Allah ile kulları arasında birini vâsıta yapmak küfür müdür?

Allah ile kulları arasında birini vâsıta yapmak küfür müdür?
Tarih: 16.02.2016 - 11:10 | Güncelleme:

Soru Detayı

*** Feth-ul-mecîd kitâbının yüz altmış sekizinci ve üç yüz elli üçüncü sahifelerinde: “Allahü teâlâ ile kulları arasında birini vâsıta yapmak, ondan bir şey istemek, söz birliği ile küfür olur.”
*** İbni Kayyım, ölüden bir şey istemek, ondan Allahü teâlâ katında şefâat etmesini dilemek, büyük şirktir, dedi.
*** Fetâvâyı Bezzâziyye; ervahı meşayih hâzırdır diyen kâfir olur demektedir. Meyyit te “his ve hareket olmadığı” âyetlerden ve hadîslerden anlaşılmakdadır.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Soruda geçen ifadeler Fethu’l-Mecid kitabında vardır. Bu kitap, Vehhabbiliğin kurucusu Abdulvehhab’ın “Tevhid” adlı kitabının şerhidir. Bu sebeple, bu görüşler, onların bütün eserlerinde mevcuttur.

“Allahü Teâlâ ile kulları arasında birini vâsıta yapmak, ondan bir şey istemek, söz birliği ile küfür olur.” ifadesi açıklamaya muhtaçtır. Bu konu tevessülle alakalıdır.

Vahhabilere göre, “Hz. Peygamberin hakkı için...” demek de küfürdür. Halbuki, vasıta denilen şahıs veya nesne eğer Allah yerine konulursa elbette bu küfürdür. Örneğin, bir kimse “Doktor! Ne olur beni iyileştir, bırakma öleyim.” dese ve bununla gerçekten doktorun böyle bir yeteneğinin olduğuna inansa kâfir olur. Fakat, doktoru “vesilelik, vasıtalık” derecesinden çıkarmadan sebepler dairesinde kalarak, -her şeyin hakikatte yalnız Allah’ın elinde olduğunu bilerek- söylese, bunun hiç bir sakıncası yoktur. 

- İbni Kayyım’ın, ölüden bir şey istemek, ondan Allahü Teâlâ katında şefâat etmesini dilemek, büyük şirktir, dediği doğrudur. Ancak İbn Kayyım de İbn Teymiye’nin çizgisini hem de abartarak takip eden Vehhabiler için bulunmaz Hind kumaşıdır.

Ehl-i sünnet alimlerine göre, diriden şefaat beklendiği gibi, ölüden de beklenir. Şefaat tevessül demektir. Birinden şefaat dilemek, onun Allah’a yalvarıp istediği işin olmasına vesile olmasını istemek demektir.

Nitekim, Enes b. Malik’ten rivayet edildiğine göre ikinci halife döneminde Müslümanlar kuraklık yüzünden kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya geldikleri zaman halife Hz. Ömer, Abbas b. Abdulmuttalib’i vesile kılarak Allah’tan yağmur talebinde bulunur ve şöyle derdi:

“Allah’ım! Bizler daha önce Peygamber’ini vesile edinerek sana niyazda bulunurduk, sen de bize yağmur verirdin. Şimdi ise Peygamberimizin amcasını vesile kılıyor ve senden talep ediyoruz. Bize yağmur ihsan et!” Enes b. Malik, Hz. Ömer’in bu dualarından sonra kendilerine yağmur ihsan edildiğini bildirir. (Buhari, İstiska, 4)

Bazı rivayetlere göre, Hz. Ömer bir defasında Hz. Abbas’tan dua etmesini istemiş ve Hz. Abbas da “Allah’ım! Muhakkak ki her bela işlenen günahların bir sonucudur. Ve bunların defedilmesi de nacak tövbe ile olur. Şimdi ise, Hz. Peygamber’e olan yakınlığım sebebiyle insanlar beni vesile kılarak sana teveccüh ediyorlar. İşte günahkâr ellerimiz ve tövbekâr nasiyemiz/anlımızla/yüzümüzle sana yalvarıyoruz. Ne olur bize yağmur ver!” diyerek dua etmiş ve hemen yağmur yağmaya başlamıştır. (bk. İbn Hacer, İbn Hacer, Fethu’l-Bari Kahire, 1378/1909, 3/150–151)

- Ehl-i Sünnet alimlerinden Zahid el-Kevseri ise, bu hadisin -yalnız dirilerle değil- ölülerle de tevessül edilebileceğine delil olduğunu belirtmiştir. (Muhammed Zahid el Kevseri, Makalatü’l Kevseri, Kahire, Türasu’l Ezheriyye y.y, h.1414 / m.1994, s.450–452)

Ayrıca, vefat edenler, kabir/berzah aleminde hayattadırlar. Onları yok olmuş gibi düşünmek inancımıza aykırıdır.

- “Fetâvâyı Bezzâziyye; ervahı meşayih hâzırdır diyen kâfir olur” ifadesi de Fethu’l-Mecid kitabında yer almaktadır. (a.g.y)

Bu husus da açıklamaya muhtaçtır. Eğer bir insan “Filan şeyhin ruhu -her zaman, her yerde- hazırdır.” derse, bu dini bir risk taşır. Şayet bir kimse “Şeyhlerin ruhları -bazen bir yerde- Allah’ın izniyle hazır olabilir.” dese, Ehl-i sünnet alimlerine göre bunda bir sakınca yoktur. Çünkü, bu konuda yüzlerce, binlerce vakıanın olduğu kabul edilmektedir.

Örneğin, Bediüzzaman Hazretlerinin hapiste olduğu bir gün, bir camide cuma namazında da görülmüştür ve bu olay yargıçların da kabul ettiği ve bu gerçek karşısında şaşkınlıklarını gizlemediği bilinmektedir.

Keza, “Bedîüzzaman hapiste iken bir gün, o zamanın Eskişehir müddeiumumîsi Üstad'ı çarşıda görür. Hayret ve taaccüble ve vazifesine son vereceği ihtarıyla, hapishane müdürüne:

- Ne için Bedîüzzaman'ı çarşıya çıkardınız? Şimdi çarşıda gördüm, der.

- Müdür de: Hâyır efendim, Bedîüzzaman hapishanede, hattâ tecriddedir; bakınız, diye cevab verir. Bakarlar ki, Üstad yerindedir. Bu hârika vakıa adliyede şayi' olur. Hâkimler, "Bu hale akıl erdiremiyoruz." diye birbirlerine naklederler.” (bk. Tarihçe-i Hayat, s. 216-217)

Evliyanın kerametlerine inanan Ehl-i sünnete göre -Allah dilerse- onlara tayy-i zaman, tayy-i mekân ettirip onları bir anda bir çok yerde bulundurabilir. Ve buna inanmakta hiçbir sakınca da yoktur.

Bediüzzaman Hazretlerinin “Velilerin ebdalı, çok yerlerde bir anda zuhur eder, görünür.” (Sözler, s. 705) şeklindeki ifadesi Ehl-i sünnetin inancını yansıtmaktadır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun