​Müminde iki şey bulunmaz cimrilik ve yalancılık, hadisi diğer hadislere aykırı mı? 

Tarih: 04.06.2018 - 00:07 | Güncelleme:

Soru Detayı

- ​Peygamberimiz bir hadiste, "müminde iki şey bulunmaz cimrilik ve yalancılık", diğer hadiste, "mümin cimri olabilir mümin korkak olabilir ama mümin yalan söylemez" diye hadisler duymuştum. Aklıma takıldı. 
- Bir de vesvese var bende bu hadisler bir gün boyunca aklımdaydı sürekli kötü şeyler düşünüyorum ve aklıma kötü şeyler geliyor sanki -haşa- imanım gitmiş gibi oluyor çok korkuyorum.
- HAŞA İslamiyetle ilgili düşününce çok kötü şeylerde aklıma geliyor camide namaz kılarken bile sanki içimden bir ses sen imansızsın diyor çok daralıyorum, sıkılıyorum imanıma bir zarar gelmiş midir? 
- Bir de bu tür akla takılan soruları sormak günah mı?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Söz konusu hadisin aslı şöyledir:

"İki haslet vardır ki müminde bir arada bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlak." (Tirmizi, Birr, 41; Buhari, Edebü’l Müfred, 282)

Suyuti’nin Camiu’s-Sağirinde, şu rivayet şekli de var:

"İki haslet vardır ki müminde bir arada bulunmazlar: Cimrilik ve yalan." (Kenzü’l-ummal, 7391)

Muhaddisler, hadisin birinci rivayet şeklini sahih kabul ederken, ikinci rivayette, mananın doğru olduğunu ama rivayet şeklini ise zayıf kabul etmektedirler.

Her iki hadiste de cimrilik kınanmaktadır.  “Müminde bu iki haslet bulunmaz” sözünden maksat, gerçek müminde, yanı kâmil imana sahip müminde bulunmaz demektir. Çünkü bu iki haslet, özellikle günümüzde pek çok müminde vardır.

Kur'an ve Hz. Peygamber (asm), ısrarla, fert ve toplum hayatını tahrip eden her türlü cimriliğin, kötü huyun ve yalan gibi kötü hasletlerin zararlarından müminleri uyarırken, cömertlik, halim selim olmayı ve doğruluk gibi hasletleri övmekte ve müminleri, bu hasletlere sahip olmaya teşvik etmektedir.

Vesveseye gelince, öncelikle şunu bilmeliyiz ki, vesvese şeytandandır. Nas suresinde  “Ki O (şeytan) insanların kalbine vesvese verir...” denilmektedir.

Şeytan her an avını bekleyen avcı gibidir. İlk fırsatta vurur. Onun için şeytanın hile ve desiselerini bilip ona göre hareket etmeli.

Her şeyden önce şeytanın vesveselerinden Allah’a sığınmak Allah’ın bir emridir. Nas suresinde bu emir var. Yine Kur'an diyor ki, “Şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa, 4/76)

Bu durumda yapılacak ilk şey, şeytanın bu tür vesveselerine iltifat etmemek, vesvese üzerinde durup büyütmemektir. Hz. Peygamber (asm),

“Birinizin ayağı takılıp yere düşerse şeytana lanet okumasın, çünkü şeytan, kendisinin ciddiye alındığını düşünür ve sevinir. Bu durumda Bismillah deyin ki şeytan küçüle küçüle kayıp olup gitsin.” (Müsned, 5/59) buyurmaktadır.

Bediüzzaman, Mesnevi-i Nuriye adlı kitabında bu gibi vesveseleri zararsız hale getirmenin yollarını gösterir:

"İnsan kalben ve fikren hakaik-i İlâhiyeye bakıp düşündüğü zaman, bilhassa namaz ve ibadet esnasında, gerek şeytan tarafından, gerek nefsi tarafından pek fena, pis ve çirkin vesveseler, hatıralar, sinekler gibi kalbe, akla hücum ederler. Bu gibi hevâî, vehmî ve çirkin şeylerin def'iyle uğraşan adam, o vesveselere mağlûp olur. Çaresi, müdafaayı terk edip onlarla uğraşmamaktır. Evet, arılarla uğraşıldıkça onlar hücumlarını arttırırlar. Onlara karışılmadığı takdirde, insanı terk eder, giderler."

"Hem de o gibi vesveselerin, ne hakaik-i İlâhiyeye ve ne de senin kalbine bir mazarratı (zararı) yoktur. Evet, pis bir menzilin deliklerinden semânın güneş ve yıldızlarına, cennetin gül ve çiçeklerine bakılırsa, o deliklerdeki pislik ne bakana ve ne de bakılana bulaşmaz. Ve fena bir tesir etmez.”

“O çirkin sözler senin kalbinin sözleri değil. Çünkü senin kalbin ondan müteessir ve müteessiftir. Belki kalbe yakın olan lümme-i şeytânîden geliyor. Meselâ: Sen namazda, Kâbe karşısında, huzur-u İlâhîde âyâtı tefekkürde olduğun bir halde, şu tedaî-yi efkâr seni tutup en uzak mâlâyâniyat-ı rezîleye sevkeder. Meselâ: Âyinenin içindeki yılanın timsâli ısırmaz. Ateşin misâli yakmaz. Ve necasetin görünmesi âyineyi telvis etmez." (bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab)

Bu gibi sorular sormak: Allah şöyle buyurmaktadır: “... Eğer bilmiyorsanız alimlere (bilenlere) sorunuz.” (Nahl, 16/43) Onun için insan aklına gelen, özellikle dinle ilgili her şeyi bilenlere sorabilir. Kendisine soru sorulan kişi ise buna cevap vermek zorundadır.

Ancak burada dikkat edilecek husus, sorunun ehline sorulmasıdır. Yoksa ehil olmayan kişiye sorulursa hem kendisi sapabilir hem de başkasını saptırabilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun