Allah kullarından ne istiyor?
- İnternette uzunca bir kutsi hadis okumuştum; aklımda kaldığı kadarıyla:
- Allah âdildir, zulmetmez.
- Hidâyet Allah’tandır.
- Rızık, Allah’ın takdiri iledir...
- Bu hadis-i kutsiyi yazıp açıklar mısınız?
Değerli kardeşimiz,
Sorudaki konuların geçtiği bir kutsi hadis aşağıdaki gibidir.
Saîd İbni Abdülazîz’in Rebîa İbni Yezîd’den; Rebîa’nın Ebû İdrîs el-Havlânî’den, onun Ebû Zer Cündeb İbni Cünâde (ra)’den; Ebû Zer’in Nebî (asm)’den; onun da Allah Tebâreke ve Teâlâ hazretlerinden rivayet ettiğine göre Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
يا عِبَادِي إِنِّي حَرَّمْتُ الظُّلْمَ عَلَى نَفْسِي وَجَعَلْتُهُ بَيْنَكُمْ مُحَرَّماً فَلاَ تَظالمُوا، يَا عِبَادِي كُلُّكُم ضَالٌّ إِلاَّ مَنْ هَدَيْتُهُ، فَاسْتَهْدُوني أهْدكُمْ، يَا عِبَادي كُلُّكُمْ جائعٌ إِلاَّ منْ أطعمتُه، فاسْتطْعموني أطعمْكم، يا عبادي كلكم عَارٍ إلاَّ مِنْ كَسَوْتُهُ فَاسْتَكْسُوني أكْسُكُمْ، يَا عِبَادِي إنَّكُمْ تُخْطِئُونَ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَأَنَا أغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعاً، فَاسْتَغْفِرُوني أغْفِرْ لَكُمْ، يَا عِبَادِي إِنَّكُمْ لَنْ تَبْلُغُوا ضُرِّي فَتَضُرُّوني، وَلَنْ تَبْلُغُوا نَفْعِي فَتَنْفَعُوني، يَا عِبَادِي لَوْ أَنَّ أوَّلَكُمْ وآخِركُمْ، وَإنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ كَانُوا عَلَى أتقَى قلبِ رجلٍ واحدٍ منكم ما زادَ ذلكَ فِي مُلكي شيئاً، يا عِبَادِي لو أَنَّ أوَّلكم وآخرَكُم وإنسَكُم وجنكُمْ كَانوا عَلَى أفْجَرِ قَلْبِ رَجُلٍ وَاحِدٍ مِنْكُمْ مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِنْ مُلْكِي شَيْئاً، يَا عِبَادِي لَوْ أَنَّ أَوَّلَكُمْ وَآخِركُمْ وَإنْسَكُمْ وَجِنَّكُمْ، قَامُوا فِي صَعيدٍ وَاحدٍ، فَسألُوني فَأعْطَيْتُ كُلَّ إنْسانٍ مَسْألَتَهُ، مَا نَقَصَ ذَلِكَ مِمَّا عِنْدِي إِلاَّ كَمَا َيَنْقُصُ المِخْيَطُ إِذَا أُدْخِلَ البَحْرَ، يَا عِبَادِي إنَّما هِيَ أعْمَالُكُمْ أُحْصِيهَا لَكُمْ، ثُمَّ أوَفِّيكُمْ إيَّاهَا، فَمَنْ وَجَدَ خَيْراً فَلْيَحْمِدِ اللَّه، وَمَنْ وَجَدَ غَيْرَ ذَلِكَ فَلاَ يَلُومَنَّ إلاَّ نَفْسَهُ». قَالَ سعيدٌ:
كان أبو إدريس إذا حدَّثَ بهذا الحديث جَثَا عَلَى رُكبتيه. رواه مسلم. وروينا عن الإمام أحمد بن حنبل رحمه اللَّه قال: ليس لأهل الشام حديث أشرف من هذا الحديث.
“Kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz.
Kullarım! Benim hidayet ettiklerim dışında hepiniz sapıtmışsınız. O halde benden hidayet dileyin ki sizi doğruya ileteyim.
Kullarım! Benim doyurduklarım hariç, hepiniz açsınız. Benden yiyecek isteyin ki sizi doyurayım.
Kullarım! Benim giydirdiklerim hariç, hepiniz çıplaksınız. Benden giyecek isteyin ki sizi giydireyim.
Kullarım! Siz gece gündüz günah işlemektesiniz, bütün günahları affeden de yalnızca benim. Benden af dileyin ki sizi bağışlayayım.
Kullarım! Bana zarar vermek elinizden gelmez ki, zarar verebilesiniz. Bana fayda vermeye gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz.
Kullarım! Evveliniz ahiriniz, insanınız cinleriniz, en müttaki bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümde herhangi bir şey arttırmaz.
Kullarım! Evveliniz ahiriniz, insanınız cinleriniz, en günahkâr bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümden en küçük bir şey eksiltmez.
Kullarım! Evveliniz ahiriniz, insanınız cinleriniz bir yerde toplanıp benden istekte bulunacak olsalar, ben de her birine istediğini versem, bu benim mülkümden ancak, iğne denize daldırılıp çıkarıldığında denizden ne kadar eksiltebilirse işte o kadar azaltır. (Yani hiçbir şey eksiltmez.).
Kullarım! İşte sizin amelleriniz. Onları sizin için saklar, sonra onları size iade ederim. Artık kim bir hayır bulursa Allah’a hamd etsin. Kim de hayırdan başka bir şey bulursa öz nefsinden başka kimseyi ayıplamasın.”
Saîd İbni Abdülaziz dedi ki, Ebû İdris el-Havlânî bu hadisi rivâyet ettiği zaman dizleri üzerine çöküverdi. (Müslim, Birr 55)
Ahmed İbni Hanbel’in “Şamlıların en sağlam rivayetidir” dediği bu hadis-i kutsi, Cenâb-ı Hak ile kullarının durumunu açıkca ortaya koymaktadır. Hiçbir şekilde ve hiçbir konuda ilahi takdir ve tasarrufun dışında kalınamayacağı, her şeyin sadece Allah Teâlâ’nın dileğine bağlı olduğu en kesin ifadelerle anlatılmaktadır. Bu sebeple Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak hususunda tembel davranmamak, nefsin arzularına uymamak gerekmektedir. Böylesine bir konuma sahip olan bizlerin nasıl bir mücâhede vermesi lazım geldiği artık iyice anlaşılmaktadır. İmam Nevevî Hazretleri, bizleri bu noktada düşünmeye davet için bu kutsi hadisi konunun son hadisi olarak zikretmiş olmalıdır.
Bu noktayı aklımızdan çıkarmadan şimdi hadisdeki bazı hususların kısa açıklamalarına geçelim:
Allah adildir, zulmetmez. Zulmü sevmez, zulme razı olmaz. Kullarına zulmetmeyeceğini bildirmiştir. Kullarının da biribirlerine zulmetmesini istemez. Bütün âlem onun mülküdür. Gerçekte Allah’tan başka bir malik yoktur. Dolayısıyla tecâvüz ve zulüm de söz konusu değildir. Yani Allah Teâlâ zulümden münezzehtir. O, bu durumu “Zulmü kendime haram kıldım.” diye ifade buyurmuştur.
Hidayet Allah’tandır. O dilemedikçe kimse doğru yolu bulamaz. O hâlde beş vakit namazda Fâtiha’yı okurken yaptığımız gibi, “Bizi sırat-ı müstakîme ilet.” diye kendisinden hidayet dilemek gerekmektedir.
Rızık, Allah’ın takdiri iledir. O dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar. Aynı işi yapan, aynı emeği sarfeden insanların kazançları farklı farklı olabilir. Kimi kazanır, bereketini bulamaz, kiminin kazancı da bereketlenir. Yemek, içmek, giymek yani hayat, Allah’ın lütfu sayesindedir. O dilemeyince, kimse hayatını devam ettirecek imkânları bulamaz. Böyle olunca, insanca ve Müslümanca bir yaşayış için ondan yiyecek ve giyecek istemek biz kullara düşen bir görev olmaktadır.
Kul kusursuz olmaz. Her an hata yapmak bizim işimizdir. Allah Teâlâ da -şirk hariç- bütün kusurları bağışlamaktadır. Yani tövbe kapısı daima açıktır. O hâlde gece-gündüz demeden Allah’tan af ve mağfiret dilemeliyiz ki onun bağışlamasına muhatap olabilelim.
Hiçbir varlığın, Allah Teâlâ’ya zarar ve fayda vermesi mümkün değildir. Bütün kullarının sâlih ve iyi kul olmasıyla Allah Teâlâ’nın saltanatında bir şey artmaz; tam tersine yaratıkların tamamının günahkâr olmasıyla onun saltanatından zerrece bir şey eksilmez. Diğer bir söyleyişle tüm iyilik, kötülük kavramları ve sonuçları sadece bizler için önemlidir; bizleri ilgilendirmektedir.
Allah Teâlâ’nın ihsan deryası sonsuz ve sınırsızdır. Bütün yaratıklar bir araya gelip kendisinden dilekte bulunsalar, Allah da hepsinin isteğini yerine getirse, koskoca bir okyanusa batırılıp çıkarılan iğne o okyanustan hiçbir şey eksiltmediği gibi, bu da Allah’ın mülkünden bir şey eksiltmez. Yani bizim ona herhangi bir şekilde zarar verebilme imkânımız yoktur.
Allah Teâlâ, her birimizin amellerini kaydettirmektedir. Sonunda onları karşımıza çıkaracaktır. Orada iyilik ve hayır çoksa, bundan ötürü Allah’a hamdetmemiz gerekmektedir. Aksi olursa, bunun suçlusu kendimizden başkası değildir. “Kendim ettim, kendim buldum!..” demekten başka yapacağımız bir şey yoktur.
Bütün bu gerçekleri dile getiren bu hadis i şerif, insanoğlunun dünyadaki yerini, durumunu ve nasıl davranması gerektiğini nasıl bir mücahede ortamında olduğunu tam manasıyla aydınlatmaktadır. Allah kendisine kul olma mücahedesinde cümlemize yardımcı olsun.
Özet olarak;
1. İnsana, kulluğunu bilerek Allah Teâlâ’dan hidayet, rızık, af ve mağfiret istemesi yaraşır.
2. Nefisle mücahede, ileride amellerimizin karşımıza çıkarılacağı bilinci içinde yapılmalıdır.
3. Allah Teâlâ’nın rahmeti her şeyi kuşatmıştır. Ondan yararlanmasını bilmek gerekir. (bk. Riyazü’s-Sâlihîn Tercüme ve Şerhi, Peygamberimizden Hayat Ölçüleri, Erkam Yay., Hadis No: 112).
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Allah'ın gücünün sonsuz olmadığına dair bir hadis var mı?
- 12. Büyük günah işleyenin kafir olmayacağına 11. delil
- Namaz kılmadan cennete gidilebilir mi?
- Müsibete sabredersek karşılığı cennet mi?
- Ölen ve öldüren iki kişinin durumu nedir?
- Allah kulun tövbesinden memnun olur mu?
- Cevşen-ül Kebir 81-90. Ukdeler
- Açgözlü ve kanaatsizlik günah mı?
- Müslümanı öldüren kâfir, Müslüman olsa cennete girer mi?
- Gözlere karşılık cennet mi verilecek?