Bakara suresi 76. ayette, Tevrat'taki bilgilerin gizlenmesinden bahsediliyor; açıklar mısınız?

Tarih: 11.05.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı
- Müminlerin bu bilgileri delil olarak kullanması meselesini Bakara suresi, 75-77. ayetler bağlamında açıklar mısınız?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bakara Suresi, Ayet 75-77:

75.  (Ey Peygamber ve mü'minler! Yahudilerin) size inanmalarını çok mu istiyorsunuz? Halbuki onlardan bir topluluk Allah'ın Kelâmını (Tevrat'ı) dinlerler, ona akıl erdirdikten sonra onu bile bile tahrif ederlerdi.

76.  Onlar imân edenlerle karşılaştıkları zaman, «İnandık» derlerdi. Birbirleriyle tenha kıldıkları zaman, «Allah'ın size açtığı şeyi, Rabbiniz katından size kanıt olarak getirsinler diye mi onlara anlatıyorsunuz? (Buna) aklınız ermiyor mu?» derlerdi.

77.  Bilmezler mi ki, Allah onların gizlediklerini de, açıkladıklarını da mutlaka bilir.

Ayetlerin Açıklaması:

İniş Sebebi: Cenâb-ı Peygamber (A.S.) Medine'ye hicret ettiklerinde oradaki Yahudileri İslâmiyet’e ve ilâhî Kitab'a davet etti. Zaten Yahudilerin son din ve son peygamber hakkında biraz bilgileri vardı. Tevrat tahrîfe uğramakla beraber onda bu hususla ilgili bir takım kayıtlar mevcuttu. Fakat dînî ve ırkî taassup yüzünden bir çoğu -bilhassa hahamlar- bile bile inkâr ve tekzibe saptılar. Peygamber (A.S.), onların bu menfi tutumu karşısında müteessir oldu. Bunun üzerine  yetmiş beşinci âyet indi. Bu âyet bir taraftan Yahudilerin maskesini düşürüyor, diğer taraftan da Resûlullah'ı teselli ediyordu.

«Onlar iman edenlerle karşılaştıkları zaman inandık derlerdi..» âyetin tefsirinde ise, İbn Abbas (R.A.) sebebini şöyle özetlemiştir:

Yahudilerden bir grup münafık, Resûlüllah’ın (A.S.) ashabına rastlayınca «Sizin inandığınıza biz de inandık. Arkadaşınız Muhammed'in doğru ve hak nebî olduğuna şahadet ederiz. Onun her söylediği gerçektir; biz onun sıfatını kendi kitabımızda bulduk» derlerdi. Kendi ileri gelenleriyle başbaşa kalınca, ileri gelenler onlara : «Muhammed'in Tevrat'ta geçen sıfatlarını Müslümanlara niçin anlatıyorsunuz? Sonra bunu delil olarak kullanırlar da sizi müşkül duruma sokarlar» diye ikazda bulunurlardı. Bunun üzerine yukarıdaki âyetler indi.

İlgili Hadîsler:

Yahudilerin sabahları  Medine'ye gelişi,  ikindi  vakti  gidişi,  sinsi  bir plan tahakkukuna matuftu. İslâmiyet’i içten yıkmak istiyorlardı. Bunun üzerine Resûlullah (A.S.) :

«Medine kasabasında bizim yanımıza mü'minden başkası girmesin!» buyurdular. (bk. İbn Vehb-İbn Kesir)

«Veyl, cehennemde bir vadidir. Kâfir kırk yıl yuvarlanır da dibine ulaşamaz.» (Tirmizî; Hadîsün, garibün, tefsir: 21- Ahmed : 3/75)

Tarihî Yönü:

İsrâîloğulları'nın Hakk'a karşı olan tutumları, tarihin ışığı altında bir bir belirtilerek en canlı noktaları misallerle izah edildi. Irkları icabı son derece kurnaz ve o nisbette hileci, maddeye aşırı mütemayil, fitne ve fesat kumkuması, bütün dinlere düşman, kör taassup alevi içinde sadece kendilerini efendi ve Tanrı'nın has kulları sayan, başkalarını kendileri için yaratılmış köle kabul eden inhisarcı bir millet!.

Tarih boyunca Müslümanlar onlar hakkında ne kadar hayırhah düşünmüş ve ne kadar âlicenap hareket etmişlerse, hiçbir zaman bunun müsbet karşılığını görememiş ve bu habîs ruhlu milletin gönlündeki hıyânet ve inhisarcılık bağlarını koparamamıştır. Cenâb-ı Allah 75. âyetle onların bu evsafını tarif ederek kıyamete kadar bütün mü'minlerin uyanık bulunmalarını istemiştir. Peygamber'e karşı dünkü tutum ve davranışları, düşünce ve inançları ne ise bugün de değişmemiştir, yarın da değişmeyecektir. On dört asır önce Resûlullah (A.S.) ile ashabı, Yahudilerin imân edeceklerini ummuşlardı. Bu, çok hayırhahane bir ümitti. Allah;

«Ey Peygamber ve mü'minler! Yahudilerin size inanmalarını çok mu istiyorsunuz? Halbuki onlardan bir topluluk Allah'ın Kelâmını (Tevrat'ı) dinlerlerdi de ona akıl erdirdikten sonra onu bile bile tahrif ederlerdi.»

buyurduğuna göre, artık Hakk'a isyanda bu kadar cüretkâr olan bir milletten ne umuyorsunuz?

İşte Yahudi tarihi hep böyle tekrar edip durmaktadır

Ahlâkî ve İçtimaî Yönü:

Cemiyet ve milletlerin içtimaî ve kültürel durumları tetkik edilince, her kabile veya milletin üç sınıfa ayrıldığı görülür:

1. Bilginler ve ileri gelenler.
2. Ortalığı karıştıran, milletin mukadderatına hâkim olanları iş başına getiren yan münevverler.
3. Okur - yazar olmayan câhil halk tabakası.

Birinciler meseleleri ele alıp gereken ortamı hazırlarlar. İkinciler o meseleleri tatbik sahasına koyup bu ortam içinde üçüncü sınıfı, kendi ideallerinin gerçekleşmesi için kullanırlar.

«Onlardan bir kısmı ümmîdir (okuyup yazmaları yoktur); kitabı (Tevrat'ı) bilmezler; ancak birtakım kuruntuları bilirler..»

Kur'ân-ı Kerîm, Yahudî cemaatinin de böyle olduğunu 75. âyetiyle bildiriyor. Tevratı okuyan bilginler ve hahamlar, Hazret-i Muhammed'in (A.S.) tesirini silmek ve kendi dinlerinin bekasını sağlamak için Tevrat'ta Hazret-i Muhammed'in evsafı hakkındaki ibarelerin bir kısmını çıkarıp, bir kısmını da değiştirdiler. Sonra buna göre bir ortam hazırlayıp yarı aydınlarını harekete geçirdiler ve bütün mel'anet ve düşmanlıklarını tatbik sahasına koydurdular. Sonra da halk tabakasını (ümmîleri) toplayıp dâvet-i Muhammediyye'nin karşısına çıkardılar. Asırlar geçtiği halde her şey değişmiş ama Yahudilerin hak dîne karşı olan düşmanlıkları pek değişmemiştir.

Tahliller:

Tevrat'ta geçen son din ile ilgili müjdeleri, Hazret-i Mutıammed (asv)'in evsafıyla alâkalı ibareleri, recim hakkındaki emirleri tahrîf etmişler veyahut Hazret-i Mûsâ ile Tûr'a çıkan yetmiş temsilci kişi oradan döndükten sonra «Biz Allah Kelâmını dinledik, buyruklarını duyduk. Rabbimiz sonunda, bu buyruklarımı işleyip işlememekte serbestsiniz, buyurdu» diyerek Tevrat'ı değiştirmeye teşebbüs etmişlerdi. Sonra fırsat buldukça bunu gerçekleştirdiler; yani istedikleri gibi Tevrat'ı tahrif ettiler.

Âyetler Arasında Bağlantı:

Cenab-ı Hak ebedî ve ezelî ilmiyle Yahudilerin geçmiş ve gelecek tutumları, inançları ve kıyamet günündeki âkibetleri hakkında diğer milletlere özellikle Müslümanlara en doğru bilgiyi verdikten ve Tevrat'ı tashîh ettikten sonra hahamların mesnetsiz iddialarını, ilâhî prensiplere uymayan hükümlerini reddederek, gerçeğin Kur'ân-ı Kerîm'de tashih edilmiş olduğunu beyân ediyor. (bk. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yayınları: 1/231-234.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun