"Bana iki çenesi ile iki bacağı arasını koruma garantisi verene..." hadisini açıklar mısınız?

Tarih: 28.01.2007 - 20:25 | Güncelleme:

Soru Detayı

"Bana iki çenesi ile iki bacağı arasını koruma konusunda garanti verene, ben de cenneti garanti veririm!.." hadisini açıklar mısınız?
- İki bacak arası namus demek herhalde; iki çene arası ne oluyor acaba?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Peygamber Efendimiz (asm):

“Kim bana, iki çene ve apış arası mevzuunda söz verir kefil olursa, ben de ona cennet için kefil olurum.” (Buhârî, Rikak 23)

buyurmuştur. İki bacak arasından maksat "namus"una, iki çene arasından maksat da "ağzına, diline" sahip çıkmak demektir.

Bunu söyleyen, Allah Resûlü (asm)’dür. O, bir insanın neye kefil olup neye olamayacağını herkesten iyi bilir. Cennete kefil olacağını söylüyorsa, mutlaka olacaktır. Demek oluyor ki, ağzına ve apış arasına sahip çıkacağına dair söz veren ve verdiği sözde duran bir insana, Allah Resûlü (asm) cennet sözü verirken, bunu hevâ ve hevesine göre söylemiyor. Mutlaka Cenab-ı Hakk’ın bu mevzuda bildirdiği bir şeye binaen böyle bir vaatte bulunuyor.

Zaten o (asm), hiçbir zaman Cenâb-ı Hakk’ı kendi hevâ ve hevesine göre konuşturmadı. Böyle bir sükûttan o, her zaman muallâ ve müberrâ bulunmaktadır. Öyle ise dedikleri, aynı hak ve hakikattir, va’dettiği de günü gelince muhakkak olacaktır.

Konuşmak Bir Nimettir

Aslında insanın ağzı, beyan nimetine mazhar, değer ve kıymeti ölçülemeyecek kadar büyük bir uzuvdur. Ancak böyle mübarek bir uzuv, kötüye kullanıldığı takdirde, insanı helâkete, felakete götüren en zararlı bir âlet haline gelir ve onu mahveder. Ağız ki, insan onunla Cenâb-ı Hakk’ı tesbih ve takdis eder. Mârûf’u emir, münkeri nehiy ağızla yapılır. İnsan ağızla, kainat kitabını ve onun ezeli tercümesi olan Kur’ân’ı tilavet eder, âyât u beyyinâtı ağzıyla okur ve başkalarına anlatır. Bazen, inanmayan bir insanı ifade ve beyanı vasıtasıyla imana getirir... Böylece üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlı bir iş yapmış olur... Ve insan, ağzıyla a’lây-ı illîyîne çıkar, sıddîkiyetin zirvesine taht kurar.

Ancak aynı ağız, insanın felaketini de hazırlayabilir. Bütün küfür ve küfrana vasıta ağızdır. Allah’a ve onun şânı yüce Nebisi’ne ağız dolusu sövenler, bu iğrenç günahı ağızlarıyla işlemektedirler. Yalan, gıybet, iftira hep ağızla yapılır ve insan ağızla, Müseylime’nin yalan çukuruna düşer.

İşte Allah Resûlü (asm), sadece bir kelime söylüyor, bir uzva dikkati çekiyor... İşte bu tek kelimede, daha yüzlerce dile getirilmemiş hakikat ve bizim bir nebze işaret ettiğimiz hususlar bütünüyle matvi bulunuyor. “Ağzı, meşru dairede kullanın ki, ben de size cenneti söz vereyim.” diyor. Bu, “ağzınızı kapayıp bir köşede oturun” demek değildir; meşru dairede kullanın demektir.

Konuşmada Edep

Allah Resûlü (asm), "mahrem uzvun" adını söylemiyor,.. onun yerine "iki bacak arası" tabirini kullanıyor. Bu, onun yüce edebinin bir tezahürüdür. Zaten o, her zaman bizler için, gayet tabiî ve fıtrî olan şeyleri ifade ederken dahi, öyle kendine has derin bir edep içinde olmuştur ki, bazılarımızca en sevimsiz gibi görünen şeyler dahi, birden insanın gözünde sevimli birer tablo haline gelivermiştir. O, ahlâk; karakter, seciye ve tabiatıyla güzelliklere programlanmış bir insandı.

İşte bak, insanlar arasında konuşulması utandırıcı olan bir uzvu zikredilecekken, Allah Resûlü (asm), kendine has güzellik içinde bu uzva telmihte bulunuyor, “iki bacak arası”, tabirini kullanıyor. Konuşmanın da en güzel edebini Onda görüyoruz.

Apış Arası

Neslin devamı bu yolla olduğu gibi, zina ve fuhuşla, neslin harap olması da yine bu yolla meydana gelmektedir. Zira onun suistimaliyle soy sop birbirine karışır ve bütün hukuk sistemlerinde korunması gereken hususların en önemlileri bu sebeple yıkılır gider.

Kim kimin babasıdır? Kim kime miras bırakacak, kim kimden hak talep edecektir? Aile nasıl korunacak, millet nasıl ayakta duracaktır? Bütün bu ve benzeri sorular ancak apış arasında iffetli olmaya bağlıdır. Afîf insanlar ve bu insanlardan meydana gelmiş cemiyetler, kendi iç yapılarını kıyamete kadar devam ettirirlerken; zina ve fuhuş bataklığına gömülen fert ve milletler, mevcudiyetlerini, bir batın öteye dahi götüremezler.

Esasen her mevzuda olduğu gibi bu mevzuda da "helâl dairesi geniştir ve keyfe kâfidir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur." İnsandaki o arzu, en güzel şekilde helâl dairesinde de tatmin edilebilir. Onun içindir ki, Allah Resûlü (asm):

"Evlenin, çoğalın. Zira ben sizin çokluğunuzla (diğer) ümmetlere karşı iftihar ederim.” (Münâvî, Feyzü’l-Kadir, III/269; Kenzu’l-Ummâl, 16/276)

buyuruyor. Zira Allah Resûlü (asm), diğer ümmetlere karşı kendi ümmetinin çokluğu ile övünecektir. Onun ümmeti, o kadar çok olacaktır ki, diğer ümmetler ona nisbeten gölgede kalacaktır. İşte ümmetin bu kadar çoğalması, yine "apış arası"na bağlıdır. Evet, o neticeye de ancak bu yolla varılır. Nesepsizler de nesepüstü nesebe sahip olanlar da hep o yolla gün yüzüne çıkmaktadır. Ve orası, iki zıdda da açık böyle münbit bir arazidir.

İnsanın bu mevzuda helâl yol arayışı ona bir vacip sevabı kazandırır. Allah Resûlü (asm), ashabına bu hususu açıklayınca, sahabi hayretle, bunun nasıl olacağını sordu. Allah Resûlü (asm) de tebessüm ederek şu cevabı verdi: “Eğer helâl yolla olmasa idi, haram olmayacak mıydı.” (Müslim, Zekat 53; Müsned, V/167, 168) Haramı terk ise vaciptir. Öyleyse helâl yolla mübaşeret insana vacip sevabı kazandırır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun