Eşine belli etmemek mi daha doğru yoksa konuşmak mı?

Tarih: 11.01.2024 - 10:41 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Kadınlara "siz evin hemşiresisiniz, kendi derdinizi yok sayın, hep gülümseyip iyi olmaya çalışın, çok konuşmayın erkekler sevmez" gibi şeyler deniyor, erkeklere de benzer tavsiyeler verilmemeli mi?
- Kocaları memnun olsun diye kadınlar fedakarlık yapmalı tabii ki ama aynı şeyi erkekler de yapmamalı mı, biz de mutlu olmayı, dert anlatmayı, bu şekilde davranışlarımızın kısıtlanmamasını hak etmiyor muyuz?
- Böyle söylenince sanki her şey erkeklerin isteğine onların zevklerine göre ayarlanacakmış gibi görünüyor diye düşünüyorum, bu şekilde "o az fedakarlık yapsın sen çok yap" gibi kurallar var mıdır?
- Bir de her şeyi içine atmak, sessiz kalmak, iletişim kurmadan eşinden kendi hislerini gizlemek, hep mutlu görünmeye çalışmak gibi şeyler psikolojik olarak sağlıklı değil bildiğim kadarıyla. Eşlere birbirleriyle iletişim kurmayı, iç dökmeyi, birbirlerine destek olmayı tavsiye etmek daha iyi olmaz mı?
- Kadının susması veya duygularını belli etmemesi veya her şeye tamam demesi ve hep özür dilemesi vs gibi şeyler sağlıklı bir evlilik getirmiyor diye düşünüyorum.
- Tabii ki küçük hatalar görmezden gelinir veya bir tarafın alttan aldığı durumlar olur ama sorun olan konuları yok sayıp hiç tartışmamak ve kendini savunmamak doğru mu?
- Bu konuda hocalarımız bir şeyleri yanlış anlamış olabilir mi, psikolog desteğinde hareket edilmesi mi daha iyi olur yoksa hocaları dinlemek mi?
- Özellikle bizim kültürümüzde kadınlara hep sen alttan al, sus, derdini anlatma, eşine iyi görün denmesi kadının ilişkide kendini ifade edememesini ve mutsuz olmasını beraberinde getirmiyor mu?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle altını çizerek vurgulamamız gerekir ki İslam dininde de Anadolu kültüründe de kadın-erkek ilişkilerinde kadını erkeğin karşısında aşağılaması diye bir durum söz konusu olamaz. Kadına yönelik bu aşağılayıcı yaklaşım, kadın-erkek ilişkileri üzerinden İslam dinini ve Anadolu kültürünü değersizleştirmek isteyenlerin ortaya attığı abartılı ifadelerdir.

İslam dinine ve kültürümüze göre evlilik kadın ve erkek arasında ne ortaklık ne de kölelik efendilik ilişkisidir. Evlilikte kadın ve erkek birbirinin ebedi hayat arkadaşı, sırdaşı ve yoldaşıdırlar. Bu arkadaşlıkta her ikisine de düşen hak ve sorumluluklar var.

Peygamber (asm) Efendimizin bu konudaki hadisi tereddütlere yer bırakmayacak kadar açıktır:

“Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet ediniz! Onlara şefkat ve sevgi ile muamele ediniz! Onlar hakkında Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz!” (Sahîh-i Buhârî Muhtasarı, 10/398)

Bunun dışındaki hadisler de yine benzer şekilde kadınlara karşı güzel muamele tavsiye edilmekte, onlara şefkat ve merhametle muamele edilmesi üzerinde durulmaktadır.

Bundan hareketle âlimler, aile ve evlilik konusunu gündeme getirdikleri tüm sohbetlerinde ve eserlerinde kadınların haklarının korunması, onlara adil davranılması, zülüm yapılmaması, şefkat ve merhametle muamele edilmesi konusunda erkeklere tavsiyelerde bulunmaktadırlar.

Bununla beraber gerek İslam dini gerekse geleneksel kültürümüz, kadın ve erkeğin fıtratına uygun olarak onlara tavsiyelerde bulunmaktadırlar. Genellikle erkek dışarıda -geçmiş zamanlarda bugünkünden daha ağır koşullarda- çalıştığı için kadına göre daha stresli ve gerin olarak eve dönmektedir.

Ayrıca erkeklerin sahip olduğu erkeklik hormonları onları nispeten daha öfkeli, mücadeleci bir ruh hâli vermektedir. Bundan dolayı eve geldiğinde kadının bir süre anlayışlı olup, öfkesine aynı sertlikle cevap vermemesi istenmektedir.

Burada geleneksel kültürümüzde kadınlardan istenilen kocası ile yaşadığı sıkıntılarda “alttan alması, sabırlı olması, idare etmesi” gibi tavsiyeler, biraz da kadının yapıcı, şefkatli, sabırlı, sakin, narin ve yatıştırıcı özelliklerinden dolayıdır.

İhtiyaca binaen bu konuda kadınlar erkeklere göre daha üstün vasıflarla donatılmışlardır. Nitekim annesinden azar işiten çocuk, üzülür, ağlar, ama yine de annesinin yatıştırıcı sinesine sarılır. Oysaki babasından azar işiten çocuk tekrar ona değil, annesine koşar.

Aynı şekilde insanları sakinleştirmek için yapılan sesli çalışmaların tümünde su sesi ile birlikte kadın sesi kullanılır. Çünkü kadının Allah vergisi şefkatli ve narin sesi bile insanları sakinleştirmede en etkili yoldur

Bunlar kadına yüklenen sorumluluklardan ziyade, onun gücünü ve erkeğin kadına olan fıtri ihtiyacını gösterir. Nasıl ki ailesini koruması ve beslemesi için erkeğe, zorlukları aşması, gerekirse gurbete gidip çalışması, güçlü durması vb. tavsiye edilirse, kadına da eve öfkeli ve gergin gelen erkeği sakinleştirmesi, çabuk öfkelenen erkeğe karşı biraz sabırlı olması vb. tavsiye edilir.

Nitekim toplum hayatında en ağır, en riskli, en sıkıntılı işleri yapan, yeri geldiğinde canını veren, savaşan büyük çoğunlukla erkeklerdir. Böyle bir erkeğin de en çok ihtiyaç duyduğu şey işte kadının bu sakinleştirici varlığıdır.

Bununla birlikte “idare etmek”, “alttan almak”, “fedakârlık etmek” gibi kavramların algılanmasında ve pratiğe dökülmesinde bir karmaşanın dolduğu da bir gerçektir. Bu konuyu şöyle analiz edebiliriz:

- “Kocayı idare etmek veya alttan almak” demek, erkek ne yaparsa yapsın kadının ses çıkarmaması demek değildir. Kadın hakkını savunmalı, yanlışları söylemeli, kendisine yapılan haksızlıkları eşi ile konuşmalıdır ve itiraz etmelidir. Hele ki ailesi, yuvası ve çocukları söz konusu ise bu konuda mücadele etmelidir. Nitekim Kuran-ı Kerim'de Mücadele suresinin ilk ayetlerinin iniş sebebi olan Havli binti Salebe adlı hanım sahabe, kocası ile arasında geçen bir sorunu dile getirmiş ve geleneklere göre çözümü olmayan konuda yuvasını kurtarmak için Allah’tan yardım dilemiştir. Yüce yaratıcı onun bu yakarışını haklı bularak bu konuda ayet indirmiştir.

“Allah, kocası hakkında seninle tartışan (hüküm için ısrar eden) ve Allah’a şikayette bulunan (kadın)ın sözünü işitti (dileğini kabul etti). Allah zaten sizin her konuşmanızı işitir. Çünkü Allah hakkıyla işitendir, görendir.” (Mücadele, 58/1)

Görüldüğü gibi kadın sahabenin, ailesini ve evliliğini kurtarmak için vermiş olduğu mücadele Rabbimizin hoşuna gidiyor ve Hz. Havle’ye müjde oluyor.

Bizim kültürümüzde kadına “sus” denemsi ile kastedilen şey, aile içi sorunlarda kadının, sesini yükseltmeden, erkekle birebir kavga etmeden kadınlığa mahsus idare etme gücünü kullanarak olayı yatıştırmasıdır. Bu talep, kadının gücünü aşan bir fedakârlık değil, fıtratına uygun bir yetenektir.

Tarihten bildiğimiz Hürrem Sultan buna güzel bir örnektir. Hürrem Sultan, on beş milyon kilometrelik bir alanı idare eden Kanuni Sultan Süleyman’ı idare etmiş, yönetmiş ve onun en sıkıntılı anlarında sakinleştirebilmiştir. Erkek, bu konuda kadın kadar mahir değildir.

Bundan dolayı, kadınlar “idare etmeyi”, “alttan alayı” bir ego meselesi olarak değil de kadınlığa mahsus bir nimet olarak görmeli ve bu nimeti kendi mutluluğu ve aile huzuru için kullanmanın yollarını araştırmalıdırlar.

- “Altan almak”, “İdare etmek”, erkeğin sürekli yaptığı ve kendisini bir türlü düzeltmediği davranışlarına yönelik değildir. Zaman zaman gergin ve öfkeli hallerde kullanılması tavsiye edilen bir yönetimdir.

- Kadından istenen evlilik huzuru için, sorunları konuşmamak, sürekli hasır altı etmek de değildir. Kızgınlık ve öfke hâlinde, erkek hormonel olarak kendisine hâkim olmakta zorlandığı zamanalar, kavga ve tartışmaya girmemektir. Sorunu o an için alttan alarak, karşıdakinin sakinleşmesini beklemek, ama uygun bir zamanda da sorunu yeniden gündeme getirerek çözmeye çalışmaktır. Çünkü yanlışlara göz yumulur, hasır altı edilirse, sorun kartopu gibi büyür. Sizin de belirttiğiniz gibi, içe atılır, duygular bastırılırsa daha büyük ruhsal sorunlara neden olabilir.

Aslında erkeklerin de kadınların da rahatsız olduğu şey, sorunların konuşulması değil, konuşma biçimidir. Sert, eleştirel, aşağılayıcı, şikayet içeren konuşma biçimi aynı sertlikle karşılık bulacağı için sorunun çözümüne katkı sunmaz. Burada istenilen aile içinde bir sorun konuşulurken, kavli leyinle, yani yumuşak bir dille konuşmaktır. Yumuşak dil, her zaman tatlı dille konuşmak da demek değildir, yumuşak dil, kırmadan, dökmeden, kaba söz kullanmadan, karşıdakinin gurur ve kişiliğini, ailesini rencide etmeden konuşmaktır. Karı-koca için kavli leyyin ile konuşmak bir tercih değil, bir sorumluluktur.

Ayrıca kadın ve erkeğin en temel farklarından birisi bir sorun karşısında kadınların konuşarak çözüm araması, erkeklerin de kabuklarına çekilerek bir süre sesiz kalmasıdır. Kadın ısrarla konuşmak isterse, erkek kaçacağı için sorunlara yeni sorunlar eklenecektir. Bundan olsa gerek toplumumuzda yaşlı hanımlar, genç kadınlara sıkıntılı zamanlarda fazla konuşmamayı, bir süreliğine susmayı tavsiye etmektedirler.

“İyilik her zaman iyilik getirir, fenalık her zaman fenalık getirir.” Bu bir kuraldır. Hiç kimse ölçülü ve dengeli bir iyilikten zarar görmez.

Ancak iyi olacağım diye gereksiz ve hak edilmeyen iltifattan kaçınmak, kişiyi rahatsız eden hatalara, davranış ve sözlere karşı da göz yummamak gerekir. Yapılması gereken, saygıyı -tek taraflı da olsa- korumak, uygun bir zamanda eşinin kendisini rahatsız eden davranışlarının nedenlerini ve niçinlerini açıklayarak dile getirmektir.

Unutmayın hayatta olduğu gibi insan ilişkilerinde de aşırılık zarar getirir. Aşırı ve gereğinden fazla samimiyet saygıyı azaltır, çok sevgi nankörlük getirir, çok iyilik suiistimal edilir. Bu konuda da dengeli olmak gerekir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun