Birinci sırada saf tutanlara da saygı gösterin, anlamında bir ayet var mı?

Tarih: 28.09.2017 - 00:01 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Ahzab suresi 56. ayetin şu anki anlamı, "Allah ve melekler, Peygamber'in şanın yüceltirler. Ey inananlar! Siz de onun şanın yüceltin ve ona selam verin/saygı gösterin" şeklindedir.
- Hz. Ayşe ise burada bir fazlalıktan söz ediyor ve onun, "Aynı saygıyı namazda birinci sırada saf tutanlara da gösterin" şeklinde olduğunu belirtiyor ve kendisi ayeti bu şekilde okuyordu. (Süyuti, İtkan, 1/471. İbn-i Ebu Davud, Mesahif, 1/370)

Cevap

Değerli kardeşimiz,

- Önce şunu belirtelim ki, Arapça’da “salat” kelimesinin, dua, rahmet, istiğfar manasında olduğu bütün lügat kitaplarında yazılıdır.

Taberi de  “Arapça’da Allah’tan başkası için kullanılan ‘salat’ kelimesinin ‘rahmet ve dua’ manasına geldiğini” belirtmiştir. (bk. İlgili ayetin tefsiri)

- Salat kelimesi, geniş bir kapsama sahiptir. Söz konusu olduğu farklı kaynaklara göre farklı manalar ifade ettiği bilinmektedir. Yani; Allah’ın salatı rahmeti; meleklerin salatı dua ve istiğfarı, insanların salatı ise duayı ifade etmektedir.

Bu geniş kapsamı nazara alan meallerin yaklaşık  % 95’inde bu kelime tercüme edilmeden şöyle aktarılmıştır:

Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” (Ahzab, 33/56)

Bu sadet harici gibi görünen hususları açıklamayı zorunlu görmekteyiz. Çünkü, son zamanlarda, asr-ı saadetten beri  ümmet tarafından Hz. Peygamber (asm)'e getirilen salavatın önünü kesmek için bu kelimenin “destek, yardım, kutsamak, yüceltmek” gibi anlamalara geldiği üzerinde durulmaktadır. Halbuki, bunun doğru olmadığını gösteren bir çok delil vardır:

a) Hz. Peygamber (asm)’a “Sana nasıl salavat getirelim?” diyen ashabına verdiği cevabı: “Deyin: Allahümme salli ala Muhammmedin... (15 asırdan beri, her namazda son teşehhüdde okuduğumuz salavatı öğretmiştir)şeklindedir. Bu husus hemen hemen bütün hadis, tefsir ve fıkıh kaynaklarında yer almaktadır. (Misal olarak bk. Buhari, h. no: 3370; Müslim, 405; Ebu Davud, 976; Tirmizi, 483; Nesai, 1285; İbn Mace, 903; Taberi, Razi, Beğavi, Kurtubi, Ahzab, 56. ayetin tefsiri)

Bu sahih hadiste Hz. Peygamber (asm) tarafında “salat” kavramı, bizim de çok iyi bildiğimiz şekilde Ona getirdiğimiz salavat olarak açıklanmıştır.

b) Bazı kitaplarda “Hz. Peygamberin şanını yüceltmek” (Beyzavi, 33/56) manasındaki yorumlar, “salat” kelimesinin lügat anlamı değil, “Allah’ın rahmet etmesi, meleklerin dua ve istiğfar etmeleri, müminlerin dua etmeleri” sonucu ortaya çıkan bir manzaranın ifadesidir.

Keza, Razi’nin (33/43) “yardım” manasındaki yorumu da böyledir. Ona göre, Allah’tan gelen salat rahmet, meleklerden gelen salat ise dua ve istiğfar anlamındadır. Bu farklı anlamları ortak paydada birleştiren husus “yardım”dır. Burada da “salat” kelimesinin yardım anlamında olduğuna dair hiçbir ifade yoktur.

c) Salavat kelimesi, “salat”ın çoğuludur. Asıl manası rahmettir.

Salat / salavat Allah’tan olsa rahmet; meleklerden gelse mağfireti talep etmek, insanlardan olduğu takdirde dua anlamına gelir.

“O’dur ki sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size salat eder (feyiz ve rahmet indirir), melaikesi de sizler için salat (mağfiret duası) ederler. O, müminlere gerçekten pek merhametlidir.” (Ahzab, 33/43)

mealindeki ayette salat kavramı, Allah’a izafe edildiği zaman rahmet, meleklere nispet edildiğinde ise, mağfiret talebiyle ilgili dua anlamında olduğu belirtilmiştir.

- Allah’a nispet edildiği zaman, “salat”ın rahmet manası yanında, medh-u sena ve mağfiret gibi anlamlarının da olduğu kabul edilmektedir. (bk.eş-Şerhu’l-Mumti’, 3/149-150)

d) Lügat kitaplarında da salat / salavat kelimesi, rahmet, istiğfar, dua, medh-u sena anlamında olduğu vurgulanmıştır. (bk. Sihah "WLA” maddesi, Kamus, Lisanu’l-Arab, Tacu’l-Arus, "SLV" maddesi).

- Asıl soruya gelince;

a) Önce şunu belirtelim ki, bu ifadenin Hz. Aişe’nin Mushafında olduğu rivayeti çok sağlam görünmüyor. Çünkü bunu rivayet eden Ebu Yunus’un kızı Humeyde’dir. Bunu öğrendiği babası 80 yaşındadır. Şimdi, bir kız çocuğunun 80 yaşındaki bir pir-i faniden aktardığı bir rivayeti, yüzlerce, belki binlerce sahabenin rivayetlerine tercih etmek, hangi din, hangi mantık, hangi objektif değerlendirmeye sığar!..

b) Şayet Hz. Aişe’nin Mushafında gerçekten böyle bir ifade olsa bile, bunun ayetin bir devamı olarak değil, bir açıklama olarak değerlendirme zorunluluğu vardır. Çünkü, böyle bir fazlalığın -Kur’an olarak- mevcudiyeti, her şeyden önce “Kur'an’ın Allah’ın korumasında olduğu” (Hicr, 15/9) bildirilen ayetin açık ifadesine aykırıdır. Hz. Peygamber (asm)'in önceleri hadislerin yazılmasını yasaklamasının en önemli nedenlerinden biri, bu tür beşeri açıklamaların veya hadislerin ayetlere karıştırılmasıdır.

c) Bu fazlalık, aslında ayetin manasıyla da örtüşmemektedir. Çünkü, ayette yalnız Hz. Peygamber (asm)'e salat söz konusudur. Önce “Allah ve melekleri Peygambere salat ederler.” mealindeki ifadeye yer verilmiş, peşinden de müminlerin de Allah ve melekler gibi yapmalarını isteyen “Ey iman edenler, siz de ona salat edin.” mealindeki ifadeye yer verilmiştir. Beyan ve Maani ilminin kaidelerine göre, “Matuf ile matufun aleyh”, bulundukları hüküm konusunda müşterek olmaları gerekir. Buradaki hüküm “Hz. Peygambere salat edilmesidir”.

Ayette, matuf hükmünde olan “Allah ve meleklerin salatı” kimse ise, matufun aleyh olan müminlerin salatı da ona mahsus olmak durumundadır. Allah ve meleklerin salatı yalnız Hz. Peygamber (asm)'le sınırlı olduğuna göre, müminlerin salatı da onunla sınırlı olması zorunludur. “İlk saflardaki”lerin söz konusu edilmesi bu kurala aykırıdır. Böyle belagat sanatına aykırı bir ifadenin belagatin zirvesinde olan Kur'an’da yer alması imkansızıdır.

- Kaldı ki, namazda evvelki saflara salat-selam vermek namazı da bozar.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun