Bir tabiî afette ölenlerin hepsinin eceli birden mi gelmiştir?

Tarih: 11.04.2006 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Öncelikle bilinmelidir ki bir canlının dünya hayatının sona ermesinin unvanı olan ecel, kendi başına yol bulup gelemez, tesadüfen gerçekleşmez; hata veya yanlışlık eseri oluveren bir şey de değildir.

Hakikat noktasında ölümün gelmesinde görünen sebepler de tesirsizdir. Kanser, deprem, trafik kazaları ve benzeri hastalık ve musibetlerin can almak gibi kudret ve iradeleri yoktur. Bunlar ancak “Ölüm geldi cihâne, baş ağrısı bahane.” kabilinden sebep hükmündedir.

Hatta ölüm meleği Hz. Azrail (a.s.) de ayrı bir sebeptir. Mânevî âlemde Hz. Azrail’in (a.s.) Cenab-ı Hakk’a,

 “Vazifem gereği ruhları kabzetmem sonucu senin kulların bana küsecekler ve benden şikâyetçi olacaklar.” demesine karşılık Cenab-ı Hak hikmet lisanıyla buyurmuş:

“Seninle kullarımın arasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım; ta şikâyetleri onlara gidip, senden küsmesinler.”

Demek ki insanı öldüren ne kanser, ne deprem ne de Hz. Azrail’dir (a.s.); insanı öldüren Allah’tır.

Evet, hayatı veren kim ise ölümü veren dahi O’dur. İnsanın dünyaya gelmesi nasıl ki bir takdir iledir, bir Yaratıcının iradesi sonucudur. Dünyadan gitmesi de böyledir; bir hikmet, bir takdir, bir tedbir iledir. İnsan ölmelidir; hangi misafir var ki daimî kalsın ve hangi vazife var ki sonsuza kadar devam etsin? İnsan ölmelidir; zira çekirdeğin toprağa düşmesi filizlenmek, kitabın yazılması okunmak içindir. İnsan ölmelidir ki yeni doğanlara yer açılsın.

Dünya misafirhanesinde ebedî hayatı kazanmak gibi büyük bir vazifenin sorumluluğunu üzerine almış, hayatı için dünya, hayatının neticesi için ebedî âlem yaratılmış kâinatın yaradılış vesilesi olan insan hiç mümkün müdür ki adi bir sinek gibi başıboş, sahipsiz bir şekilde, bir tesadüf sonucu ölüp gitsin? Kaldı ki bir sinek bile hikmetsiz, takdirsiz can vermemektedir. Sineğin kanadındaki nakışın şehâdetiyle, kâinatta sinek kanadı kadar tesadüfe yer yoktur.

Hem zerre kadar tesadüfe yer yoktur ki insanın ölüm vakti ta ezelden alnına yazılmıştır; başını taşa vursa başı kırılır, yazılara bir şey olmaz. Ömür tayyaresi ancak kaderin takdir ettiği hudutlarda uçabilir, hangi dakikada kanadının kırılmasına hükmedilmişse o vakit kabre düşme vakti gelmiş demektir. İşte insan hayatının en sağlam kanunlarından biri şudur: “Ecel birdir, değişmez.”

Bütün dünya ölüm vakti gelen bir insanı yaşatma adına seferber olsa da ölümü bir dakika geciktirmenin imkânı olmadığı gibi, henüz ecel vakti gelmemiş bir adamı da yine bütün dünya öldürmek için çabalasa o adamın ölümünün bir dakika öne alınması mümkün değildir. Çok ağır hastaların başında ağlayan sağlığı yerinde olan kimselerin öldüğüne, ağır hastaların şifa bulup yaşadığına az şahit olunmamıştır.

Buna göre sorunuzun cevabı şusur: Evet, deprem ve benzeri felâketlerde bir anda ölenlerin ecelleri aynı anda gelmiştir. İçindeki bir atomun dahi kendi iradesiyle hareket edemediği şu kâinat sistemini kabza-i Rububiyetinde tutan sonsuz kudret sahibi olan Allah için değil bir felâkette birkaç yüz veya birkaç bin kişiyi öldürmek, bütün insanlığı hatta bütün canlıları bir anda öldürmek, bir canlıyı öldürmek kadar kolaydır.

"O, karada ve denizde olan her şeyi bilir... Düşen bir yaprak ve karanlıklar içine gömülen hiçbir dâne yoktur ki, apaçık bir kitapta bulunmasın." (En'am, 6/59)

gibi ayetlerde ferman buyrulduğu üzere, her şey ilminde olan Alim-i Mutlak olan Rabbimizin iradesi dışında ne bir yaprak düşebilir, ne bir karınca adımını atabilir.

Madem öyledir; ferdî veya toplu ölümler kaderin programı, İlâhî iradenin tecellisidir, diyebiliriz.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun