Evladın maddi kazancını bir baba dilediği gibi el koyup sahiplenebilir mi? Yoksa bunun bir sınırı var mıdır?

Tarih: 17.10.2006 - 11:56 | Güncelleme:

Soru Detayı
Babam, benim ona bankadan borç para çekmemi istiyor, kendi Türkiye'deki kredi borcunu kapatmak için. Ben borç çekmek istemiyorum, çünkü kendi imkanı var bu borcu kapatmak için. Mesela dairelerinden birini satabilir. Ama bunu yapmak istemiyor. Bana geri ödeyeceğini söylüyor hep. Ama ona şimdiye kadar verdiklerimi hiç geri alamadım. Ben, "Hayır, çekmiyorum." deyince, "Babalık hakkımı sana helal etmiyorum." dedi. Gerçekten babalık hakkı helal olmaz mı? Ne yapayım şimdi? Bana yardımcı olabilir misiniz?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Babasının yanında kalan ve babasıyla birlikte çalışan çocuğun kazancı babasına âit olur; ayrı bir servet sayılmaz. Nitekim bu sırada masrafı babası yapıp harcamaları da babanın kazancından yapıldığı gibi.

Ancak, babayla ortaklık sözleşmesi yaparsa, kazancı bu konuşma ve sözleşmeye göre hüküm alabilir. Bundan sonra kazancımın şu kadarı ortak, şu kadarı da şahsıma âittir, gibi...

Böyle açık ve net bir sözleşme yapılmadığı müddetçe, çocuğun baba yanındaki kazancı babaya âit olur, şahsına âit sayılmaz. Bununla beraber Peygamberimiz (asm):

"Çocuklarınız arasında adaletli olunuz."(Müslim, Hibat, 13/3)

buyurmuş, babaları çocuklarının hakkına karşı titiz olmaya çağırmıştır. Her ne kadar edeb ve terbiye gereği ayrı birşey konuşulmamış da olsa babalar, çocuklarının alın terini düşünür, çalışma paylarını hesaba katar, haklarını verme gayretinde olurlar.

Ancak işi ayrı olan bir evladın malını babası istediği gibi kullanamaz; bunun da bir sınırı olmalıdır.

Bilindiği gibi İslam hukukuna göre kendi malını bile har vurup harman savuran kişilere müdahale edilir ve onun mallarına el konularak “kayyım” nezaretinde malına sahip çıkılır. Bu nedenle kendi malını bile istediği gibi kötüye kullanamayan birisi, evladının malını nasıl istediği gibi kullanabilir.

Fakat şu da bir gerçektir ki, baba evladının malından habersiz olarak yese ve içse, evladın da buna gönlü olmasa bile bu helaldir. Böylece baba haram yemiş olmaz. Diğer taraftan oğul babaya ve anneye bakmak zorundadır. Bu açıdan da evladın malı babanın malı gibidir.

Ama evlat babanın malını izinsiz ve gönülsüz yemesi doğru değildir. Böyle bir sebepten hakkını helal etmeyecek olsa, buna itibar edilmez.

Evladın malı babanın mülkü müdür?
 
Hadis alimlerinin sahih olduğunu ifade ettikleri bir hadise göre bir kimsenin oğlunun malı babasının malı demektir; 'Sen de malın da bana aittir, baban içindir' buyurulmuştur. (bk. Fethu’l-Barî, V/211-212; Tuhfetu’l-Ahvez-î Şamile, III/482)
 
Bu hadisin hükmü, bundan çıkarılacak olan hukuki sonuç hakkında alimlerin farklı ictihadları vardır. Bu ictihadlar arasında diğer naslara ve 'mülkiyetle ilgili genel ilke ve kurallara' göre isabetli olanı şudur: Evladın mülkü olan nesne aynı zamanda babanın mülkü değildir. Eğer böyle olsaydı, oğul vefat edince onun malı yalnız babaya ait olurdu, oğlun çocukları, eşi, annesi varis olamazdı.
 
Hadis 'mülkiyet' değil, 'ibaha' ifade ediyor; bunun da manası 'babanın, evladına sormadan da ihtiyaç duydukları kadar oğul malını alıp kullanabilecekleri'dir. Bu hüküm (sonuç) da kayıtsız şartsız olmayıp bazı şartlara bağlıdır:
 
1. Babanın aldığı mal oğula zarar vermeyecek.
 
2. Alınan mala oğul muhtaç bulunmayacak.
 
3. Baba malı bir oğuldan alıp diğer çocuklarına vermeyecek.
 
4. Aldığı miktara ihtiyacı olacak ve ihtiyacından fazlasını almayacak.
 
5. İhtiyaç meşru olacak; mesela içki veya sigara almak için oğul parasını alması caiz değildir.
 
Muhtaç olan baba ve annenin nafakalarının, mali gücü müsait olan oğula, muhtaç olan evladın nafakasının da babaya ait olduğunda ittifak vardır.
 
Yan hısımlara gelince:
 
Akrabaya hakkını vermeyi (el-İsrâ: 17/26), onlara iyilik ve ihsanda bulunmayı (en-Nisâ: 4/36) emreden âyetler ile yakından uzağa akrabayı gözetmeyi, onlarla ilgilenmeyi (sıla-i rahimi), yardıma ve iyiliğe önce akrabadan başlamayı emir ve tavsiye eden hadisler akraba nafakasının hukuki kaynaklarıdır. Bu nasları değerlendirme ve uygulamada müctehidlerin üç gruba ayrıldıklarını görüyoruz:
 
a) Hanefîlere göre kan hısımı olup, aralarında evlenme caiz olmayan akraba, şartlar gerçekleşince karşılıklı olarak nafaka alacaklısı ve borçlusu olmaktadırlar; kardeş, amca, dayı, yeğen, hala, teyze bu kabildendir.
 
b) Hanbelî mezhebine göre, miras hukukunda göreceğimiz asabe ve belli hisse sahibi (ashâbu'l-feraiz) olarak vâris olanlar nafaka ilişkisi ile de birbirine bağlıdırlar.
 
c) İbn Teymiyye, İbn Kayyim gibi bazı müctehidlere göre evlenme mâniine de bakılmaksızın, sıra geldiğinde birbirine vâris olanlar gerektiğinde nafaka alacaklısı ve borçlusu da olurlar. Bu ictihad, nafaka alacaklılarının çerçevesini en geniş tutan, naslara ve İslâm'ın ruhuna da en uygun olan ictihaddır.
 
Nafaka borçlusu akraba birden fazla olursa -karı-koca, çocuk-baba arasındaki bazı durumlar müstesna- nafaka borcu, her şahsın mirasındaki payı ölçüsündedir.
 
Usûl, fürû ve zevcenin nafaka hakkı hâkimin hükmüne bağlı değildir; bunlar, hakları olan nafakayı, borçlunun rızasına ve hazır olmasına bakmaksızın alırlar.
 
Diğer akrabanın nafakası, ya borçlunun rızası, yahut da hâkimin hükmü ile elde edilir.
 
Nafakaya muhtaç olup akrabası da bulunmayan şahısların geçimlerini devlet sağlar. Fıkıh kitapları beytü'l-malın (devlet hazinesinin) giderlerini sayarken bu gibi şahısların geçimlerini de zikretmişlerdir. Rasûl-i Ekrem (s.a.), 'Kim ölür de mal bırakırsa (bu mal) ailesine aittir, kim de bakılacak çoluk çocuk bırakırsa onlar bana aittir' buyurarak devletin bu vazifesini dile getirmiştir.

İlave bilgi için tıklayınız:

Babasının yanında kalan erkek veya kız çocuğun kazancı babasına mı âittir?..

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 50.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun