Allah dileseydi sizin hepinizi bir tek ümmet yapardı, ayeti ne demek?

Allah dileseydi sizin hepinizi bir tek ümmet yapardı, ayeti ne demek?
Tarih: 15.07.2021 - 05:21 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Maide 48. ve Nahl 93. ayetlerde, Allah dileseydi sizin hepinizi bir tek ümmet yapardı, denilmektedir, bunu manası nedir, Allah neden tek ümmet yapmadı, hikmeti nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İlgili ayetlerin meali şöyledir:

 “(Resulüm!) Sana da kendisinden önceki kitapları tasdik edici ve onları denetleyici olarak bu kitabı hak ile indirdik. Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen bu gerçeği bırakıp da onların isteklerine uyma. Her birinize bir şeriat ve bir yol yöntem verdik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi denemek istedi. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Allah size hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.” (Maide, 5/48)

Eğer Allah isteseydi hepinizi elbette ki bir tek inanç topluluğu yapardı. Ama o, dilediğinin yoldan çıkmasına imkân verir, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduklarınızdan dolayı kesinlikle sorgulanacaksınız.” (Nahl, 16/93)

Bu ayetlerde, vahiylerin ve semavî dinlerin bir imtihan vesilesi olduğuna işaret edilmiştir. Bu imtihanın bütün insanlık camiası için tekbir vahiy, tek bir din gönderilmiş olabilirdi. Fakat bunun farklı halde olmasının birçok hikmetlerinden bazıları şunlar olabilir:

a) Her ümmetin ve her topluluğun farklı bir şeriata muhatap olması, aralarındaki müspet rekabet / yarışmanın tahakkuk etmesine yöneliktir.

b) İnsanların bulunduğu zaman dilimi, ikamet ettikleri coğrafyanın farklı etkileriyle farklı bir imtihan şeklinin oluşmasına vesile olmaktır.

c) İnsanlar fıtraten gelişmeye, donanımları itibariyle genişlemeye müsaittir. Her asırdaki ümmetlerin imtihanlarının kendi görgü ve kültürlerine uygun bir ders içermesi imtihanın adaletle cereyan etmesini sağlar.

d) Allah bu ayrı zamanlarda ayrı dinleri göndermekle insanları denemeye aldı. Mesela: Hz. İsa aleyhisselam İncil kitabını vahiy olarak aldığı halde, şerî hükümleri Tevrat’tan almakla yükümlü tutuldu. Onun ümmeti bununla imtihan edildi, acaba kendi dinlerine taassup edip Allah’ın bu emrini çiğneyecekler mi, yoksa tatbik ederler mi?

Keza, Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselama indirilen vahiy ve İslam dinine eski dinlerin sahibi olan Ehl-i kitabın da iman etmeleri zorunlu tutuldu. Ancak, Yahudi ve Hristiyanların büyük çoğunluğu bu taassupla Allah’ın ilgili emrini göz ardı edip, İslam dinini kabul etmediler ve imtihanı kaybettiler. 

e) Allah’ın hikmeti, ümmetlerin keyfiyet ve kemiyet itibariyle de imtihanlarının farklı olmasını gerekli kılmış, bu nedenle de bazılarına birkaç sayfa indirdiği halde, bir kısmına da büyük kitap indirmiştir.

Bu durumu nazara almak hikmetin gereği olduğu gibi, “mukteza-yı hâle mutabakattan ibaret olan” belagatin üslubunun da muvafık bir tezahürüdür. 

f) Özellikle, kâinatta cârî olan “tekâmül” prensibi gereğince, vahiylerin de gittikçe tekâmül etmeleri ve öncekileri tekmil etmeleri lâzımdır. Son din İslam dininin bütün insanlara gelmesi, bütün asırlara hitap etmesi, bütün insan kesimlerine ders vermesi, kıyamete kadar insanların gelişmesi, teknik ve teknolojinin ilerlemesinin sonucu olarak meydana gelen yeni sorulara, yeni sorunlara, yeni ihtiyaçlara ve yeni akıl, fikir ve idrak kabiliyetlerine mutabık bir üslup takip etmesinin gereği ortadadır. 

Bu son dinin ve kaynağı olan Kur'an’ın bütün zamanlara hitap etmesi, bütün hakikatleri, ahlakî kriterleri, fazilet esasları ve insanlık erdemleri gibi aslî unsurları ihtiva etmiş olması onu diğerlerinden ayıran mümtaz bir vasfıdır.

g) Allah dileseydi ayrı ayrı peygamberler göndermez, tek bir peygamberle tek bir şeriat gönderirdi. Bu takdirde insanlık aleminde tekamül söz konusu olmaz veya dikkate alınmamış olurdu.

Ayrıca:

- Herkes kendisine verilenden sorguya çekilecek, verilmeyenden değil. Bu dünyada verilenler, kişinin ahiretteki mevkii için bir ölçü olmayacak.

- Bütün şeriatlerin hedefi hayırdır, fazilettir.

- Allah Teala insanları yaratırken, her bir ferdini başlı başına bir alem olarak, ona nasip ettiği özellik ve yetenekleriyle yaratmış; ona verdiği kabiliyetlerle esmasının en güzel tecellilerini kendi üzerinde ve eserlerinde göstermesini murad etmiştir. Bu kabiliyetlerin geliştirilip kuvveden fiile çıkarılması için cehd, gayret, sebat gerekir.

- Kur'an-ı Kerim, insanın önüne hedef olarak fazileti koymuş ve her bir ferdin kendi kabiliyetlerini azamî ölçüde geliştirip dünyayı güzelliklerle süslemesi için ortak bir hedef göstermiştir.

- Hedef olmadığı takdirde bu kabiliyetler ya boşa gider veya hayır yerine şerri sonuç verir.

- Rabbinin “yarış” emrine kulak veren bir kul, bu dünyaya geliş hikmetini de kavramış demektir. Bu yarışın kaybedeni yoktur; herkes kazanır ve derecesinde hiçbir noksan olmaz.

- Yeryüzü, fazilet yarışına çıkan insanların ürettiği maddi-manevî güzelliklerle süsünü takınır, kat kat güzelleşir ve insanın yaratılış hikmetini bütün âlemlere gösterir.

İşte ilgili ayetlerin ifadesinden bu hikmetleri ve benzerlerini anlamak mümkündür.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun