ve duruma göre hareket ettiği, dolayısıyla bu farklı ortamlara ancak mutasyonla uyum sağlayabileceği iddia edilmektedir.

HIV virüsünün önüne hangi kimyevî barajı koysanız onu atlayıp geçiyor. O hâlde gerek bu HIV virüsünün ve gerekse benzer diğer virüs ve bakterilerin genetik yazılımı iyi okunarak, onların zararlı etkilerini durdurabilecek kimyevî barajların neler olabileceği ortaya konmalıdır. Yoksa burada tespit edilebilen bazı davranış ve görev değişikliklerini evrimin temeli almak, işin kolayı ve evrim ideolojisine sığınmak olur.

İsterseniz konuyu daha iyi ortaya koyabilmek için uzaya gönderilen araçları misal alabiliriz.

Yapısını teşkil ettiğiniz uzay aracına bir ve bazen birden çok görev yüklüyorsunuz. Söz gelimi, fotoğraf çekme, saatteki hızı ayarlama, bir istasyona uğrama, bozulan ve arızalanan aletleri tamir etme, gerekirse onların yerine yenilerini devreye koyma gibi bir yazılım programıyla donatıyorsunuz.

Mesela Güneş'ten enerji alacak şekilde tasarladığınız bu sisteme, bu yapının arızalanması halinde akü sisteminin devreye girmesini öngörüyor ve programınızı ona göre yapıyorsunuz.

Birtakım arıza veya engeller sebebiyle güneş enerjisinin kullanımı devreden çıkacak olursa, akülü enerjide devreye girecektir. Gayet tabiidir ki, akülü çalışma sırasında birtakım farklı alet ve sistemler bu işte görev alacaktır.

Sisteme atom enerjisi ile çalışmayı da programlamışsanız, akülü sistem devreden çıktığı zaman o yapı görevi üstlenecektir.

Böylece en olumsuz şartlarda dahi sizin uzay aracınız görevini yapıp dönecektir. Şayet siz bu aracı sadece akülü sisteme göre dizayn etmişseniz, aküsü bitince görevi de bitecektir.

İşte Cenab-ı Hak her bir varlığı belirli bir gen potansiyelinde ve kapasitesinde yaratmıştır. Bu potansiyelin ne olduğu, sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiği laboratuvar çalışmalarıyla ortaya konur.

Mesela, bu canlıların bir kısmı, uzay aracında olduğu gibi, sadece akü ile çalışacak şekilde programlanmışsa, yani birtakım olumsuz şartlar karşısında hemen devreden çıkacak şekilde yaratılmışsa, o canlı basit birkaç müdahale ile hayat sahnesinden çekilecektir.

Şayet o canlı, hayatını tehlikeye sokacak olumsuz şartlarla karşılaştığında, farklı sistem ve yapılar devreye girecek şekilde genetik yapıya kodlanmışsa, siz hangi engeli koysanız, hangi ilacı uygulasanız, bir müddet sonra o ortamda da birtakım yeni yapı, şekil ve davranışlarıyla varlığını sürdürecektir. Ta ki, genetik yapısında kendisine Allah tarafından verilen imkânların son sınırına varıncaya kadar.

İşte genetik yapısı farklı ortamlara göre programlanmış canlılar, öldürücü ilaç gibi olumsuz çevre şartlarında belirli ilaç dozlarına kadar dayanabilmekte, her doz artışında, yeni yapılar devreye girmekte, o canlı; tüylenme, kanatların ve ayakların küçülmesi ya da kanat gibi bazı yeni yapıların ortaya çıkması veya bazı ilaçlara karşı direncin artması gibi yapılar kazanabilmektedir.

Siz bunun adına ister faydalı mutasyon deyin, isterseniz değişme veya başkalaşma deyin. Şu bir hakikat ki, bu işler Cenab-ı Hakk’ın sonsuz ilim, irade ve kudretiyle, koyduğu ve çizdiği sınırlar dairesinde cereyan etmektedir.

Canlılara uygulanan ve onların farklı yapı ve davranış kazanmasına sebep olan olumsuz çevre şartları, o canlının dayanma sınırını aşacak tarzda olursa, o canlı hayat sahnesinden çekilecektir.

Canlılarda görülen böyle değişiklikler, iddia edildiği gibi, yeni ve farklı bir canlının başlangıcı ve temeli şimdiye kadar olmamıştır, bundan sonra da olması, bu genetik yapılar çerçevesinde düşünüldüğünde mümkün değildir.

Soru 3:

Mutasyon DNA’deki bilgiyi artırır mı?

“Mutasyon DNA deki bilgiyi artırır mı?
Artırırsa kendinden sonraki nesillere bunu miras bıraka bilir mi?
Bu konuda neden genetikçiler ortak kanaate gelemiyor ve farklı düşünüyorlar?
Bunu tam tespit etmek mümkün değil midir?”

Cevap 3:

Canlılar âlemi o kadar mükemmel ve o kadar organizeli ve sistematik olarak yaratılmıştır ki, bir genin görevi ve yapısını tespit çok etraflı çalışmayı gerektiriyor. Bazen onlarca bilim adamının ömrü bir karakterin nasıl ortaya çıktığını tam olarak ortaya koymaya yetmeyebiliyor.

Canlılar aleminde bilim adamlarının yaptığı, gözü kapalı dalgıçların deniz dibinde hazine aramasına benziyor.

Bu arama ve araştırma kıyamete kadar devam edecek ve belki biz, Allah’ın kâinattaki sanat eserlerinin yüzde onunu bile tespit edemeden kıyamet kopacaktır.

Özellikle genetik konusunda her yapılan çalışmayı takdim, araştırıcının inancına ve kültür değerine bağlı olarak değişiyor.

Allah’a inanan birisi, bulduğu veya elde ettiği bir değeri ortaya koyarken Allah’ın sanatının ve ilminin genişliğini nazara veriyor. Bu kadar ince plan ve programı, Allah’ın çok geniş düşünüş ve kudretinin bir göstergesi olarak alırken, Allah’a inanmayan birisi, bunu sebeplere tabiata ve tesadüfe veriyor.

Dolayısıyla onların elde ettikleri sonuçları yorumlamada aynı noktada birleşmelerini beklememek gerekir.

Genetik yapıya DNA dışındaki yapılar da tesir ediyor ve fenotipte ortaya çıkan karakterler yavrulara da geçebiliyor. Bu genel manasıyla “Epigenetik” olarak adlandırılıyor.

Epigenetik olayda canlının DNA’sının baz diziliminde herhangi bir değişim olmaz. Ancak genetik olmayan bazı faktörler organizmanın genlerinin kendilerini farklı şekilde ifade etmelerine ve davranmalarına sebep olur. Bunun sonucu olarak da canlının dış görünüşünde farklılıklar ortaya çıkar.

Bu değişikliğe sebep, genlerin fonksiyonlarında meydana gelen değişimlerdir. Bu değişimler DNA baz dizilerinde herhangi bir değişim olmadan gerçekleşir.

Epigenetik olayların moleküler yapısı çok karışıktır. En iyi bilinen epigenetik mekanizmalar:

1. DNA’nın temel yapısına dokunmadan genlerin aktivasyonunda ve ifadesinde meydana gelen değişimler,

2. DNA bazlarının metillendirilmesi gibi değişimler,

3. Kromatin yapısında oluşan değişimlerdir.

Mutasyon, canlı organizmada meydana gelen ani değişikliklerdir. Bu tariften hareket edersek, bizim sorumuza müspet cevap da bulmak mümkün, menfi cevap da. Dolayısıyla bu tip sorular genelleştirilemez. Neyi niçin araştırdığınıza bağlı olarak elde edeceğiniz sonuç da değişebilir.

İnanan bir kimsenin buradaki tutumu, ister araştırmacı olsun, ister okuyucu veya isterse dinleyici, bu ve benzer konuların her birisinin bir araştırma konusu olduğunu bilmek ve bütün kâinatın Allah’ın eseri olduğunu kabul etmektir. Bilimler, Allah’ın bu kâinat kitabını tefsir etmeye ve açıklamaya çalışıyorlar. Bunda bazen hatalı yaklaşımları da elbette olacaktır. Bir başka araştırıcı o hatayı, bugün olmazsa bir başka zaman mutlaka ortaya koyacaktır.

Sonuç olarak, bu genetik konusunda bilimin ortaya koyabildiği, belki mevcudun yüzde onu bile değildir. Hal böyleyken bazı okuyucularımız bu konuda kesin cevap istiyor.

Bütün sorulara kesin ve doğru cevap vermemiz demek, bütün kâinattaki varlıkları doğru olarak en ince ayrıntılarına kadar bilmemizle mümkündür. Bilimsel araştırmalar iğne ile kuyu kazmak gibidir. On santim kazdığınızda karşınıza yeni ve farklı yapılar çıkar. Onların her birisinin ayrı ayrı araştırması gerekecektir.

İşin en zor tarafı, bazı karakterlerin birden çok faktör tarafından kontrol edilmesidir.

Mesela, ineklerde süt verimini etkileyen o kadar çok faktör ve gen vardır ki, her birisinin etki mekanizmasını ortaya koymak için senelerdir binlerce bilim insanı araştırma yapıyor. Bu araştırmalar kıyamete kadar devam edecektir.

Netice olarak, evrim yaratılışın karşılığı değildir. Yani kâinatta meydana gelen her olay Allah’ın sonsuz ilim, irade ve kuvvetiyle olmaktadır. Biyolojik olayların meydana gelişini, Allah koyduğu birtakım kanunlarla sağlamaktadır. Yoksa işi yapan kanunlar, ya da cansız elementler değildir. Allah istediğini istediği şekilde yaratabilir. Bir canlıdan bir başkasını evrim yoluyla meydana getirebilir. Ama günümüzde onun böyle bir kanunu yoktur. Geçmişte bunun olduğuna ait bir delil de yoktur. Her canlı grubunun genetik yapısı çok korunaklı ve o canlı grubuna özel yaratılmıştır.

İlave bilgi için tıklayınız:

Plastik yiyen bakteriler evrimin eseri mi?

İkinci sorunuz:

Kör mağara balıklarının göz geninde DNA metilasyonu olduğu tespit edilmiş bu epigenetik durum çevreye uyum değil midir?

Mağaralarda yaşayan hayvanlarda görülen göz kayıpları geçmişte olduğu gibi, günümüzde de en çok merak edilen konular arasındadır.

Hem ışıklı bölgede yaşayan gözlü hem de mağaralarda yaşayan gözsüz popülasyonları olduğundan dolayı, Astyanax mexicanus türü balık, materyalist evrimcilerin ilgi odağı olmuş ve tesadüflere dayalı evrim teorisine delil olarak gösterilmiştir.

Hâlbuki materyalist evrimcilerin tesadüflere dayalı evrim teorisine delil olarak gösterdiği bu konu ile ilgili tüm veriler bir Yaratıcı’yı ispat etmektedir.

Birincisi; A. mexicanus türünden evrimleştiği iddia edilen farklı mağara popülasyonlarının aslında aynı tür olduğu anlaşılmıştır. A. Mexicanus türünün mağara popülasyonlarında gözlerin ve görmenin tamamen kaybolmasına sebep olan tabiî mutasyonların üreme sisteminde değişikliğe sebep olmaması, canlıdaki değişimlerin tesadüfen değil, bilinçli yapıldığını göstermektedir.

İkincisi; A. mexicanus türünün mağara popülasyonlarında meydana gelen göz kayıpları programlı hücre ölümü

ile meydana gelir ve başta Pax6 adlı gen olmak üzere tamamen genlerin kontrolündedir. Canlının genetik yapısındaki karmaşık programlar tesadüfen teşekkül edemeyeceği gibi, işletimi de tesadüfen yapılamaz.

Üçüncüsü; Mağara hayvanlarında meydana gelen göz kaybı Charles Darwin’in iddia ettiği gibi dezavantaj değil, önemli avantajlar sağlar. Faydalar gözetilerek yapılan işler ise tesadüfen olamaz.

Dördüncüsü; En ilginç olan ise, Programlı hücre ölümü ile gözü kapanan A. mexicanus türünün mağara popülasyonlarında, mağara ortamında avantaj sağlayan his organları yaratılmakta ve göz eksikliği telafi edilmektedir. Canlıyı şartlara göre donatmak, elbette bilmeden olamaz.

Sonuç olarak;

A. mexicanus türünün mağara popülasyonlarında meydana gelen göz kaybı ve diğer mağara hayatına uygun değişimler tesadüfi mutasyonların değil, Yaratıcı’nın kasıtlı ve hikmetli işlerindendir.

Not:

Prof. Dr. Kâzım Uysal’ın, “Bazı balık türlerinin mağara popülasyonlarında meydana gelen göz kayıpları planlı yaratılışın delilidir” isimli bilimsel makalesini okumanızı tavsiye ederiz: (bk. II. Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi, Erzurum, s. 153-170.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 80
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun