Ebu Basir’in Kureyş kervanlarını basması, terör için bir dayanak noktası olabilir mi?

Tarih: 16.04.2014 - 12:49 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Hudeybiyeden sonra Ebu Basir'in kendisine katılan sahabelerle birlikte Kureyş'in kervanlarının yolunu kesmesi, kervandakileri öldürmesi, bugün çeşitli çevrelerce "İslami terör" olarak adlandırılan eylemlerin caiz olduğunu gösterir mi?

- Hz.Ömer'in Mekke'de müşriklerin elinde bulunan sahabileri Ebu Basir'e katılmaları konusunda teşvik ettiği doğru mudur?
- Peygamberimizin Ebu Basir'e ve eylemlerine bakışı nasıldır?
- "Bu adam harp kışkırtıcısıdır." sözü bir övgü müdür yoksa yergi midir?
- Kureyş'in ticaret kervanındaki insanlar arasında masumlar da vardır, ayrıca Hudeybiye ile barış ilan edilmiştir. Bu eylemler terör için bir dayanak noktası olabilir mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

-  “İslamî terör” unvanından en uzak olan bir kurum varsa, o da İslam’dır.

Ebu Basîr hareketini birkaç madde halinde kısaca açıklamaya çalışacağız.

a) Terör ya da terörizm, siyasal, dinsel ve / veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere; resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımıdır. Terör uygulayan organize gruplara terör örgütü; terör uygulayan şahıslara ise terörist denir.

Ebu Basîr’in mecbur kalarak oluşturduğu örgüt, bu anlamda bir terör örgütü olamaz.

b) Terörizmin temel amacı, bir davaya veya siyasal anlaşmazlığa dikkat çekilmesidir. Bu “dikkat çekme” şiddet eylemleri neticesinde toplumda oluşturulan korku ve dehşet havası ile sağlanmaktadır. Siyasal ve ekonomik isteklerini meşru olmayan yollarla elde etmektir.

Ebu Basîr, Mekke müşriklerinin işkencesinden kurtulmak için kaçmış ve Medine İslam Sitesi Devleti'ne sığınmıştır. Ancak, Hz. Peygamber (asm) Hudeybiye anlaşmasında yer alan “Mekke’den kaçıp Medine’ye sığınanların geri verilmesi” anlamındaki anlaşma maddesi gereğince, onu gelen iki Müşrike teslim etmiştir.

Bu konuyu bilen her vicdan sahibi, Ebu Basîr’in yukarıda zikredilen “törür amaçlı” bir örgüt kurmadığını kabul etmek zorundadır. Burada Hz. Peygamber (asm)'in tavrının takdire şayan olduğunun altını çizelim...

c) Terörizm genel olarak üç kısma ayrılır:

1) Devlet terörü: Devletin kendi eliyle, mevcut siyasi rejimi korumak veya devam ettirmek amacıyla, hukuk kuralları çerçevesini aşarak kendi vatandaşlarına karşı uygulanan, her türlü sindirme, korkutma, işkence, faili meçhul veya muhalifleri ortadan kaldırma gibi eylemler topluluğuna devlet terörü denmektedir.

2) Etnik-Milliyetçi Terör: Etnik temele dayalı terör olaylarını gerçekleştiren örgütler bu gruba girer.

3) Dinsel-Radikal Terör: Dinin bazı çıkarlar uğruna istismar edilmesidir. Öncelikle hiçbir dinin, özünde teröre ve şiddet eylemlerine destek vermediğini vurgulamakta yarar vardır. Ancak gerek günlük dilde, gerekse de akademik dilde ve medya dilinde dinsel terör / terörizm sıkça kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Bu kavramdan anlaşılması gereken, dinin siyasi, ideolojik veya diğer çıkarlar için istismar edilmesidir.

- Bu üç kısım terör tariflerine baktığımız zaman, Ebu Basîr’in bu üç kısım terörle bir bağlantısını kurmanın mümkün olmadığı görülecektir. Çünkü, Ebu Basîr, devlet değildir. Etnik milliyetçi değildir ve nihayet iman ettiği İslam dinini kendi çıkarları doğrultusunda istismar eden bir kimse değildir.

- Burada vurgulanması gereken, o günkü Mekke’nin bir terör devleti olduğu gerçeğidir. Çünkü, Mekke müşrikleri o günkü bir nevi devlet gücünü kullanarak din-vicdan hürriyetine alabildiğine baskı ve Müslümanlara ağır işkenceler uygulamaktadır. Nitekim, bu işkence altında ölenlerin de olduğu bu ağır baskılara dayanmayan Müslümanlar malını-mülkünü, yurdunu, hatta çoluk-çocuğunu terk ederek önce Habeşistan’a, sonra da Medine’ye hicret etmek zorunda kaldılar.

İşte Ebu Basîr de bu devlet terörünün kendisine reva gördüğü ağır baskı ve işkencelerden kurtulmaktan başka hiçbir amacı yoktu. İnandığı dinini yaşamaktan başka hiç bir faaliyeti görülmediği halde, sırf İslam dinine inandığı için kendisine türlü türlü işkenceler yapılmış ve hapiste çürütülmeye terk edilmiştir.

Allah’ın inayetiyle bir yolunu bulup bu işkencelerden kurtulmak için Mekke’yi terk etmiş ve iman ettiği Hz. Peygamber (asm)'e sığınmıştı. Ancak vefa örneği Hz. Peygamber Hudeybiye anlaşmasına bağlı kalarak onu işkenceci düşmanlarına istemeyerek de olsa teslim etmek durumunda kalmıştı.

- Böylece yeniden işkenceye, hapse ve belki de ölüme götürecek bir yolun yolcusu olmuş olan Ebu Basîr, İslam devletinden de ümidini kesmiş bir halde âdeta kelepçeli düşmanlarının insafına terk edilmişti. Ancak gerçek bir İslam kahramanı olan bu zat, kuzu kuzu düşmanlarının işkencelerine doğru yol alırken, koyun gibi boynunu uzatmaya haşmet-i imaniyesi izin vermemiş ve Allah’ın inayetiyle düşmanlarından birini haklamış, diğeri de gerisin geriye Medine’ye kaçmıştı.

(Önemli bir not: Bu noktada şunu unutmamak gerekir ki, biraz önce Hz. Peygamber (asm)'den anlaşma maddesini gerekçe göstererek elinden aldıkları bir adamını zorla götüren bu iki adamdan biri, hiç korkmadan tekrar Hz. Peygamber (asm)'in yanına gidiyor. Eğer, Hz. Peygamber (asm)'in eşsiz şefkatini ve nezaketini bilmeseydi, yanına varabilir miydi? Olayı anlatıp âdeta şikayetçi olur muydu; ağzına mı düşmüştü?)

- Şimdi insafla düşünelim; bir devlet terörüne maruz kalmış bir insanın bu düşmanlarına karşı mücadele etmesine terör denilebilir mi? Onun gibi işkencelere maruz kalan ve onun yanına gelen birkaç müminle beraber gösterdiği dayanışmaya “terör örgütü” denilir mi? Asla ve kat’a...

Hülasa: Ebu Basîr’in yaptıkları bir kahramanlıktır, haklı bir mücadeledir, terörle yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. Ve terörün hiçbir çeşidine ve tanımına uymayan bir var oluş mücadelesidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun